Savaşlar ve teknoloji

Günümüzde tepemizde dolaşan değişik ülkelere ait alçak irtifa uydularının yüz binlercesi mevcut. Bunlar sadece iletişim için olamaz. Başta savaşlar olmak üzere ormanları yakmaya kadar birçok şeyi yapabildiklerini aklımızın bir köşesinde tutup onların da çaresini bir manyetik kalkanla sağlamamız gerekir.

TARİHTE Kadeş Savaşı, en fazla savaş arabasının kullanıldığı savaştır. Firavunların yönetimindeki Mısır ile Anadolu ve Mezopotamya’nın bir kısmında hâkim Hititler arasında olmuş ve savaşı Mısır ordusu kazanmıştır. Zaferde Mısırlıların kullandıkları savaş arabalarının demir tekerlekleri etkindir.

Bir atın çektiği Mısır savaş arabasında iki kişi bulunurdu. Bu iki kişiden biri arabayı kullanır, diğeri düşmana ok atardı. Hititlerin kullandığı savaş arabaları ise taş tekerlekliydi ve üzerinde ancak bir kişi durabiliyordu. Bu kişi hem arabayı kullanıyor, hem de ok atıyordu. Mısır ordusu teknik olarak daha üstündü. Kadeş’te demir tekerlekler taş tekerleği yendi. Savaşı teknolojide bir adım önde olan kazandı.

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un Fethi öncesinde muhkem Bizans surları problemini bertaraf etmek için bilimde, fende ve teknolojide Bizans’a göre çok daha üstün bir noktayı temsil ediyordu. Nitekim Osmanlı o dönemin en güçlü ülkesi olmasına rağmen tarihte ilk defa seri hâlde dünyanın en büyük toplarını döktürmüştü. Bugün İstanbul’un muhtelif yerlerini süsleyen o şaheser toplara baktığımız zaman beş yüz yıl öncesine ait olan büyük bir sanat harikasını görmekteyiz. Fatih Sultan Mehmed Han’ın döktürdüğü o topları bugün Türkiye’de ihaleye çıkarsak, içi kancasız bir şekilde dökebilecek firma bulmak mümkün olmayabilir.

Bir de Fatih Sultan Mehmed Han, tarihte hiç görülmemiş bir savaş taktiği ve tekniği ile gemileri karadan yürütüp Haliç’e indirerek Bizans surlarının en yakınına girmiştir. Fatih Sultan Mehmed Han’ın en önemli özelliği, en üstün teknolojik silahlarla savaşmak ve en orijinal savaş taktikleri ile savaşacak bir şekilde hazırlık yaparak savaşı yönetmektir.

En son iki örneği de yakın tarihimizden verelim isterseniz; ilki İsrail’le Arap ülkeleri arasında geçtiği iddia edilen 6 Gün Savaşı. Nasıl oldu da İsrail, çevresindeki bütün Arap ülkelerine galip geldi, Mısır’ın uçak filosunu yerinden kalkamadan imha etti? Acaba bugün olduğu gibi o gün de ABD ve Batı ülkeleri o savaşta tüm imkânları ile İsrail’i destekleyip çevresindeki Arap ülkelerinin tüm savaş aletlerini bloke ederek satılmış bürokratlar vasıtasıyla engellemiş olabilir mi? Çevre Arap ülkelerinin tüm savaş filolarını Amerika veya Avrupa ülkeleri satmamış mıydı sahi?

Körfez Savaşı’nda nasıl Irak’ın FETÖ’sü olan ve daha ziyade silahlı kuvvetlerde teşkilatlanmış olan Kesnizani tarikatı mensupları vasıtasıyla tek kuşun atmadan ABD’ye teslim olunduysa, bu da öyleydi. Nasıl Irak’ta o zaman ABD’ye “Buyur!” dedilerse, aynı şekilde 6 Gün Savaşı’nda da İsrail’e, “Buyur, lütfen düşmanlarını imha et!” demiş olabilirler mi?

