Sebahattin Ali, türkü ve Sinop Cezaevi

Kırım Hanı İkinci Devlet Giray, Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Ruhi Su, Burhan Felek, Zekeriya Sertel, Refi’ Cevad Ulunay, Celal Zühtü Benneci, Hüseyin Hilmi, Osman Cemal Kaygılı, Kerim Korcan ve Osman Deniz isimler bu cezaevinde yatmış bazı tarihî ünlülerdir.

“BAŞIN öne eğilmesin/ Aldırma gönül aldırma/ Ağladığın duyulmasın/ Aldırma gönül aldırma…

Bu türküyü dinledikçe, aklınıza hemen bir cezaevi ve Sabahattin Ali gelir. Sabahattin Ali akla gelince de tarihî Sinop Cezaevi tabiî… Sizlere âcizane bu tarihî cezaevini anlatmaya çalışırken, paragraf aralarına cezaevi duvarlarında okuduğumuz Sabahattin Ali şiirlerini koyacağım.

Sinop, ülkemizin küçük fakat en güzel illerinden birisidir. Genel olarak tabiat güzellikleri, şelâleleri, denizi, balıkçılığı, Alâeddin Câmiî ve tarihî mekânları ile dikkati çeken bir ilimiz. Fakat en dikkat çekici olanı, şimdilerde müze olarak kullanılan tarihî Sinop Cezaevi’dir.

***

“Döndüm dalda kopan kuru yaprağa leylim ley/ Seher yeli dağıt beni kır beni leylim ley/ Götür tozlarımı burdan uzağa leylim ley/ Yârin çıplak ayağına sür beni leylim ley…”

***

Sinop Cezaevi iki katlı, U plânlı, kesme taştan, kuzeybatı ve güneybatı köşelerinde dışa taşkın, doğu ve batı cephelerinde orta kısmı sınırlayan çıkıntıları ile gayet asimetrik ve tüm cepheleri sık yerleştirilmiş pencerelere sahip bir yapı durumunda. Bu bakımdan yapının iç bölümleri oldukça aydınlık durumdadır. Ürpererek baktığımız hücrelerin yer aldığı güneydeki bodrum katı dışında zemin artı bir kat olarak koridorlara açılan koğuş sistemine göre düzenlenmiştir. İnşaatta kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Bol pencereli, büyük koğuşlu olarak yapılmıştır. Doğu cephesinde 28 koğuşu var.

Cezaevinin duvarla ikiye ayrılan İç Kale’nin kuzeyindeki bölümü 1939 yılında 2 katlı ve 9 koğuşlu, ikinci bir taş bina olarak yapılmış. Çocuk ceza ve ıslah evi olarak kullanılan bu binanın mimarisi, eskisine uygun. Bu yapının da kuzeyinde gözlem hücrelerinin yer aldığı 2 katlı bir yapı mevcut. Her 3 yapı da mimarî bakımdan bütünlük arz etmektedir. Umûmî cezaevinin doğu cephesinde cezaevi ile aynı tarihlerde inşâ edilen küçük bir hamam yer almakta. Bugün hamam tamamen kullanılmaz hâlde ve duvarları nemden simsiyah… İnsan düşünmeden edemiyor, kim bilir ne canlar burada bedenlerini temizlemeye uğraştı? Ruhların ve vicdanların temizlenmesi ise apayrı bir mesele.

İçimden bir ses, “Buralarda nice caniler cezalarını çekerken bunun yanı sıra nice masumlar da çile doldurmuştur” diyor. Çünkü yakın zamanda, 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, Yassıada’da, Hamzakoy’da, Zincirbozan’da, Maltepe’de, Sivas’ta, Mamak’ta, Metris’te ve muhtelif cezaevlerinde nice masumun boş yere mahkûm edildiklerini gördük.

***

“Göklerde kartal gibiyim/ Kanatlarımdan vuruldum/ Mor çiçekli dal gibiyim/ Bahar vaktinde kırıldım/ Yar olmadı bana devir/ Her günüm bir başka zehir/ Hapishanelerde demir/ Parmaklıklara sarıldım…”

***

Tarihî kayıtlarda Sinop Kalesi içinde bulunan ve 1214’te Selçuklu Sultanı Birinci İzzettin Keykavus tarafından tersane olarak yaptırılan İç Kale’nin 16’ncı yüzyıldan itibaren zaman zaman zindan olarak kullanıldığına dair bilgiler var. 1640’ta Sinop’u ziyaret eden Evliya Çelebi, kale içindeki cezaevi ile ilgili olarak izlenimlerini şöyle anlatmış: “Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Allah korusun, oradan bir mahkûm kaçırmak değil, kuş bile uçurtmazlar.”

