ÖNCELİKLE kavramsallaştırmalarımı arz etmek isterim.
“Sayın 5’li” ifadesi üzerinden, böylece Enerji Bakanı ve Yardımcılarını aynı kefeye koymuş oluyor, hiçbirinin adını kamuya açık yazılarınızda veya paylaşımlarınızda yazmıyor, sadece etiketlemelerde kullandıkları etiketleri kaleme alıyor ve hiçbiriyle kişisel bir meseleniz olmadığını ancak görevlerindeki başarısızlıklarıyla ilgili bir meseleniz olduğunu ifade etmiş oluyorsunuz.
“Sayın 5’li”nin görevlerindeki başarısızlıklarına geçmeden önce, burada benim kim olduğuma ve kendimi nasıl konumlandırdığıma bakalım.
Zaman zaman ırgatlığa giden, okuma yazması dahi olmayan, çocuklarına helâl süt emzirmeye çalışan bir anne ile kamuda odacılık yapan, yetim büyümüş, okuma yazmayı askerde öğrenmiş bir babanın en küçük çocuğuyum. Rahmetli babam, o zamanlar bizim evde az bulunan, unla çoğaltılmış sahanda yumurtayı bir iki lokma alıp “Doydum” diyerek bizim önümüze iterdi. Mahallenin çocuklarıyla kavga etsek, annem meselenin aslını araştırmadan önce bize kızar, yakalayabilse bizi döverdi. Bizim ailemizin en önemli değerleri, işini en iyi şekilde yapmak, kul hakkına girmemek, misafirperverlik ve başkasının malında gözü olmamak idi. Biz tevazu yapmazdık; zaten başkalarının tevazu ile göründüğü hâl, bizim doğal hâlimizdi ve buna inanırdık. Bunlar bana nasıl işlediyse, körler okulundayken de, Boğaziçi Üniversitesindeyken de, milletvekiliyken de, Avrupa veya diğer ülkelerdeyken de şahsımın doğallığı yine böyle olmuştur. Paris’teyken de tabağımı sünnetledim, Amerika’dayken de banyoda suyu israf etmedim, Suudi Arabistan’da da yakıtı fazla kullanan araç sahiplerine kızdım.
Şu anki konumumu belirleyen bir boyut da AK Parti ile olan ilişkim ve AK Parti’nin, bu milletin benim gibi fakir ve sakat birine vekillik vermesidir. Sadece bu da değil, milletimin lütfettiği makamdan dolayı aldığım emekli maaşıyla geçiniyor olmam da bu duruma ilâve bir nitelik katmaktadır. Hiç kimse kimseye 9 sene çalıştı diye böyle bir emekli maaşı vermez. Demek ki milletime hizmet etmeye devam etmem lâzım.
Sayın 5’linin görevlerindeki başarısızlıklarını Enerji Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarına işi düşen herkes bilir. Ancak bu Sayın 5’liye işi düşmeyense, doğal gaz bulmalarına ya da Gabar’da petrol çıkarılmasına bakarak onları “başarılı” birileri zanneder. Doğal gaz ya da petrol bulmak, tamamen Sayın Berat Albayrak’ın diktiği ağaçların meyve vermesidir; janjanlı otellerde, lüks arabalarda, olur olmaz yurtdışı seyahatlerinde elde edilmiş başarılar değildir.
Köylerdeki tek faz elektrik dağıtımından tutun da yaz kış demeden kesilen elektriklere kadar her bir durum, bu Sayın 5’linin başarısızlıklarının delilleridir.
Bu sorunların çözümü için, sıkıntı yaşayan vatandaşlarımıza destek olamıyordum; çünkü sorunları, bizzat sorunu yaşayan kişinin takip etmesine dayalı bir devlet sistemimiz var. Ya milletvekili göreviniz devam ediyor olacak veya bizzat mağdur kişinin kendisi konuyu takip edecek. Takdir edersiniz ki, insanımızın Devlet’te hak araması, hele şirketlerin de dâhil olduğu organize büyük bir ekonomik güce karşı hak araması hiç de kolay değil.
Beklediğim fırsat, istemeden de olsa ayağıma kadar geldi. Hayatı boyunca en temel hak ve hürriyetleri bile mücadeleyle ele almış biri olarak hak arama yöntemlerini iyi bilirim. Burada temel önceliğiniz, “haklıyken haksız duruma düşmemek” ilkesidir.
