Sarı nehrin sarı ülkesi: Çin mitolojisi

Çin mitolojisini inançların şekillendirdiği dönemlerin başında Taoizm inancının yaygın olduğu dönem gelir. Ancak Çin mitolojisi, Budizm’in Çin’de yayılmasıyla birlikte farklılaşmıştır. Bu sebeple Budizm öncesi Çin mitolojisi ile Budizm sonrası Çin mitolojisi, birbirine çok benzemekle birlikte, farklılıklar içerir ve Budizm sonrası Çin mitolojisinde Senkterizm yoğun biçimde görülmektedir.

ÇİN halk ve kültürünün biriktirdiği mitolojik ve efsanevî söylence, inanç ve tarih anlayışın bütününü tanımlayan Çin mitolojisinin Milât öncesi 12’nci yüzyılda oluşmaya başladığını varsaymaktadır tarihçiler. Her toplum gibi Çin mitolojisinin de en önemli kısmı yazılı dönemle birlikte daha sonraları ortaya çıkmıştır. Temel içerikler bakımından yaratılış mitleri, halk söylenceleri ile folklorik öğeler, tarihî olaylarla karışmış bir mit yapısı, efsanevî ve tanrısal krallar barındıran önderler listesiyle de nitelikli bir birikime sahiptir.

Yaklaşık 5 bin yıllık tarihiyle en eski medeniyetlerden biri olan Çin’de, bugüne kadar dört farklı politik sistem egemen olmuştur. Bunlar sırasıyla feodal, emperyal, cumhuriyetçi ve komünist sistemlerdir.

Çok geniş bir alana yayılmış olmasının bir sonucu olarak Çin’de 56 farklı ulustan insan yaşamaktadır. Çin kültürünün diğer kültürlerdekinden farklı bir şekilde etkin olmayan bir mitoloji barındırdığı da genel bir kanıdır. Bu kanıya yönelik gösterilen unsurlar ise, Çin mitlerine dair atıfların Antik Çin metinlerinde genellikle parçalanmış bir şekilde bulunmasıdır. Bulunan yazıtlarda bir mit bütününden bahsetmek olası değilken, büyük mitsel temalar da göze çarpmamaktadır. Ek olarak, Antik Çin metinleri büyük oranda anlatılıcılıktan uzaktır ve destansıdır.

Diğer yandan Çin mitolojisinde başlangıç ve sonlar çok büyük bir önem taşır. Bunlar çok çeşitli yaratılış mitlerinden (kozmogonilerden) ve olayların, îcatların, canlıların başlangıcına dair anlatılmış birçok mitten oluşmaktadır.

Çin mitolojisindeki önemli diğer öğeler de evrensel felâketler ve bunların sonucu oluşabilecek yeni “yaratılış” durumlarıdır. Daha sonraki dönemlere doğru ağırlık kazanan bir başka husus ise, ideal yönetici fikridir. Çin mitinde “ideal yönetici/imparator” fikri ve ilgili mitler çok büyük önem taşımaktadır.

Kaynaklar

Mitler, Çin kültürüne açılan pencereler olarak değerlendirilebilmektedir. Farklı politik dönemlerin mitolojiye olumlu ve olumsuz yönde yaklaşımları ve kampanyalarında kullanmaları, bu durumun en belirgin göstergesidir. Çin mitolojisinde ve genel olarak

Çin mitolojisini inançların şekillendirdiği dönemlerin başında Taoizm inancının yaygın olduğu dönem gelir. Ancak Çin mitolojisi, Budizm’in Çin’de yayılmasıyla birlikte farklılaşmıştır. Bu sebeple Budizm öncesi Çin mitolojisi ile Budizm sonrası Çin mitolojisi, birbirine çok benzemekle birlikte, farklılıklar içerir ve Budizm sonrası Çin mitolojisinde Senkterizm yoğun biçimde görülmektedir.

