
BURADA yazacaklarım seni
ve seni sevenleri üzebilir, öfkelendirebilir, kızdırabilir. Ancak
düşündürebilir de…
Önce
şunu açık olarak söyleyeyim: Senin bu ülkede, başta Ülkücü camia ve yeraltı
dünyası olmak üzere geniş bir insan kesimi tarafından çok iyi tanındığını
düşünüyorum. Ancak bir itirafta bulunayım, ben, Sedat Peker cahiliyim.
Bugüne
kadar Sedat Peker’le ilgili gazete ve televizyonlarda belki on taneyi geçmeyen
haber gözüme çarpmıştır. Ancak şundan da emin olasın, o haberlerin hiçbirini sonuna
kadar okuduğumu veya izlediğimi hatırlamıyorum. Yani kusura kalma, benim ilgi
alanlarımın dışında kalmışsın demek ki…
21
Mayıs 2021 günü, saat 06:50’de, internette bir videonu izledim. 10 dakika 48
saniyelik bir video… Sen yurt dışına çıktığından beri bu yayınladığın kaçıncı
video, onu dahi bilmiyorum. Çevremde senin yayınladığın videolardan ve sana
karşı yayınlanan yazı, program ve açıklamalardan da hiçbirini izlemedim,
dinlemedim. Hiç ilgimi çekmedi. Ancak izlediğim bu videonu -garip ama- sonuna
kadar izledim. Bir daha izleyeceğim. Ancak bundan sonra yayınlayacağın
videolarını da izlemeyeceğimden emin olabilirsin!
Şimdi
gelelim konumuza…
Videodaki
tavır ve davranışlarına bakılırsa, çok çok doğru bir iş yaptığına inandığın net.
Büyük keyif alarak yapıyorsun açıklamalarını, öyle görünüyor. Memlekete ve bu
millete bu videolarla çok faydalı olduğunu ve olacağını düşünüyorsun belli ki.
Ancak baştan söyleyeyim, hiç kusura kalma, sen artık bu ülke için bir millî
güvenlik meselesisin! Yine baştan söyleyeyim, bugünden sonra bu millete ve
memlekete yapabileceğin en büyük iyilik, bir daha video çekip yayınlamamaktır.
Bu tabiî ki benim fikrim…
Şunu
söyleyebilirsin: “Böyle bir yazı yazmak ne hâddine…”
Şu
hâddime: Memleketini ve milletini seven bir insan olduğum için, hâddime!
***
Videonu
izlerken masanın üzerine bir kitap ve bir sürü dosya koymuşsun “Daha
anlatacağım çok şey var” der gibi. Önüne koyduğun kitap vardı ya, hangi kitap olduğuna
dikkat edemedim, onunla da bir mesaj vermeye çalışıyorsun anlaşılan. Ancak George
Orwell’in “1984” kitabını sana tavsiye ederim. Okumuş da olabilirsin masanda
kitap bulundurduğuna göre… O kitabın konusuna rahmet okutacak durumda şu an
dünya, emin ol! George Orwell dahi dünyanın bu raddeye gelebileceğini
düşünememiştir.
Bugünlerde
Elon Musk, Dünya yörüngesine 42 bin uydu fırlatmakla meşgul meselâ. Dünyanın
bugünkü hâlini daha kötü yapmak için... Dünyanın herhangi bir yerinde birileri
durumu anlar da interneti keserler diye hemen babalarının hayrına kesintisiz
internet bağlantısı sağlasın diye… Çin’den, Rusya’dan ve diğer ülkelerden
bahsetmiyorum bile…
Masanın
üzerini öyle görünce, Süleyman Demirel geldi aklıma. O da programlarda
masasının üzerini öyle süslerdi…
***
Videonun
başında “yazar” diye bahsettiğin tetikçi Maykıl Rubin’in yazdığını söylediğin
bir yazıdan bahsederek, “O yazı bir tuzaktı” diyorsun. Hayır, eğer öyle bir
yazı varsa, o yazı bir tuzak değil, sadece olsa olsa seni yönlendirmek için
yazılmış bir yazıdır. Yani taktik icabı… Daha o ve ona benzer çok şeyle
karşılaşacaksın; o yazıyı yazan akıl, senin videoda verdiğin tepkiyi
hesaplayarak ve ondan sonra yapacağın hareketleri de plânlayarak o yazıyı kaleme
almıştır. Çünkü o yazıyı yazan değil, ancak o yazının yazılmasını sağlayanlar
senin neye ne türlü tepki vereceğini senden daha iyi biliyorlardır. Bundan da
adın gibi emin olabilirsin.
Maykıl
Rubin’in yazdığını söylediğin o yazıyı onun yazdığını da zannetme! Sadece onun
adı ile servis edilmiştir, o kadar. “Maykıl Rubin” denen adamın bu konulara bu
kadar detaylı bir şekilde vâkıf olma ihtimâli çok zayıf. İstihbarat
birimlerinin Türkiye masası işine benziyor…
Yani
senin tahmin edemeyeceğin boyutta seni tahlil etmişlerdir. “Beni takip
ediyorlar, demek ki ben takip edilmeye değer bir adamım” diye de düşünme! Seni
değil, herkesi o şekilde takip ve tahlil ediyorlar zamanı geldiğinde kullanmak
için. Bu kadar basit! Orwell’in “1984” kitabını sana neden tavsiye ettiğimi
zannediyorsun?