İstanbul’da oturduğum mahallede sürekli elektrikler kesiliyor. “186” kodlu “Arıza” hattına bazen kaydettirebiliyorsunuz bu durumu, bazen de kaydettiremiyorsunuz. Bazen 24 saat içinde, bazen de 24 saatten fazla bir sürenin sonunda elektrikler veriliyor. Senede bir iki sefer olsa anlaşılır, ancak bu arızalar sürekli oluyor. Bazen çevrimiçi uluslararası bir toplantıdasınız, bazen çevrimiçi ders veriyorsunuz… Yahut çocuklarınız yine çevrimiçi bir sınavdayken yahut da ödev hazırlarken elektrik gidiyor. Elektrik olmayınca ne ısıtıcı, ne internet, ne bilgisayar çalışıyor. Evet, hiçbir şey çalışmıyor.
Bu durum üzerine şu soruyu sordum: Bunlara kızarak bir haksızlık mı yapıyorum? Kendi üzerime düşen görevleri ben yapmıyorum da o yüzden mi bunları yaşıyoruz?
Elektrik fiyatını biz belirlemiyoruz. Onlar kaç diyorlarsa eksiksiz ödüyoruz. Enerjiyi sübvanse ettikleri vergilerimizi de kuruşu kuruşuna veriyoruz. Peki, buna rağmen biz bu arıza sorunlarını hâlâ neden yaşıyoruz? Bu problemi çözmekle, daha doğrusu bu problemleri yaşatmamakla kim görevli? Elbette Sayın 5’li!
Görüşmelerimden ve bana yazdıkları cevaplardan çıkardığım sonuca göre, Sayın 5’linin dünyadan haberi yok. Söz konusu sorunların çözümü mahiyetinde herhangi bir hassasiyet ve becerileri de bulunmuyor. Öyleyse Sayın 5’liyi çekmek zorunda mıyız? Neden bu ekibi sırtımızda taşıyalım ki?
Peki, AK Parti bu durum hakkında ne diyor?
Millet AK Parti’dir, AK Parti de millet. Milletimiz memnun olsaydı, bizler 31 Mart gecesi acılar yaşamazdık. Kızılcahamam’da başka bir konuda yaptığım eleştirel konuşma sırasında milletvekillerimiz ve parti karar organlarının üyeleri tarafından bir alkış tufanı koptu. Demek ki bazı ekran yüzlerimiz hariç, hepimiz aynı duygu ve düşünceleri paylaşan aynı dâvânın mensuplarıyız. Liderimizin emrinde fabrika ayarlarımızla yolumuza devam etmek istiyoruz. Sayın 5’li de AK Parti’nin hassasiyetleriyle vatandaşı dinlemeli ve bu doğrultuda hizmetlerini vermeli.
Peki hem hizmet vermez, hem de görevlerini bırakmazlarsa ne yapmalı? Ben, asıl patron olan milletimiz başta olmak üzere, tüm karar süreçlerindeki büyüklerimi bilgilendirmeye devam ederim. Bu süreçte “Sayın 5’linin Maceraları” diye bir komedi dizisi başlatacağım. Sonrasında da en ucuz kâğıda basılacak ve en ucuz şekilde satılacak bir kitap hazırlayacağım. Görevlerini hakkıyla yapmayanları kuşe kâğıda basacak değiliz ya. Böylece Sayın 5’li tarihe geçmiş olacak. Dilerim bundan sonra, “Eğer millete hizmeti güzel yapmazsanız, sakat makat bir millet evlâdı, mirasınızın arasına bir utanç kitabı sıkıştırıverir” diye bir gelenek oluşur da onlar hep beraber hakkıyla çalışır, biz de hak ettiğimiz hizmeti alır ve şu dünya daha yaşanabilir bir hâle gelebilir.
Son cümlem şu olsun: Sayın 5’linin şahsıma karşı incitici ya da kırıcı hiçbir davranışı olmamıştır. Oturup bir bardak çay içmişliğimiz bile yoktur. Yani her şey, tamamen görev üzerindeki başarısızlıklarıyla ilgilidir.