Savaş atları

Gazze’de esirlere aleni şekilde tecavüz eden lânetli sinagog fareleri haddi aşmış ve yeryüzündeki varlıkları bu arza fazla gelmeye başlamıştır. Vaktiyle yeterli kuvvetimizi ve savaş atlarımızı hazır edebilseydik, bugün o yürek yakan, insan olan herkesi kahreden görüntüleri izlemeyecektik. Filmlerden hatırladığımız sürgün sahnelerinin gerçeğe dönüşmesine sessiz kalmayacaktık.

AHİR zamanın meyveleri belirgin bir şekilde gün yüzüne çıkmışken, perdenin ardındaki gökyüzümüz gittikçe kararıyor. Perdeler inip kalkıyor, lâkin hiçbirimiz bunu dikkate almıyoruz. Yarınların ne olacağını elbette ancak Yüce Allah bilir; fakat görünen köy kılavuz istemiyor.

Zorlu zamanların zor durumları olur; ancak her duruma rehber olan Kur’ân-ı Kerim, zor zamanlar gelmeden önce yapılması gerekenleri yani Allah’ın emirlerini oldukça açık bir şekilde iletiyor.

“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız, karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.” (Enfâl, 60)

Yukarıya taşıdığımız ayet-i kerimeyi dikkatle okuduğumuzda, karşımıza gerçekten ilginç şeyler çıkıyor. Yüce Kur’ân, bilindiği üzere her devre uygun ve her devrin ihtiyacını karşılama gücüne sahip, ayrıca kıyamete kadar hükmü geçerli biricik ve son kitaptır. Söz konusu ayet-i kerimede yer alan “kuvvet” kelimesi ilk sırdır. Kuvvete erişmek için birlik, beraberlik, disiplin ve gayret gibi önemli kavramların hakkını vermek icap eder. Parçalanmış bir topluluğun kuvveti beyhudedir. Gayretsiz ve disiplinsiz ordunun savaşının sonucu mağlûbiyetten gayrısı olamaz. Bu sebeple kuvvet, gerekliliği yerine getirilmesi hâlinde erişilebilecek bir durumdur.

İkinci sır, “savaş atları” ifadesidir. Günümüzde dahi savaşla ilgili meseleler olduğunda sosyal mecralarda hep bu figür yani “savaş atları” imajı dolaşır. Atların savaştaki rolü tartışılmazdır. Modern dünya, uğradığı teknik ve teknolojik değişimini o atlardan yola çıkarak ilerletmiş ve geliştirmiştir. Günümüzde modern araçlar, silahlar, ulaşım ve iletişim mekanizmaları ve silahlı silahsız tüm araçlar bir bakıma yekûn olarak “savaş atları” ibaresi içerisinde yer alır. Savaş için bir at, bir de cengâver binici lâzımken, günümüzde bir araç ve cesur bir yüreğe ihtiyaç duyulmaktadır. Ne yazık ki, araçlarımız tamam olsa da henüz o cesur yürekliliği İslâm dünyasından bir türlü göremedik.

Ayet-i kerime devamla, “düşman” ifadesinden de bahsetmiştir. Dikkatle bakıldığında, düşmanların çeşitli olabileceği açıktır. Allah’a düşman olup bize düşman değilmiş gibi görünenlerin de aslında bize düşman olduğu, bize düşman olanların Allah’a zaten düşman olduğu belirgin. Lâkin dikkat edilmesi gereken asıl husus, “Sizin bilmediğiniz başka düşmanlar” ifadesidir. Bizim bilmediğimiz ama bize düşman olan var mıdır? Henüz bilmiyoruz lâkin bunun olabileceği ayet-i kerime ile bildirilmiş. Aksini iddia edebilir miyiz? Bu imkânsız. Tarihte ne çok kez dost görünen düşmanla savaştığımız gerçeği, yarın da aynının olacağına işaret etmektedir.

Bildiğimiz dost görünenlerin nasıl düşmana dönüştüklerini düşünmeden önce, Allah’ın emriyle imkânımız kadar kuvvet toplamak zorundayız. Aksi hâlde her yandan sarılmış ülkemizin onların elinde zulme uğraması işten bile değildir.

Gazze’de esirlere aleni şekilde tecavüz eden lânetli sinagog fareleri haddi aşmış ve yeryüzündeki varlıkları bu arza fazla gelmeye başlamıştır. Vaktiyle yeterli kuvvetimizi ve savaş atlarımızı hazır edebilseydik, bugün o yürek yakan, insan olan herkesi kahreden görüntüleri izlemeyecektik. Filmlerden hatırladığımız sürgün sahnelerinin gerçeğe dönüşmesine sessiz kalmayacaktık. Bu durumu kelimelerle tarif edemiyorum. Çünkü ne söylense az geliyor. Vakit kaybetmeden harekete geçilmesi elzemdir. Aksi hâlde, bugün orada tecavüze uğrayan dindaşlarımızın bedelini dinen sorumlu olarak ödeyeceğimizi unutmamak gerekir.

Birilerinin aklında hâlâ Türkleri Orta Asya’ya sürmek ve beşikteki son bebeğe kadar katletmek fikirleri yatıyor. Defalarca yazdım ve kesinlikle fikrimde sabitim; çünkü tüm emareler mevcut bu konuda. Ama asıl hezimeti, içimizdeki hainlerden ötürü yaşayacağımız gerçeğine dikkat çekmek istiyorum. Allah’a, Peygamber’e, dinî ve millî değerlere hakaret ederek küfürler savuran kılıç artıkları, bize pahalıya mâl olabilir. İşte ayet-i kerimede bahsedilen “Sizin bilmediğiniz başka düşmanlar” ifadesinin en çıplak hâli de budur!

Arife tarif gerekmez -ki tarifi zaten her gün ekranlarda yapılıyor-, önlem almak zorundayız. Ülkemizin yarısını sınırlarına katmak isteyen sinagog farelerine destek verecek her topluluk ve devletin hevesini kursağında bırakmak zorundayız. Olmadan önce durdurabilmek gerekliydi, ancak Gazze yıkıma uğradıktan sonra sıranın nerede olduğunu konuşmakla bu hezeyanı durduramayız.

Rabbim, Devletimize zevâl vermesin. Bugün hür ve özgürce nefes aldığımız yurdumuzda yarının da aynı olması için yaklaşan şerre karşı mücadele edenlerin yanında durmalıyız. Zira cesur yüreklere, düşmana korku salacak iradeye her zaman sahip olamıyoruz.