Seçim gecesinden iki tezat portre

Sinsi, sessiz, kimliksiz ve gizlilik barındıran bu iki görsel, uzmanların yaptığı yorumlardan daha çok şey anlatıyor aslında. Halkının yani seçmeninin gayretine tâbi olunması gereken, demokrasinin gereği olan seçimde halkını hiçleştiren, derme çatma bir varlık sergileyen muhalefetin uğradığı hezimetin sessiz çığlığıydı bu.

YENİ “yüz yılın” eşiğinde, 14 Mayıs Seçimlerinde, aklen, kalben ve ruhen medcezirlerle dolu bir tecrübe edindik. Ekran başında sandık sonuçlarını alırken, bir yanı evham, öte yanı kabulü kuşanmış bir hâlde sabahladı pek çoğumuz.

Televizyon kanallarında uzmanların görüşleri, stüdyoların dışındaki muhabirlere bağlanarak alınan yetkililerin beyanları, sosyal medya mecralarında taraftarların paylaşımları hepimizin malûmu.

Fakat ilgi çekici bir durum vardı ki, görünmese de gözümüzden kaçmadı ve hiç dile getirilmedi ki bu durum şöyleydi: Cumhur İttifakı’nı destekleyen seçmen görüntüleri ekranlarımıza gelirken, nedense Millet İttifakı seçmenlerine dair bir topluluk görüntüsü hiç yansımadı. Bize yansıyan, sadece CHP Genel Merkezi önünde görevli muhabire bağlanıldığındaki o kapkaranlık siluetten başka bir şey değildi. O seçim gecesinden hafızalarımızda kalan, taş kesilmiş bir siyâsî bina görseli ve zoraki bir araya geldikleri her hâllerinden belli olan 8 kişilik yapmacık birliktelik resmi oldu.

Sinsi, sessiz, kimliksiz ve gizlilik barındıran bu iki görsel, uzmanların yaptığı yorumlardan daha çok şey anlatıyor aslında. Halkının yani seçmeninin gayretine tâbi olunması gereken, demokrasinin gereği olan seçimde halkını hiçleştiren, derme çatma bir varlık sergileyen muhalefetin uğradığı hezimetin sessiz çığlığıydı bu.

Yine malûmdur, hiç kimse kaybetmek için girmez rekabete. Fakat girilen yarışın varacağı bir hedef halka rağmen halktan ayrıysa, orada bir varış yoktur. Varışsız yarışların akıbeti ise tam da 14 Mayıs gecesi seçmenini var etmekten imtina eden Millet İttifakı’nın çizdiği portre gibidir.

Ve bu seçim, belli ki onlar için bir kader yolculuğu veya bir toplumsal başarı hedefi değil, kendi çıkarlarını hedefleyen münferit bir kavgaymış. Kitlesiz, emeksiz, gayretsiz, yalanlardan mülhem bir kandırmaca ile bırakalım varış hedefini, yarış prensipleri dahi olmayan hasmane bir çıkarcılık meselesiymiş. Ki bu, gelecek zamanlarda bölücülüğün, ötekileştirmenin, intikam çanlarının çalmasının habercisidir!

Öyle ki, kendi seçmeninin fikrini esas alma kabiliyetinden dahi yoksun bu çıkarcı kuklalar, kesenin ağzını açan ABD ve AB fonlarıyla seçmenini satın alabileceği zannıyla kendi insanını yoka saymakta mahsur görmemiş, seçmeninin tercihini satılık konumuna indirgemiştir.  

Öyle ki, iplerini elinde tutanların beyanları üzerine kurulu manipülasyonlarla yarışta varlık gösterebileceğini sanan bu biri saklı ve altısı görünür siyâsî çıkarcılar, kendi makam ve unvanlarının kaygısıyla kendi kendilerine söyledikleri yalana inanacak kadar da garibanlar!

Ah, ne acı bir tabloydu o öyle!

Henüz sonuçlar netleşmeden mikrofon başına geçip mızıkçı mahalle ergenleri gibi “Biz aldık, biz aldık!” derken, sonrasındaki mahcubiyeti bile hesap edemeyecek basiretsizlikte bir portre çizdiler.

Bugüne kadar seçmenini ezip geçen, kandıran, yoka sayan hiçbir muhalif birlikteliğe şahit olmamıştık, ona da şahit olduk. Hiçbir detaya girmeye bile lüzum yok; seçim gecesi ekranlara yansıyan, sadece AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in açıklamaları ile CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın açıklamalarındaki üslûba bakmak bile nitelik değerlendirmesi için kâfi birer örnek.

