Sarayın çatısındaki deveyi bulmak

Peki, zaman zaman tamamlandığını zannedip Okçular Tepesi’nden inerek ganimete üşüşenler olmadı mı, olmuyor mu? Tabiî ki karanlık odada olmayan kediyi yahut çatıda deve veyahut da kuş tüyü yatakta Cennet’i bulanlar da oluyor; hem de rüyasındaki darı ile doyan aç tavuklar gibi... Bu misyondaki “bulanlar”, sonunda bulma olsa da, olmasa da yolda yürümeye devam edenlerdir.

BOĞAZİÇİ Üniversitesi’nde lisans eğitimindeyken bolca meslek tartışmaları olurdu. “İşletmeciler böyle, mühendisler şöyle, sosyoloji ve psikoloji öyle” gibi muhabbetler... Bir gün arkadaşlardan biri -kendi mi geliştirdi, yoksa bir yerlerden mi duydu, hatırlamıyorum- şöyle bir şey söyledi: “Psikoloji, karanlık odada, olmayan kediyi arayan bilimdir. Sosyoloji ise karanlık odada olmayan kediyi ‘buldum’ diye bağıran bilimdir…”

Benzetme o kadar aklımda kalmış ki 32 senedir unutmamışım. Yine aklımda kalan garip bir arama hâdisesi de İbrahim Ethem Hazretleriyle ilgili bir hikâye. İbrahim Ethem Hazretleri hükümdar ve akşam yatağına uzanmış, Cennet’i düşünüyor. Belki de Cennet’ten bölge beğenmeye, köşk tercih etmeye çalışıyor. O ara çatıdan tıkırtılar geliyor. Hemen güvenliklere haber veriyor ve çatıdaki adamı yakalatıyor. Adam huzuruna getiriliyor. Bir de bakıyor ki derviş kılıklı bir adam… Çatıda ne aradığını soran İbrahim Ethem’e diyor ki derviş, “Devemi arıyordum”.

İbrahim Ethem, bu garip arama hikâyesi karşısında merakla soruyor: “Be adam, çatıda devenin ne işi var?” Derviş de şuna benzer bir cevap veriyor: “E hükümdar kuş tüyü yataklarda Cennet’i umsun da benim gibi biri çatıda devesini bulmayı niye ummasın ki?”

100’üncü sayısına erişen Kültür Ajanda dergimiz de benim nazarımda bir “umma”nın, bir umudun gereği bir çaba, bir gayret, belki de bir mücadele… İnsanlık son üç asırdır âdeta karbondioksit, kötü kokular, toz dumanla dolmuş bir odada kalanların durumu gibi. Birilerinin kalkıp camı açması ve odayı havalandırması, alanı sağlıklı ve taze havayla doldurması gerekiyordu. Fakat kardeşim, camları o kadar sıkı kapatmışlar ki Kültür Ajanda ancak iğne deliği kadar aralayabildi ve aralayabiliyor. İnsanlar o gelen havanın sağlıklı ve taze hava olduğunu hemencecik anlayamazlar ki. Yeni hava odanın her yanına yayılsın, bakın o zaman insanlar “Oh ya, dünya varmış!” diyecekler.

“Neyin çabası?” gibi bir soru akıldan geçer diye söyleyelim; “İstanbul haritasıyla İzmir’de adres aramak yerine gelin, İzmir’de İzmir haritasıyla, İstanbul’da da İstanbul haritasıyla adres arayalım” fikri ve niyeti… Evet, İzmir’de İstanbul haritasındaki bir yerleri görürsünüz. Göztepe her ikisinde de vardır. Hatta birçok banka ve market her ikisinde de vardır. Ancak İstanbul haritasındaki Aksaray’a gidemezsiniz. Biz de kendi medeniyetimizi Batı medeniyeti haritasıyla ne keşfedebilir, ne de geliştirebiliriz. Kültür Ajanda da kendi medeniyetimizin haritasından gidiyor ve onu keşfetmeye ve yollarını ışıklandırmaya çabalıyor.

Tabiî ki her eser, her güzellik, her aşk, her ürün gereğini bekler. Gereğini bekleme durumu yoksa bilmeli ki ya o zaten vardır yahut öyle bir şey yoktur. Odaya sağlıklı ve taze hava temin etmenin yolu pencereyi açmak ise, o açıldı. Şimdi sabırla, sebatla ve azimle bir yandan o pencerenin aralığını genişletmeye çalışmalı, bir yandan da havanın bütün odayı kuşatması için akımı sağlamalı. Peki, gereğinin yapılıp yapılmadığını nereden anlayabiliriz? Odadaki son insan bile zehirlenmekten kurtulmamış ve taze, sağlıklı hava ona ulaşmamışsa, gereği tamamlanmamış demektir.

Peki, zaman zaman tamamlandığını zannedip Okçular Tepesi’nden inerek ganimete üşüşenler olmadı mı, olmuyor mu? Tabiî ki karanlık odada olmayan kediyi yahut çatıda deve veyahut da kuş tüyü yatakta Cennet’i bulanlar da oluyor; hem de rüyasındaki darı ile doyan aç tavuklar gibi... Bu misyondaki “bulanlar”, sonunda bulma olsa da, olmasa da yolda yürümeye devam edenlerdir.

Nice 100’üncü sayıları çıkararak sabır, sebat ve azimle bu yolda yürümeyi diliyor, yürüyenlere selâm veriyoruz.