İkinci yakın tarih örneğimiz ise Falkland Adaları (Malvinas Adaları) Savaşı’nda Arjantin’in bütün savaş makinaları ve uçaklarının Fransa tarafından satılmış olmasıydı. Savaşın ilk anlarında Arjantin için binlerce kilometre uzaktan gelen İngiliz donanmasını yenmek çok da zor değildi. Tâ ki Fransa bütün teknolojik kodları İngiltere’ye verene kadar! Ondan sonra Arjantin’in ne attığı füzeler yerini buldu, ne de uçaklar Arjantin’in işine yaradı. Fransa hazır lokma olarak neyin karşılığında olduğunu bizim bilemeyeceğimiz şekilde Arjantin’i İngiliz sofrasına meze etti.

Yüzyıllardır kadim düşmanlarınız olan ülkelerden satın aldığınız savaş araç ve gereçleri ile onlara karşı başarı sağlama düşüncesi size ve tüm sülâlenize en amiyane tabirle ultra saflık olarak yeter de artar bile.

Prof. Necmettin Erbakan’a göre bu kadar üstün teknolojiyi ve üstün teknolojik savaş aletlerini elinde bulunduran birçok düşmana karşı ne yapılabileceğinin cevabı şöyle: “Havada öyle bir manyetik alan oluşturursun ki o gemilerden atılan füzeleri havada yakalarsın. Hatta sahip olduğun üstün teknolojiyle o füzeleri geri çevirir, onu sana atan gemilerin üzerinde patlatırsın… Havada sürtünmesi o kadar düşük madenler var ki, o madenlerden yapacağın füze, onların yaptığının bin misli hızla gidecek, sonra havada manyetik bir kalkan gibi açılacak, onun füzesini ve uçağını havada yakalayıp etkisiz hâle getirecek. O uçağın maliyeti 100 milyon dolar. Benim söylediğim bu manyetik kalkanın maliyeti ise bin dolar. Onun 100 milyon dolarlık binlerce silahını sen bin dolarla engelleyebilirsin. İşte teknoloji böyle bir şeydir, Allah’ın bir rahmetidir. Geri kalmış ülkelerin kendini ilerlemiş zanneden ülkelerin önüne geçmesi bakımından aslında büyük bir fırsattır. Bunu yaptığın zaman senin uçak gemisi yapmana gerek kalmaz. Onun uçak gemisi senin sayılır. İstediği kadar füze atsın, nasıl olsa kendi başında patlayacak… Onların füzeleri varsa, bizim de onları atıldığı yere çevirecek teknolojiye sahip olmamız gerekir. Bu sadece bir inanma ve vitesi buna göre değiştirme meselesidir…”

Günümüzde tepemizde dolaşan değişik ülkelere ait alçak irtifa uydularının yüz binlercesi mevcut. Bunlar sadece iletişim için olamaz. Başta savaşlar olmak üzere ormanları yakmaya kadar birçok şeyi yapabildiklerini aklımızın bir köşesinde tutup onların da çaresini bir manyetik kalkanla sağlamamız gerekir.

En büyük tehlikelerden biri internet ağları ve onların en uç noktası olan akıllı cep telefonları. O telefon ağları ile size teknoloji yoluyla aklınızı veya kalp krizinden hayatınızı kaybetmeniz, herhangi bir organınızın iflâs etmesi ve benzeri onlarca tehlike altında o hatlar sayesinde akıllı telefonlarınızla her birinizi bulunduğunuz yerde havaya uçurma veya kömüre çevirme imkânları mevcut. Bunların acilen tedbirleri alınmak zorundadır.

