Saygı çağrısı sadece ayrıştıranlara mı?

Bizi bir diğerinin sınırına dâhil olmaktan alıkoyan “kul hakkı”, emek vermenin, çabanın ve hak ettiğini almanın ne olduğunu en iyi ifade eden “helâl rızık” ve bir günü diğerine eşit olmasın diye sürekli kendini geliştirme çabasında bir güzel ahlâk gibi dertlerimiz var bizim.

İŞLERİ pazarlamak ve reklâm etmek, malûm. En çığırtkan hâliyle, bazen kör göze parmak olayları bile aslından uzak, en çirkini en güzel gösteren şekilde pazarlamak hem de…

Yıllardır içi boş bir gençlik için uğraşmaları, kültürün ve her türlü insanî ama bilhassa dinî değerin altını oymak için yapmadıkları kalmadı.

Bunca fütursuz ve cesurca hareket ederken, o aşağıladıkları dindar/mütedeyyin halk, gördükleri (görebildikleri) tüm yanlışları hakkında hidâyet diledi de yine bu alçaklar kadar alçaklaşmadı.

Bu alttan alan, hoş görmeye daha yatkın tavır, diğerlerini bir an olsun düşünmek yerine, azgınlıklarını arttırmaya yaradı. Sandılar ki, ne yapsalar olacak, ne deseler böyle suskun devam edecek diğerleri...

Yıllarca öz vatanında yabancı hissettirdikleri, ayrılmış geride kalan çoğunluğa etmedikleri kalmayan insanlar, o “Beyaz elitler” eliyle sözde her kesim ve her tercih için saygı isteyerek, sapkınlığı yüceltmenin derdindeler.

Ne güzel, henüz kendi tercihleri oluşmayan, kendi yolunu çizemeyen çocukları bilhassa cinsellik objesi ve sapkın ideolojinin resmi olarak ortaya koyacak, hem de özgürlükten dem vuracak!

Annesi ya da teyzesi açık olmasına rağmen, bir başkasında görüp sırf heves etti diye başına eşarp akan çocukları resimleyip manşetler atıyor, onların daha küçücük olduğunu bağırıyordunuz hani? O heves ki, o an için istediği bir saç modelinden, sürdüğü bir ojeden farklı olmayan bir görüntüyü yakalayan acar gazeteci “İrtica!” çığlıkları atarken küçük, yaşına uygun olmayan kıyafetler ve makyajlarla istismara açık hâle getirilirken gelişmiş ve medenî, öyle mi?

Bir toplum her türlü şekilde dünyanın gerekliliklerine göre gelişirken, kendi değerlerini koruyabildiği ve bu refleksleri geliştirebildiği ölçüde güçlü bağlara sahip olur. Bu bağlar onun dünyadaki özgün ve biricik yerini sağlar.

Kültür ve değer, aktarılan ve böylelikle korunandır. Ailenin inanç ve ait olduğu kültüre ait ögelerinde yemeğinden kıyafetine, türküsünden türlü becerilere değin aktarım ne denli güçlü ise, o kadar aidiyet de gelişmiş ve kuşaklar arası iletişim nitelikli hâle gelmiş demektir.

Bizi bir diğerinin sınırına dâhil olmaktan alıkoyan “kul hakkı”, emek vermenin, çabanın ve hak ettiğini almanın ne olduğunu en iyi ifade eden “helâl rızık” ve bir günü diğerine eşit olmasın diye sürekli kendini geliştirme çabasında bir güzel ahlâk gibi dertlerimiz var bizim.

Derdimizi dermanımız bilir; bu dünyada hakikate yönelmenin, bizden olmayanın dahi hakkını korumanın ne olduğunu iyi biliriz.

Hâsılı dostlar, o çok entel dantel, çok titr sahibi insanlara verdiğimiz değeri de gözden geçirip kendi değerlerimizin ibriğinden süzerek yeniden bir değerlendirmeye tâbi tutma zamanı!

Muhasebeciler için yılın ortası da mühimdir bilançolar için ya, biz de artık enerjimizi tüketen, bizim özgürlüğümüze kastedenleri yeniden bir sınayalım!

Bizden olması ayrı bir değerdir; bizden olmayanların da sahici değerlerinin olması, farklı düşünse bile samîmi ve dürüst olmaları, fikri ve vicdanı hür olanlarla nihâyetinde ayrı yollarda aynı rüyayı dillendirebiliyoruz. Bu da en kıymetli değerlerimizden...