Mitlerde Budist kökenli öğeler ve kahramanlar ile Taoist kökenli öğeler ve kahramanlar karışık biçimde yer aldıkları gibi, bazen aynı kahraman hem Budist, hem de Taoist özellikler sergileyebilir.

Budizm öncesindeki Çin mitolojisine dair kaynaklar azdır ve bugün bu alandaki çalışmaların çoğu, görece konu aldığı zamandan daha yeni sayılabilecek Konfüçyüsçü metinlerdendir.

Çin mitolojisinin çok yoğun bir siyâsî karakteri vardır; sonradan gelen Konfüçyüsçü âlimler ve yazarlar, mitleri genellikle siyâsî ve tarihî gerçeklikler olarak yorumlamış, bunlara siyâsî ve tarihî anlamlar yüklemişlerdir. Örneğin “iyi imparator” ile “kötü imparator” gibi siyasî ve toplumsal fikirlerini bu mitlerde tarihî birer ibret ve nasihat kıssası olarak kaydetmişlerdir.

Kaynaklar bakımından Çin mitolojisine ışık tutan ve arkeolojik kazı çalışmaları sonucunda elde edilen kaynakların başında “Shan Hai Jing yani “Dağ ve Deniz Klâsiği” gelir. Antik Çin’deki mitler, büyücülükten ve dinden ayrıntılı bir şekilde bahseden bir yazına sahiptir. Ayrıca coğrafî, tıbbî ve tarihî içeriklerin yanı sıra âdetlere ve etnisitelere dair de içerik barındırır. Diğer yazınlarda geçmeyen birçok mitsel figür bu eserde geçer; bazı mitlerin farklı sürümlerini de barındıran eser, tek başına klâsik Çin mitolojisinin büyük bir kısmını ayrıntılı bir şekilde barındırmaktadır.

Bir başka kaynak olarak “Shui Jing Zhu yani “Su Klâsiği Üzerine Açıklamalar”, daha kısa bir eser olan Su Klâsiği’ne (Shui Jing) dair bir açıklama ve tefsir olarak başlamıştır. Fakat zamanla içerdiği yoğun coğrafî ve tarihî içeriğin yanında bunlarla ilişkili efsaneler sebebiyle kendi başına ünlenmiştir.

Son olarak “Hei’an Zhuan yani “Karanlık Destanı”, Hubei’deki Shennongjia dağlık alanında yerleşmiş olan Han ulusundan bir topluluk tarafından korunmuş, Çin kültüründe türünün tek örneği olan ve destan formunda efsaneler içeren bir derlemedir. Eser, Pangu’nun doğumundan tarihî döneme kadarki süreye dair çeşitli anlatılar içerir. Ek olarak bir de imparatorluğa ait tarihî evrak ve felsefî ilkeleri belirten yazınlar vardır. Bunlara örnek vermek gerekirse, “ShijiShangshuLiji ve Lüshi Chunqiu” başta gelir.

Çin mitolojisinde en çok ilgimi çeken bilgi ise, birçok din ve mitolojide görülen “üçleme” olgusuna Çin mitolojisinde de rastlamak oldu. Taoist geleneğe göre “Üç Saf ve Berrak Olanlar”, “Üç Saf Olanlar” veya “Üç Saflık” gibi isimlerle anılan üç ilâhî figür, her şeyin üstündeki en önemli varlıklardır. Bunlar sırasıyla yaratılışın kökeni Yu-ch’ing, ilâhîliğin ve zenginliğin kökeni Shang-ch’ing ve de Tao ve erdemlerin kökeni T’ai-ch’ing olarak isimlendirilirler.

Yaratılışın kökeni olan Yu-ch’ing hakkında, başlangıçta saf enerjiden ortaya çıktığına, bu tek varlığın iki varlığa dönüştüğüne (neden olduğuna), iki varlığın ise üç varlığa dönüştüğüne (neden olduğuna) inanılır. Buradaki dönüşmek veya neden olmak, Hıristiyanlık inancındaki üçlemeye neden olan durum veya insanî üremeye benzer bir tür doğurma fiilinden farklıdır. Taoist yazınlarına göre Tao ve erdemlerin kökeni olan T’ai-ch’ing, zaman içinde çeşitli şekillerde vücût bularak insanlara doğruları öğretmeye çalışmıştır. Taoizm’de, Taoizm’in kurucusu olan Laozi’nin de T’ai-ch’ing’in enkarnasyonlarından yani vücût bulmuş hâllerinden birisi olduğuna inanılır.

