Sarsılan yürekleri ferahlat Allah’ım!

Artık birçok kişinin hayatında “depremden öncesi ve depremden sonrası” var. Çünkü hiçbir şey asrın felâketinden öncesi gibi olmayacak!

6 ŞUBAT gecesi, bilmiyorum ki, kim daha çaresizdi. Enkaz altında kalanlar mı, yoksa kalanlara yardım elini uzatamayan yakınları mı? Ama bildiğim bir şey var: İnsanoğlu acizdi. Hem de hiç olmadığı kadar!

Yerin sarsılması için bir emir, göğün delinmesi için bir işaret verildi ve biz beşer olarak bu büyük İlâhî emirler karşısında bir kez daha ne kadar zavallı olduğumuzu gördük. Bu acizliğe en çok teslimiyet yakıştı, dualara sığındık. Birçok imkâna rağmen yer ve gök izin vermeyince, aslında birçoğumuzun bildiği fakat idrak edemediği acizliğimiz İlâhî bir tokat gibi sarstı bizi. Ve gördük imtihanımızın ne kadar büyük olduğunu.

Sen imtihanımızı kolaylaştır Allah’ım!

Şimdi sessizliğin tam ortasındayız, boğazımız düğüm düğüm. Feryatlar az kaldı yürek yangınlarının yanında. Bir annenin acısına yetemeyen ağıtlar utandı ve sustu. Bir çocuğun, “Otuz saattir babamın cansız bedeniyle beraberim!” serzenişine susmaktan ve yutkunmaktan başka cevabımız yoktu. Kendi çıkıp da evlâdı enkaz altında kalanlar kendilerini hiç olmadıkları kadar suçluyorlardı.

Verilemeyen cevapların kurtarıcısı oldu suskunluk. Sessizlik umut oldu hüzünlü bekleyişlerde; “Biz sustuk, onlar ses versin” diye... Bu vakitlerde her bir yanımızı bambaşka duygular kapladı. Anlam veremediğimiz hislerle sarsıldık ya da hayatımızda ilk kez neler hissettiğimizi anlatmakta yetersiz kaldık. Enkaz altından çıkan bir canla umuda sarıldık. Mutluluk, vicdan ve hüzün deryalarında savrulduk. Sonra yetişememenin verdiği mahcubiyet sardı ruhumuzu.

Sen bizi bize bırakma Allah’ım!

Ne kadar koşsak da o kadar geç kaldık. Kaderine razı bekleyenlerle kader birliği yapanlar bildi kat kat ağırlığın altında zamanın nasıl da geçmek bilmediğini. Buna tanık olan kurtarma ekipleri o yükü beraber yüklenmek için canlarını hiçe sayarak girdiler enkaz altına. Çünkü onlar için uzanan her bir el tanıdık, yardım isteyen her seda aşinaydı. Canlarından bir parça oradaymış gibi var güçleriyle omuzladılar kolonları. Kurtulmalarına vesile oldukları her bir can için mutluluğun en büyüğünü yaşadılar ve yaşattılar. “Mutluluk” dediysem adına, dünyada yaşanan bu hazzın karşılığını anlatacak kelimelerin olmayışındandır.

Sen iyilerin sayısını artır Allah’ım!

Artık birçok kişinin hayatında “depremden öncesi ve depremden sonrası” var. Çünkü hiçbir şey asrın felâketinden öncesi gibi olmayacak!

Bu kavramlar sadece depremzedeler için geçerli değil. Yıkım öyle büyük ve öyle acıydı ki çoğumuz bedenen olmasa da ruhen enkaz altında kaldık. Deprem bölgesinde olmasa da depremin acısını ta kalbinin derinliklerinde hisseden insanlar için de felâketin öncesi ve sonrası var artık. Sahip olduklarımızın değerini bilip bir kez daha şükür hanesine yazma vakti!

Sen şükrümüzü artır Allah’ım!

Enkaz altında çoktan melek olmuş kızının elini bırakmayan babayı gören gözler eskisi gibi bakamayacak artık hayata. Yıkıntılar arasından hatıraları devşiren o eller eskisi gibi tutunamayacak yaşama. Yıkılan hayâllere şahit olanlar geçmişteki gibi bakamayacak geleceğe. Şimdi türküler bambaşka anlam kazanacak gönüllerde. “Yavrularınıza sımsıkı sarılın, ben artık sarılamayacağım” diyen bir annenin sesi hiç gitmeyecek kulaklarımızdan. Çaresizliğin aslında ne olduğunu yavrusunu yıkıntılar arasından kurtaramayıp bîçare bekleyen anne sessizce haykıracak bize daima. Ne söylesek yetmeyecek.

Sen bizi sabır zırhıyla kuşat Allah’ım!

Dualarımızın mahiyeti değişti artık. Bir babanın, “Son bir duam var, o da kızımın enkaz altından çıkması” dediği an anlıyoruz bu hayatta sahip olduklarımızın sevdiklerimizle mânâ kazandığını. Maddenin aslında nasıl da anlamsızlaştığının, kıymetini idrak edemediğimiz ne çok şeye sahip olduğumuzun dile gelmiş hâliydi bu son dua. Gidenler, hatıralarını da beraberlerinde götürdüler. Hafızalardaki anılarla bırakıverdiler kalanları. Zaten yarım kalan sevdiklerine “Yaşa yaşayabilirsen kadar!” der gibi…

Sen muhabbetini artır Allah’ım!

Şükürler bile artık çok daha anlamlı, meğer ne çok şükredecek hâlimiz varmış da bilememişiz. Yakınlarının cenazesini enkaz altından çıkaranların gözyaşlarına şükürler eşlik etti. Bir mezarın acıları hafiflettiği günlerdeyiz. “Gidenler mi daha şanslıydı, kalanlar mı?” sorusunun tam da çıkmazında, teslimiyetin son noktasındayız. Sen ihlâsımızı artır Allah’ım!