MADDÎ savaş bütün dünyayı sarmak üzere. Fransa da Rusya’ya karşı konuşlandı. Avrupa savaşın eşiğine geldi. Koskoca Avrupa, ABD’nin dayatmasına itiraz edemediği için bu hâle düştü. Avrupa ABD’nin imitasyon yeri gibi oldu. İngiltere denen krallık ise diktatör rejimine devam ederek AB’den ayrıldı.
Krallıkla yönetilen İngiltere’ye bazı demokratik ülkelerin özenmesi de ayrı bir dert. Aşağılık ve kompleks bir yapının yanında, özentinin temelinde yatan DNA modeli de olabilir. Zira canlıların ömürleri devletlerin ömürleri yanında çok küçüktür. İnsan doğasında krallık ve imparatorluklar özenilecek hâle düştü. Dolayısıyla demokrasi ve cumhuriyeti özümseyen Batı’da da çok fazla devlet yok.
Gazze’ye destek için yürüyüş yapan ülkelerdeki üniversite gençliğine idarelerin yapmadığı kalmadı. Savaş öyle bir hâle geldi ki birey ve toplumlar bile savaşı sıradanlaştırdı. Türkiye’de bazı üç harfli marketler resmen millete savaş açmış durumda. Yirmi yıl önce toplumun yüzde sekseni köylerdeydi, şimdi kentli olunca, bu üç harfli bazı marketler millete ve Devlet’e, İsrail ürünlerini yüzde seksen indirimle satarak açıkça bu meydan okumaktadır.
Dünyada maddî savaş olurken sürülen tarlalardan fışkıran Olimpos dağının filizleri her tarafa dağılmış durumdadır. Bürokraside o kadar çoklar ki… Ne tür atama yaparsanız yapın, hep millî iradeyi destekleyen yerli ve millîler eziliyor. Apaçık bir örneği akademiden vereyim…
Önceden akademide Müslümanlar inim inim inlerlerdi. Şimdi atama makamı değişti ama Müslümanlar yine inim inim inliyorlar. Peki, sorun neden çözülemiyor? Çünkü atama makamına karşı büyük bir yanıltma ve yanlış yollarla yanlış atamalar yaptırtılıyor. Atananların bazılarının Olimpos dağının çocukları olması tesadüf değil bu yüzden. Bürokrasi resmen millet ile savaş hâlinde.
İçeride maddî savaş üç harfli marketler üzerinden ve ekonomik algı ile devam ederken, sosyal olarak bürokrasi ise millete ve devlete meydan okuyor. Bunun en güzel örneği akademide yaşanıyor. 28 Şubat döneminde başörtüsü taktığı için ikna odaları kurulmuştu kızlarımız için. Şimdilerde ise atanan bazı bürokratlar, Müslümanlara olan kinlerini kusmak için maşa kullanarak başörtülülere yapmadık zulüm ve baskı bırakmıyorlar. Ne hikmetse bunların hiçbiri basında yer almıyor. Basında yer almadığından gündeme de gelmiyor. Ayrıca atama makamı ile bireysel ve farklı şekillerde kurulan irtibat, tabandaki zulmün tavana çıkmasına engel oluyor.
Sosyal veya ateist biri bir haksızlığa uğradığında hemen çözüm üretiliyor, başörtülü biri aynı duruma uğradığındaysa “Aman sus, yukarı sorun gitmesin” ya da “Yukarının bir bildiği var” gibi söylemlerle olayların üstü örtülüyor. İşte bu olayları millete karşı bir silah gibi kullanıp bu devirde zulmedenler Olimpos dağının öz evlatlarıdır, Müslümanlara düşmandırlar. Nedense bürokraside pek çoklar. Bazıları da mal, mülk, para, makam ve otomobil gibi hız ve haz peşinden gittiklerinden dünya sarhoşu olmuşlar.
Son yirmi yılda yapılan insansız araçları, otoyolları, karayollarını, köprüleri takdir etmemek olmaz; savunma sanayiinde gelinen nokta da göğsümüzü kabartıyor. Ancak sosyal medyada bir ankete bakmıştım hangi alanda en başarısız oluduğuna dair, ilk sırada eğitim geliyordu. Yani gençlik alanları…
Yirmi yılda hayâlleri zorlayan atılım ve hizmet yapıldı, insan ihmâl edildi. İhmâl edilen insanlık Olimpos dağının çocuklarını imâl etti. Maalesef akademide bir adım ileri gidilemedi.
Atama makamının en azından yerelde küçük bir anket yaptırması bile işi çözer ancak hep sürpriz ve bireysel irtibatla yapılan atamalar geminin su almasını sağladı.
Her şeye rağmen aziz millet, irfanı diri tutuyor. ABD, AB, Rusya ve terör örgütlerine karşın maddî savaşta Devlet’in yanında yer alıyor. Millet ayarını gerektiği gibi yaptı ancak elinin ayarı giderse yirmi yıllık kazanımlar tamamen heba olabilir. Batan güneş hep kenar mahallelerden olmaya devam ediyor. O zaman neyin mücadelesi veriliyor? Dünya malı dâvâ konusu olamaz.
Hayat işte, ne yaparsanız yapın, kimi seçerseniz seçin, tarla öyle bir sürülmüş ki atılan her tohum Olimpos dağının ürünlerini filiz veriyor. Namlunun ucu hep Müslümanlara, hep kenar mahallelere çevriliyor. Burada teknoloji, ekonomi ve kazanımlara rağmen milletin ümidi karşılık bulmuyor. Özellikle akademide millete meydan okumalar devam ediyor. Atama makamı geri dönüp bir denetleme yapsa, çekilen bunca zulümle karşılaşacak.
Hâsılı, savaş her yönü ile devam ediyor. Gençlik manevî olarak savaşı kaybetmişken maddî olarak savaşın için çekilmek isteniyor. İçeride Kral (önceden Kraliçe idi) seviciler hep aynı. DNA köklerine sahip kişiler olması aklımızı başımızdan alıyor. Umarım bir çözüm çıkar, yoksa milletin elinin ayarı kaçmak üzere.