“Sekiz Ölümsüz”

Çin mitolojisindeki Taoist geleneğin bir diğer önemli öğesini de, “Sekiz Ölümsüz” olarak adlandırılan sekiz kişi ve onlarla ilgili mitlerdir. Anlatılara göre bu sekiz kişi, aslında oldukça sıradan kişilerdir. Fakat Taoizm’in temel fikriyatını mükemmel bir şekilde uygulamış, hayatın özüyle mükemmel bir şekilde birleşmişler ve bu sebeple de ölümsüzlüğe hak kazanmışlardır. Sekiz Ölümsüze dair ilk anlatıların tam olarak ne zaman çıktığı bilinmemektedir. Bununla birlikte genel kanı, 14’üncü yüzyıl civarında yani diğer mitlere oranla oldukça geç ortaya çıktığına yöneliktir. 

Penglai dağ adasında yaşadıklarına inanılan Sekiz Ölümsüzün çoğunluğunun Tang veya Song Hanedanlığı zamanında doğduğu söylenmektedir. Her ne kadar Sekiz Ölümsüz kişiden hangisinin ilk kez ölümsüzlüğe ulaştığı tartışmalı da olsa, genel kanı, Li Tieguai’nin buna ilk ulaşan olduğudur.

Li Tieguai topaldı. Bununla birlikte, doğuştan mı, yoksa sonradan mı topal olduğu tartışmalıdır. Yine de özellikle sonraki dönemlerde, genellikle sonradan topal olduğu görüşü yaygınlık kazanmıştır. Bu görüş bir mite dayanmaktadır: Rûhu, Taoizm’in kurucusu Laozi’nin bir çağrısı üzerine bedenini geride bir öğrencisine emanet bırakır ve eğer yedi gün içerisinde dönmezse bedenini yakmasını, zira o süre zarfında dönmediğinde tamamen rûha dönüşeceğini ve mükemmeliyeti yakalamış olacağını öğütler. Altıncı günde annesinin ölümcül bir şekilde hasta olduğu haberini alan öğrencisi, üstadının büyük ihtimâlle zaten mükemmeliyete ulaşmış olduğunu düşünerek bedeni yakar. Oysa durum böyle değildir ve dönen Li, vücûdunun külleriyle karşılaşır. Bunun üzerine kendisine uygun bir vücût ararken, yeni ölmüş topal bir dilencinin cesedini görür ve buraya yerleşir.

Mitler Li Tieguai’nin topallığını işte bu anlatıyla açıklamaktadırlar. Mitlere göre sofu bir hayattan sonra bir gün Laozi, Li Tieguai’yi insan formunda ziyaret etmiş ve onu sınamıştır. İnanışa göre sınamalardan başarıyla çıkan Li Tieguai’ye ölümsüzlük verilmiştir.

Beş element

“Beş element”, Çin mitolojisi ve kültürü açısından çok önemli bir kavramdır. Bu kavram tüm doğal fenomenleri ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini açıklamakta kullanılır ve mitte önemli bir yere sahip olduğu gibi, Çin kültüründe yönlendirici role sahip olan kozmoloji ve felsefe için de çok önemli anlamlar taşır. Çin kültürüne göre bu beş element şunlardır: Metal, tahta, su, ateştoprak.  

Bu doğrultuda iki denge döngüsü olduğuna inanılır; biri yaratılış, diğeri ise yok ediş döngüsü… Yaratılış döngüsüne göre tahta ateşi besler, ateş toprağı (külü) oluşturur, toprak metali doğurur, metal suyu toplar, su da tahtayı besler. Yok ediş döngüsü ise şöyledir: Tahta topraktan ayrılır, toprak suyu emer, su ateşi söndürür, ateş metali eritir ve metal tahtayı keser.