“Kişi kendinden bilir işi” raconuyla “manipülatif isnat” söylemlerinden başkaca söyleyecek sözü olmayan bu kifayetsizlerin demokrasiyi çete lisanı yahut mafya edası ile yorumladıklarının bile ayırdına varamayan bu çok başlı muhalefet ittifakının seçmenini basirete davet etmekten başka çıkar yol bulmak mümkün değil.

Dilerim ikinci turda hak etmedikleri bu kendilerini “hiç”leştiren, “yok”a sayan partizancılara hak ettikleri cevabı, “damarlarındaki asil kan”ın uyanması ile lâyıkıyla verirler.

Ve “Bize rağmen, bizsiz bir iktidar hayâlini nasıl kurarsınız? Bu nasıl demokrasi anlayışı? Bakın, cahile saydığımız Cumhur İttifakı nasıl da demokratik ve zarif bir üslûba sahip, utanmıyor musunuz?” diye sorarlar.

Şimdi Cumhur İttifakı’nın çizdiği portreye bakalım…

Bu ittifakı oluşturan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin, halk hangi siyâsî görüşte olursa olsun, tamamını “var” eden, “dikkate alan” üslûplarıyla, her seçmenin hakkını teminat altına aldıklarını ispatlayan yatırımlarıyla insanlığı hayranlığa davet edecek bir portre çizmeleri, demokrasinin fizikî tarifi, tasviri ve izahı hükmündeydi.

Hepimiz birinci turda Cumhurbaşkanımızı seçmiş olmayı temenni ediyorduk. Eminim ki, Reis ve ittifak arkadaşlarının da temennisi bu yöndeydi. Her ne kadar Meclis’te yüksek bir başarı alınmış olsa da, Cumhurbaşkanı’nın belirlenmesinin ikinci tura kalması, şahsen benim 12 gün daha sabrımı zorlayacak bir durum. Çünkü kaypak bir zemin olan siyâsî arenada yalanın bini bin parayken, manipülasyonun ve çirkinliğin duru durağı yokken sabrımızı zorlayacağını, duygu ve düşüncelerimizin sınanacağını, heyecanımızın bizleri kuşatacağını düşünüyorum. Yoksa yenilgi korkusu, kaybetme huzursuzluğu değil bu.

Cumhur İttifakı için birinci turda bu sonucun netleşmesini temenni ederdi. Ki hakkıydı. Çokça yatırım, çokça emek, çokça gayretin semeresinin tez alınmasını dilemek gayet insanî bir durumdu. Ancak öyle olmadı. Belli ki atlamamız gereken bir olgunluk eşiği daha vardı. Buna rağmen Cumhurbaşkanımızın Kısıklı’da seçmeni ile yüzleşmesi, Ankara’da balkondan onu bekleyen seçmenine seslenmesi gayet hazımlı, gayet kabullü ve gayet olgun bir portreyi dünyaya sundu.

Reis sesiyle, sözüyle, yüzündeki tebessüm ve dilindeki şarkılarıyla seçmeniyle yan yana olduğunun resmini çizerek 15 Mayıs’ın ilk saatlerinde, gözü üzerimizde olan tüm dünyaya “vakur” bir eda ile bize demokrasiyi öğretenlere, “O sizin dediğiniz demokrasi değil, kurmaca; asıl demokrasi budur!” izahını yaptı. Hasmane bir tavırla değil, tam da cumhura reis olacak, her fikri, her tercihi kucaklayacak hısmane bir büyük yüreklilikle tüm halkına sahip çıkacağının altını çizdi.

Cumhur İttifakı’nı beyaz adamlardan aldıkları terbiye ile ötekileştirenlere, adımızı “cahil”e yazanlara, dünya ülkelerinin kapağına nefretlerini kusanlara bu iki portre kapak olsun. Ki aziz Türk milletinin tüm uğraşlarına rağmen çürümeyen, köhneleşmeyen, çirkinleşmeyen bir ahlâka sahip olduğunu görsünler.

Hangi fikirden olursa olsun, saygı duymasını bilen, dara düşüldüğünde nesi varsa paylaşan, partizanca değil insanca siyaset yapan, tarafını belirlerken inancının, erdemlerinin prensiplerini dikkate alan bu milletten kimseye zarar gelmeyeceğini bilsinler.

Çünkü adı üzerinde, köklerine bağlı cumhur, Batı’dan ithal milleti kucaklamakla mükellef olduğunu vatan sevdasının, devlet bekâsının, millet birlikteliğini korumanın, hürriyetine sahip çıkmanın imandan olduğunu bilir.