İŞLERİ pazarlamak ve
reklâm etmek, malûm. En çığırtkan hâliyle, bazen kör göze parmak olayları bile
aslından uzak, en çirkini en güzel gösteren şekilde pazarlamak hem de…
Yıllardır
içi boş bir gençlik için uğraşmaları, kültürün ve her türlü insanî ama bilhassa
dinî değerin altını oymak için yapmadıkları kalmadı.
Bunca
fütursuz ve cesurca hareket ederken, o aşağıladıkları dindar/mütedeyyin halk,
gördükleri (görebildikleri) tüm yanlışları hakkında hidâyet diledi de yine bu
alçaklar kadar alçaklaşmadı.
Bu
alttan alan, hoş görmeye daha yatkın tavır, diğerlerini bir an olsun düşünmek
yerine, azgınlıklarını arttırmaya yaradı. Sandılar ki, ne yapsalar olacak, ne
deseler böyle suskun devam edecek diğerleri...
Yıllarca
öz vatanında yabancı hissettirdikleri, ayrılmış geride kalan çoğunluğa etmedikleri
kalmayan insanlar, o “Beyaz elitler” eliyle sözde her kesim ve her tercih için
saygı isteyerek, sapkınlığı yüceltmenin derdindeler.
Ne
güzel, henüz kendi tercihleri oluşmayan, kendi yolunu çizemeyen çocukları
bilhassa cinsellik objesi ve sapkın ideolojinin resmi olarak ortaya koyacak, hem
de özgürlükten dem vuracak!
Annesi
ya da teyzesi açık olmasına rağmen, bir başkasında görüp sırf heves etti diye
başına eşarp akan çocukları resimleyip manşetler atıyor, onların daha küçücük
olduğunu bağırıyordunuz hani? O heves ki, o an için istediği bir saç
modelinden, sürdüğü bir ojeden farklı olmayan bir görüntüyü yakalayan acar
gazeteci “İrtica!” çığlıkları atarken küçük, yaşına uygun olmayan kıyafetler ve
makyajlarla istismara açık hâle getirilirken gelişmiş ve medenî, öyle mi?
Bir
toplum her türlü şekilde dünyanın gerekliliklerine göre gelişirken, kendi
değerlerini koruyabildiği ve bu refleksleri geliştirebildiği ölçüde güçlü
bağlara sahip olur. Bu bağlar onun dünyadaki özgün ve biricik yerini sağlar.
Kültür
ve değer, aktarılan ve böylelikle korunandır. Ailenin inanç ve ait olduğu
kültüre ait ögelerinde yemeğinden kıyafetine, türküsünden türlü becerilere
değin aktarım ne denli güçlü ise, o kadar aidiyet de gelişmiş ve kuşaklar arası
iletişim nitelikli hâle gelmiş demektir.
Bizi
bir diğerinin sınırına dâhil olmaktan alıkoyan “kul hakkı”, emek vermenin,
çabanın ve hak ettiğini almanın ne olduğunu en iyi ifade eden “helâl rızık” ve
bir günü diğerine eşit olmasın diye sürekli kendini geliştirme çabasında bir
güzel ahlâk gibi dertlerimiz var bizim.
Derdimizi
dermanımız bilir; bu dünyada hakikate yönelmenin, bizden olmayanın dahi hakkını
korumanın ne olduğunu iyi biliriz.
Hâsılı
dostlar, o çok entel dantel, çok titr sahibi insanlara verdiğimiz değeri de
gözden geçirip kendi değerlerimizin ibriğinden süzerek yeniden bir değerlendirmeye
tâbi tutma zamanı!
Muhasebeciler
için yılın ortası da mühimdir bilançolar için ya, biz de artık enerjimizi tüketen,
bizim özgürlüğümüze kastedenleri yeniden bir sınayalım!
Bizden
olması ayrı bir değerdir; bizden olmayanların da sahici değerlerinin olması,
farklı düşünse bile samîmi ve dürüst olmaları, fikri ve vicdanı hür olanlarla
nihâyetinde ayrı yollarda aynı rüyayı dillendirebiliyoruz. Bu da en kıymetli
değerlerimizden...