18’inci yüzyıla gelindiğinde Sinop’ta sadece kale değil, Sinop şehrinin kendisi de kalebentliğe mahkûm edilenlerin en önemli sürgün yerlerinden biri olmuş, bir diğer ifadeyle, şehrin bizzat kendisi cezaevi görevi üstlenmiştir.

Osmanlı Devleti’nde Tanzimat dönemine kadar hapishane veya cezaevi karşılığı olarak daha çok “zindan” terimi kullanılmıştır. Zindan olarak kullanılan yerler çoğunlukla kalelerin karanlık, havasız ve nemli kuleleri idi. İstanbul’daki zindan örneklerinde görüldüğü gibi, Osmanlı’da kale ve kulelerin hapishane olarak kullanılması eski bir uygulamaydı. Sinop Kalesi’nde bulunan burçlar ve surlar ile kalenin yapım şeklide buranın hapishane-zindan olarak kullanıldığına ilişkin deliller vardır. Bunun yanı sıra, Türkiye’de cezaevleri ile ilgili Avrupa tarzı ilk düzenlemeler Tanzimat’la başlamıştır.

***

“Ey gönül, kuşa benzerdin/ Kafesler sana dar gelir/ Bir yerde durmaz gezerdin/ Hapislik sana zor gelir/ Ey gönül, acayip huyun/ Boğazından geçmez tayın/ Acır testindeki suyun/ Aklına nazlı yâr gelir...”

***

İkinci Abdülhamid döneminde adliye müessesesi daha çağdaş hâle getirilmiş, 1876’da “Usul-i Muhakemat-ı Cezaiye” kanunu çıkartılmış, bu düzenlemelere paralel olarak da zindandan günümüz anlamındaki cezaevlerine doğru bir geçiş yaşanmış, sonraki yıllarda diğer yenilikler birbirini takip etmiştir. Yine bu nizamnâmeye göre vilâyet ve kazâlarda hapishaneler kurulup bunların içinde kadınlar için ayrı koğuşlar bulunacaktır.

Getirilen bir diğer yenilikle mahkûmlar içeride iş yapabilecek ve yaptıklarını satarak kazanç elde edebileceklerdi. İşte bu nizamnâme ile ilk defa 1831’de, İstanbul Sultanahmed’de Hapishane-i Umûmî (Genel Cezaevi) kurulmuş, Sinop Hapishanesi de Osmanlı İmparatorluğu içinde İstanbul’dan sonra taşrada kurulan ilk hapishanelerden biri olmuştur. Sinop’ta iç kalenin resmen hapishane olarak tahsis edilmesi, 1887 yılında gerçekleşmiştir. O dönem Sinop Mutasarrıfı olan Veysel Paşa, iç kaleyi cezaevine dönüştürmüş, buraya yeni binalar ve hamam inşâ ettirmiştir. Daha sonra 1939 yılında iç kalenin kuzey kesimine, çocuk hapishanesi olarak kullanılsın diye bir bina daha ilâve edilmiştir.

Osmanlı’da Tanzimat’tan itibaren Avrupa’nın da baskısıyla ceza evlerine geçiş süreci Sinop’ta da yaşanmış ve burada zaman içinde çeşitli iyileştirmeler yapılmıştır. Tarihî cezaevi, 1979’da mahkûmların isyanı sonucu bir yangın geçirmiştir. Nihayet 1996 yılında Sinop E-Tipi Kapalı Cezaevi’nin yapılmasıyla tarihî cezaevi, 6 Aralık 1997 tarihinde boşaltılmış, bu eski cezaevindeki hükümlü ve tutuklular yeni cezaevine taşınarak eski bina kültür amacıyla değerlendirmek üzere 2 Ağustos 1999 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilmiştir.

***

“Burada çiçekler açmıyor/ Kuşlar süzülüp uçmuyor/ Yıldızlar ışık saçmıyor/ Geçmiyor günler geçmiyor…”

***

Kırım Hanı İkinci Devlet Giray, Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Ruhi Su, Burhan Felek, Zekeriya Sertel, Refi’ Cevad Ulunay, Celal Zühtü Benneci, Hüseyin Hilmi, Osman Cemal Kaygılı, Kerim Korcan ve Osman Deniz isimler bu cezaevinde yatmış bazı tarihî ünlülerdir.

Bu cezaevi için yazılacak çok şey var. Ama bu seferlik burada keseyim. Umarım daha ileride yazabilirim gerisini…   

 

Kaynak: Sadettin Bayram