GENELKURMAY Başkanı siyâsetin
alanına girmesinmiş...
Kim
diyor bunu? Ana muhalefet partisinin Genel Müdürü ve onun eczacı Grup Başkan
Vekili.
Ellerinin
ayalarını göstererek de “Dur!” işareti yapıyorlar.
Bu
yazıyı okuyan değerli okurlarımıza ya da yoldan çevirdiğimiz insanlara soracak
olsak, kâhir-i ekserîsi mevcût Genelkurmay Başkanımızın adını bile bilmezler.
Oysa
aynı kişilerden bildikleri Genelkurmay Başkanı isimlerini saymalarını istesek,
bir çırpıda İlker Başbuğ’u, Yaşar Büyükanıt’ı, Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu, İsmail
Hakkı Karadayı’yı sayacaklardır.
Peki,
bu isimleri neden ve nasıl hatırlayabiliyoruz?
Bu
isimler, Genelkurmay Başkanlığı yaptıkları dönemlerde Başbakanlardan,
Cumhurbaşkanlarından daha çok ekranlarda görünür ve aslında geri plânda defakto
olarak ülkeyi yönetirlerdi.
Gerektiğinde
“siyâsete balans ayarı verir”, e-muhtıralar yayınlar, hükûmeti tehdit eder,
Yüksek Askerî Şûrâlarda başbakanlara talimatlarını iletir, halka ve bu halkın
seçtiği yöneticilere parmak sallar, gerekmesi durumunda da “anayasanın
kendilerine verdiği yönetime el koyma hakkını” joker gibi ceplerinde
taşırlardı.
Bugün
“Ordu siyâsetin alanına girmesin”
diye ünleyenlerin, daha düne kadar ellerinde “Ordu göreve!” pankartları ile meydanlarda arz-ı endam ettiklerini
de sanırım hiçbirimiz unutmadık.
Ordu
siyâsetin alanına girmesinmiş… Sevsinler sizi e mi!
Peki,
Genelkurmay Başkanı (inanınız ismini şu an Google’den bakıp yazıyorum)
Orgeneral Yaşar Güler, neden “siyâsetin alanına girdi”; girdi de ne yaptı?
Muhalefet
partisinin çapsız, gevşek ve oynak bir vekilinin Kahraman Ordumuz hakkında
kullandığı “Satılmış” ifadesi üzerinden rahatsızlığını dile getirdi, hepsi bu!
Yani
bir yerde söz hakkını kullandı.
Çapsız
muhalefetimiz için -maalesef ve filhakika- ordunun darbe yapanı, e-muhtıra
vereni, halka ve yöneticilere parmak sallayanı, vırt zırt meşru hükûmet
aleyhine açıklama yapanı makbuldür.
Ordu,
ille de siyâsetin alanına girecekse işte tam da bu kulvardan girmeli!
Muhalefetin
Kahraman Ordumuza karşı hislerinin, tevil etme gereği duymadan çevresinden
dolaştıkları “Satılmış” mesabesinde olduğu öteden beri ayan beyan ortada.
Kahraman
Ordumuzun canıyla, kanıyla destan yazdığı yakın dönemdeki tüm operasyonlar
hakkında muhalefetin aldığı pozisyona ve söylemlerine şöyle bir bakmak
yeterlidir bu kanaatin sağlanması için.
Ülkemizin
güneydoğusunda şehirler hendeklerle, barikatlarla, çatışmalarla yaşanmaz hâle
getirilmişken, hendek kazan teröristlere “Arkadaşlar” diye hitap ediyordu Genel
Müdür.
Barış
Pınarı, Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekâtları boyunca “Ne işimiz var Suriye’de?” diye ortalığı inletmemişler miydi? Ne
olacaktı yahu, PYD ülkemize mi saldıracaktı?
Libya’ya
giden askerlerimiz onların gözünde birer “lejyoner” idi. Hâlâ bu ifade hakkında
özür ya da düzeltme yapmış değiller!
Pençe
Operasyonları ile ilgili haber duymaktan utanan, bunu da açık açık söyleyebilen
nur “topu” gibi bir Ayşegül Arslan’ımız var elde!
Sınırımızda
ve ötesinde teröristlerle yaptığımız mücadelede kullandığımız silahlardan
rahatsız olan muhalif milletvekilimiz bile var ki artık önüne SİHA koymadan
anmaz olduk adını: “SİHA Sezgin”…
Ve
biliyorsunuz, muhalefetimiz Kahraman Türk Ordusunun Azerbaycan’a verdiği
destekten de rahatsız; “maalesef” Azerbaycan’a silah yardımında bulunuyormuşuz,
cihatçı gönderiyormuşuz.
Konu,
Ermenistan’a destek için giden PKK’lı, PYD’li teröristler olunca muhalefet
kanadından şekvacı olanına asla ve kat’a rastlayamazsınız.
Hattâ
ruhunu 1 dolara FETÖ’ye satan ve 15 Temmuz gecesi 251 insanımızı şehit eden
vatan hainleri için bırakınız “Satılmış” demeyi, bu alçakları o günden bugüne
dek savunmak, muhalefetimizin esas görevlerinden biridir âdeta.
Muhalefet
ille de bir “satılmış” arıyorsa, milletvekillerini köle tacirleri gibi sıra sıra
dizip Meral Apla’ya veren Genel Müdürlerine yahut millî iradeyi Biden’e satmaya
kalkan Ünal Çeviköz’e bakmalıdır evvelâ!
Açık
kaynaklardan pekâlâ gerçek bilgilere ulaşabilecekleri hâlde, hâlâ yalanlarla Tank
Paleti Fabrikası üzerinden Orduya ve Hükûmete saldıran CHP, daha önce de
defalarca yazıp çizdiğim gibi muhalefet pozisyonundan çıkmış ve bir “millî
güvenlik meselesi” hâline gelmiştir!
Allah,
askerinin düşmanı, düşmanının askeri böyle bir muhalefete fırsat vermesin
inşallah!
Kalınız duâ ve sağlıcakla efendim…