Kimin
ne zaman, ne şekilde işe yarayacağını Allah’tan (cc) başkası bilemez. Onlar
herkesten her ânının bilgilerini sesli, görüntülü ve yazılı olarak toplar,
arşivler ve işe yarayıp yaramadığına bakmadan lâzım olacağı düşüncesiyle
yaparlar bunu.
Yurt
dışına nasıl çıktığını bilmiyorum. Sen mi çıktın, çıkasın diye senin haberin
olmadan birileri plânlar mı yapıp uyguladılar mı, onu da bilemiyorum. Ancak
bilesin ki, sen, bulunduğun ülkede artık esirsin! “Esirsin” kelimesini hakaret
sayabilirsin. Ancak eskiden esirlik ve kölelik çok yalındı, esir olunduğunda
kimin esiri olunduğu, köle olunduğunda da kimin kölesi olunduğu bilinir, ona
göre hareket edilirdi. Şimdi öyle mi? Kaç kişi veya kurumun kölesi veya esiri
olduğumuzu bilme şansımız yok ne yazık ki. Başına bu ülkede ne geldi ise geldi,
bilmiyorum; ancak emin ol, senin için en güvenli yer Türkiye idi. Fakat
anladığım kadarı ile bunu da kaybetmiş gibi görünüyorsun. Yaptığın açıklamalarla
işi daha da zor bir duruma sokuyorsun.
Ancak
esaretinle ilgili sana ipuçları verebilirim. O da kimin esiri olduğun hususunda
sana bir fikir verir. Emin ol, bulunduğun ülkenin esiri değilsin. Öncelikle
bulunduğun ülkenin kurulmasını sağlayan kaç ülke varsa, onların hepsinin veya
daha fazlasının esirisin! Açıklama yaptıkça esaretin artacak, bilesin! Bu, işin
başlangıcı…
İşin
boyutunun nerelere vardığını bilme şansına sahip değilim. Şöyle açıklayayım: Senin
bu ve benzeri açıklamaların, çam ormanına bir kibrit atmaya benziyor. Kibriti
sen atarsın ancak ondan sonrasını kontrol etme imkânın yoktur. Ondan sonrası
Allah’a emanet… Pişman olsan da, olmasan da hiçbir işe yaramaz. O ilk kibriti
çakmayacaktın!
***
Bu
işin içinde olanların senin vuruştuğun insanlarla değil hesapları, emin olasın.
Onlar konunun sadece birer parçası, ancak tabiî ki büyük parçalar. Fakat plân yapanlar
varsa -ki mutlaka var-, esas hedefleri sen ve karşındakiler değil. Bu olaydan
zarar görenler olmuştur, olacaktır da. Esas zarar görecek olan, senin de ihanet
etmeyeceğini söyledikleri Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve güzel
ülkemizdir, bilesin. Söylediklerin ve söyleyeceklerinin onunla alâkası olmasa
da bilesin!
Bunu
sana, yıllarca içinde bulunduğun âlemle ilgili bir düşüncemle örneklendireyim…
Yıllardır
benim çevremdeki insanlar çok iyi bilirler, zira onlarca defa anlatmışımdır
neden Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı koşulsuz, şartsız, amasız, ancaksız
desteklediğimi.
Hani
Osmanlı döneminde kabadayılar vardı. Meselâ bir sokak düşün, o sokağın
kabadayısı varsa, o sokakta kötülük yapmayı plânlayanlar bilirlerdi ki o
kabadayıyı aşmadan o beldede ne kimsenin malına, ne kimsenin canına, ne de
kimsenin ırzına musallat olunabilirdi. Onun için, onu itibarsızlaştırıp zor durumda
bırakarak, sonunda ortadan kaldırdıklarında o beldede hiç kimsenin canının,
malının, ırzının emniyette olmayacağını da bilirlerdi. Bunu Cennet mekân
Abdülhamid Han’dan sonra İslam âlemi güzelce anlamıştır. Düşürmeleri gerekmez,
surda bir delik açılması da onlara yeter…
Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde silah olarak bir çakı dahi yok. Ancak sadece ülkemizin
değil, bütün İslâm âleminin ve tüm mazlumların şu anda tek kabadayısıdır bana
göre. Onun için ben onun arkasında yıllardır kayıtsız şartsız durdum, bundan
sonra da durmaya devam edeceğim. Başımızda bulunması, bana yeter de artar bile,
dahasına gerek yok!
Şunu
net bir şekilde bilesin: Yaptıklarınla bu millet için çarpan yürekleri
sızlatıyorsun. Amacın olmasa dahi, bu milletin düşmanlarını da müthiş bir
şekilde sevindiriyorsun.
Beni
tanıyanlar iyi bilirler, ben kimsenin postacısı değilim, bugüne kadar da
olmadım. Sen de bilesin diye söylüyorum, bilmem derdimi anlatabildim mi?
Sözü
ben söyledim, etkisini sağlayacak olan Alîm olan Allah’tır.