Dört sembolik hayvan

Bilindiği üzere her mitoloji bazı hayvanlara, diğer mitolojilere göre farklı anlamlar yükler ve böylece kendi muhtevasında birtakım değerler atfederek kendine has misyonlarla bezer. Çin inanışına göre her hayvanın bir sembolü mutlaka vardır ve Çin takımyıldızları içinde her biri dünya üzerinde bir rengi, yönü, mevsimi ve elementi temsil eden dört büyük hayvan bulunur. Bu dört hayvan, sembol olmaktan öte kutsanmışlardır da. Çin mitolojisinin bu hayvanlara yüklediği misyon, onları bir bakıma ebedî kılmıştır.
Hayvanların ilki olan “kaplumbağa”, dünyayı destekler ve her bir ayağı bir elementi ya da dünyanın bir köşesini -Çin mitolojisine göre dünya dört köşelidir ve Çin Krallığı, bu dörtgenin merkezinde bir karedir- temsil eder. Taoculukta ise evreni temsil eder ve kutsal güçlere sahiptir. Kaplumbağa yumurtasının kabuğu, kutsama işlevinde kullanılır. Bazı hastalıkların şifasında bu kabuk kullanılarak hasta iyileştirilir.

Çin mitolojisinde Buda’nın etkisinin görülmesiyle Hint mitolojisinde tanrı Vişnu, yeryüzüne ikinci kez bir kaplumbağa olarak iner. Tanrıların denizleri karıştırmak için tersine çevirdikleri bir dağın ucu dünyanın dibini delmesin diye, sırtındaki kabuğu dağın sivri ucuna dayar. Kaplumbağaların uzun yaşamı, onu ebedî kılma yönündeki inanışa sebep bir etken olmuştur.
İkinci sıradaki “kaplan” -daha çok beyaz kaplan-, sonbahar mevsimi ve metal elementiyle ilişkilendirilir. Cesaret, enerji ve asaleti temsil eder. Buda ve insanlığın koruyucusudur ve Çinlilere göre tüm hayvanların ve dağların kralıdır.
Diğer bir hayvan ise “kuş”tur. “Güneyin kızıl kuşu” olarak da bilinen sembolün efsanesi, Yakın Doğu ve Ön Asya’da Simurg ve Zümrüd-ü Anka, Batı’da ise Phoenix olarak bilinir. Hikâyeye göre öleceği zaman kendini yakar ve küllerinden yeniden doğar. Çin mitolojisine göre gökyüzünün kralıdır ve sadece önemli olaylar olacağı ve yeni bir dönem başlayacağı zaman yeryüzüne gelir. Mitolojide “Pang” isimli efsanevî, dev bir kuş daha bulunur. Bu kuş ise sadece kuş değil, aynı zamanda “Kun” olarak anılan dev bir balıktır.
Son hayvan ise “ejderha”dır. “Doğunun mavi ejderhası” olarak anılan bu sembol, kutsal yaratıklar içinde en revaçta olanıdır. Elementi tahta, mevsimi bahardır. Dürüstlük ve gücü sembolize eder. Yang ve imparator ile ilişkilendirilir.

Simgesel anlamda köpekler de Çin mitolojisi için önem taşır. Köpekler Çin takviminde yer alan 12 motiften biridir. Tarım ve tahıl için köpek motifi vesile olur. Köpekler arasında kutsal ve tüm köpeklerin atası sayılan köpek Di Ku’nun köpeği Panhu’dur. O dönemlere binaen halk, yılın belli kesimlerinde Panhu’ya ibadet etmiş ve kutsallığı nedeniyle köpek eti yemeyi bir tabu hâline getirmiştir. Panhu dışında öne çıkan Erlang Shen’in köpeği ve Foo köpekleri de (aslana benzetilmiştir) bulunmaktadır.