DEMOKRASİ halkın egemenliği değil miydi? Halk bir kez daha “Recep Tayyip Erdoğan” dedi. Bir kez daha yatırıma, üretime, Devlet’in şefkatli eline oy verdi. Peki, muhalif seçmenin bir kısmı (“tamamı” demek haksızlık olur), bu sürecin adaletli olmadığı türünden safsatalarla gündemi meşgul ederken “demokrasi, hak, hukuk, özgürlük” gibi ezelî tezahüratıyla zıt düşmüyor mu?
Ama işin garibi, Kılıçdaroğlu seçim sürecinde de, sonrasında da halka (abesle iştigal ederek) bir algı sinyali gönderiyordu: “Beni seçin, demokrasi gelsin.”
Demokrasi senin talebini yerine getirmek olmadığı gibi, seni seçmek de değildir. Demokrasi, senin ve isteyen diğer adayların da bu seçimde yarışabilmesi ve isteyenin istediği adaya oy verebilmesidir. Fakat demokrasinin ayrılmaz bir dinamiği de seçim sonuçlarına saygı göstermektir. Kişinin yaşam hakkına, inancına, inancına uygun giyimine ve bu giyimle çalışıp okuyabilmesine saygı göstermediği hâlde demokrasi ve özgürlükten bahsedebilenler, şimdi de halkın tercihine saygı göstermemekte ve ne garabettir ki hâlâ “Demokrasi biziz” diyebilmekteler.
Bir iftiraya daha değinmek elzem: Seçimlerde yurt içi ve yurt dışı toplam seçmen sayısı 64 milyon küsur. Nisan 2023’te yayınlanan resmî verilere göre toplam seçmen sayısının yüzde 97,9’u Türkiye’de doğanlardan oluşuyor. Yurt dışı doğumlu seçmen sayısı ise sadece yüzde 2,1’lik dilimi kapsıyor. Peki, bu yüzde ikilik kesit Suriyelilerden mi oluşuyor? Tabiî ki hayır! İlk sırada Bulgaristan doğumlu seçmenler bulunuyor. 350 bine yakın Bulgaristan doğumlu, 210 bine yakın Almanya doğumlu seçmene karşın 167 bin küsur Suriye doğumlu seçmen bulunuyor. Afganlar ise bu yüzde ikilik yurt dışı doğumlu seçmen diliminde sadece 23 bin küsur kadarlar. Bunların içinde Afganistan doğumlu ve Suriye doğumlu olup da kökeni Türk olanları da elemek gerek. Nasıl ki Bulgaristan ve Almanya doğumlu olup da köken olarak Türk olan vatandaşımız varsa, Doğu topraklarından Afganistan’da, Suriye’de, İran ve Irak’ta da fazlasıyla Türk kökenli vatandaşımız bulunuyor. Bu toprakların yüzyıllarca Türklerin (Osmanlı) himayesinde olduğu gerçeğini unutanlara da duyurulur. Ve dönem boyunca savaşlarda Anadolu Türkleriyle birlikte çok sayıda Suriye, İran ve Irak doğumlu Türklerin de can verdiği hakikatini göz ardı etmemek gerek.
Ben mülteci karşıtlığına tamamen karşı olan bir insan olarak, savaş sebebiyle ülkelerini terk edenlerin ancak insanî koşullarda evlerine gönderileceğini savunuyorum. Tek argümanı onları kovmak olan bir siyâsî hareketi asla insaniyet sınırları dahlinde temaşa edemeyeceğim.
Fakat Devletimizin çalışmaları neticesinde şu ana kadar 500 binden fazla Suriyeli, ülkesine gönüllü dönüş yaptı ve 1 milyon Suriyelinin evlerine dönüş hazırlığı da seçimlerin bitimiyle başlamış durumda. Şu an ülkemizdeki toplam Suriyeli sayısı 3 milyon civarında. Bunların da sadece 167 bini seçmen statüsünde.
Boş demokrasi naraları atanlar, “Seçimlerin sonucunu Suriyeliler belirledi” iftirasını atanlar ve AK Parti’ye, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a oy verenleri aşağılayan videolar çekip sosyal medya mesajları atanlar, gerçek demokrasiyi savunan muhalif seçmenin de hakkına giriyorlar. Hem “demokrasi” deyip hem de demokrasinin bel kemiği olan halkın seçme iradesine bu kadar çamur atmak, sadece dışarıdan bir gözle çirkin görünmekle kalmayıp, insanın kendi bünyesinde de birtakım marazlar meydana getirir. Çünkü insan bağırarak savunduğu değerlere uygun bir tavır almazsa, bu tenakuz, kendiyle de kavgalı bir ruh hâline gidişi kaçınılmaz kılar. İyisi mi ya dikte yönetimlere hayranlığı açık etmeli ya da demokrasinin ve seçme-seçilme hakkının özünde yatan “saygı duyma” zorunluluğuna geri dönüş yapmalılar.
İç ve dışın bunca uyumsuzluğu dış izlenimde ne kadar absürt kalıyorsa, iç âlemde de huzursuz sancılara gebedir.
Velhasıl, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” (Hazreti Mevlâna).