Çip taktırdığınız hayvanları sizi parçalayacak bir canavar ordusuna çevirmeleri de bir tuşa basmalarına bakar. Akıllı arabalarınız ve her akıllı arabanızda var olan navigasyon cihazlarınızla elinizden aracınızın kontrolünü ele alıp en ölümcül kazaları yaptırmaları bir bilgisayar oyunu kadar kolaydır. Eğer size aracınızla en ölümcül kazayı yaptırdılar ve kaza sonucunda herkesin cep telefonlarının bağlı olduğu internet üzerinden arabadakilerin tamamı veya birkaçı ölmezse o zaman da internet üzerinden ölmemiş olanların kalp krizinden ölmelerini sağlayıp geriye şahit kalmasını engellemeleri zor bir süreç değil. Geçmişte ülkemizde yaşanan enteresan trafik kazalarını bir düşünün. Ne hikmetse o araçlardan hiçbir Allah’ın kulu sağ olarak kurtulmayı başaramadı. Neden acaba? Biraz aklınızı zorlarsanız bulmanız hiç de zor olmaz.

Akıllı evleri hiç konuşmak istemiyorum. “Biri bizi gözetliyor” programını belli bir yaşın üstündeki herkes hatırlar. O gözetleme işin en hafif tarafı. Siz o evde tabiri caizse azılı kürek mahkûmlarından daha iyi bir durumda değilsiniz. İsterseniz bazı örnekler vereyim: Gece evinizin kapı ve pencerelerini bloke edip doğalgazınızı açsalar ne olur? Evinize gece doğalgaz dolduktan sonra ocağın çakmağını çaksalar neler olabilir? Devasa akıllı binaların alttan birkaç katının tüm dairelerinde böyle bir şey yapılsa binanıza füze atmalarına gerek kalır mı Allah aşkına? Veya bu akıllı binanın tüm dairelerinde bu işlemi yapsalar? Bir doğalgaz kaçağı bile onların işini fazlasıyla görür. Olmadı mı, internet üzerinden kalp krizi ne güne duruyor? Koca binalar tertemiz onların eli altında.   

Akıllı binalarla ilgili bir örnek daha vereyim: İnternet üzerinden size aklınızı oynattırıp kendinizi pencereden aşağı attırmaları da bir bilgisayar oyunu kadar kolay. Akıllı insanların akıllı evlerde oturmayacağını bağıra bağıra söylüyor bazıları. Şu anda bunların yapılmıyor olması, yapılmayacağının garantisi değil. Unutmayalım, her şeyin bir zamanı vardır.

İslâm ülkeleri ile mazlum diğer halkların tepeden tırnağa tüm yöneticilerinin şeytanî düzenin ekiplerine hizmet ettikleri ortadadır. Burada o ülkelerde o ülkelerin gerçek sahibi olan halklarla şeytanî düzene hizmet eden yöneticiler arasında arabuluculuk yapma ve onların can güvenliği karşılığında yönetimlerini halka devretmelerini sağlamak, yine dünyadaki mazlum bütün halkların güvendiği tek devlet olan Türkiye’nin görevi olmalıdır. Türkiye bu sorunları en kısa zamanda çözüme kavuşturabilir.

Yine sözü Prof. Necmettin Erbakan’a bırakalım: “Kur’ân-ı Kerim üzerinde araştırması olmayan insan, hakikî ilim adamı olmaz. İslâm’ın dışında hiçbir sistem hak ve hakikat kaynağı olamaz.”

Tabiî ki Allah’ın (cc) hesap ve yardımını bu yazımızda konu edinmedik. Daha iyi anlaşılsın diye Yûnus Sûresi’nin 100’üncü ayetiyle yazımızı tamamlayalım:

“(Allah) pisliği (huzursuzluğu, kokuşmuşluğu, azabı) akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır.”

(O, akıllarını kullanmayanları rezilliğe mahkûm eder.)

(Allah, aklını kullanmayanları pislik içinde bırakır.)

(O (Allah), aklını kullanmayanların üzerine pislik/belâ -rics- yağdırır.)

(O, akıllarını kullanmayanlara pislik verir -yağdırır-.)

Rabbimizden, bize en güzel şekilde akıllarını Kendi (cc) hizmetinde kullananlardan olmayı nasip etmesini diliyoruz.

Allah’a emanet…