Saraybosna’da eski zanaatlar

Zanaat kolları, çarsıda belli bir plana göre yerleştirilmişlerdi. Her zanaatın ve bu zanaata yakın alanların oluşturduğu meslek için bir ya da birkaç sokak ayrılmış durumdaydı. Bu şekilde düzenlenmiş 45 sokak mevcuttu. Ayrılmış oldukları zanaat dalına göre adlandırılmış olan bu sokaklardan bazıları, isimlerini bugüne kadar korumuş olsalar da maalesef zanaat yerine geriye kalan sadece isim olmuştur.

Paris, İstanbul ve Londra sokaklarında Saraybosna yapımı takılar ve Allaaddin pabuçları

İÇERİSİNDE birçok farklı kültür, gelenek ve mimarî stilin harmanlanmış olması, Avrupa ve dünya turizm sahasında Saraybosna’yı özel kılmaktadır. Saraybosna’nın “Eskişehir” kısmı, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı kültürünün karşılaştığı ve de kendi dönemlerine has kültür özelliklerini barındırdıkları yerdir. Aralarındaki mesafe kuşbakışı 200 metre olan, farklı semavî dinlere ait dört ibadethanenin bulunduğu Eskişehir’in incisi ise, modern sözlükle eski zaman Saraybosna’sının ticaret merkezi diye de tanımlayabileceğimiz Başçarşı’dır. Başçarşı’nın kurulum ve gelişme aşamasında, buralarda ilgilenilen işlerin başında zanaatlar ve değişik zanaat kollarında üretilen ürünlerin ticareti gelmekteydi.

Saraybosna'daki ilk zanaatlara ilişkin bilgilere 1489 yılına ait “kadastro defterinde” rastlanmaktadır. Bu defterde yer alan bilgiler temel alındığında, ilk ortaya çıkan zanaatların daha ziyade ordunun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik demircilik, kılıççılık, çizmecilik, battaniyecilik, hallaçlık, kasaplık, fırıncılık, saraciyelik gibi alanlarda yoğunlaştığı görülmektedir.


Zanaatların sayısında zaman içinde ciddi artış meydana gelmiş ve bu gelişim, 1528-1536 kadastro defterine, aralarında çilingirlik, nalbantlık, aşçılık, doğramacılık, dokumacılık, kazancılık, kuyumculuk gibi uğraşların da bulunduğu 19 yeni zanaat kolu olarak yansımıştır. 19. asır sonlarında -Osmanlı’nın çekildiği dönemlerde- Bosna’da 70 farklı zanaat ve 400 farklı üründen söz edilmektedir. En fazla üretim yapılan zanaat dalları arasında saraciyelik, tuhafiyecilik ve demircilik sayılabilir. Üretilen bazı parçalar gerçek bir sanat eseri değerinde olduğundan, ünleri bütün Osmanlı İmparatorluğu’nda, hatta Osmanlı sınırları dışında da duyulmuştur. Bu şekilde bazı ürünler, başka ülkelere de ihraç edilirdi. Ürünleri ihraç edilen zanaat kolları arasında kazancılar, kuyumcular, tuhafiyeciler ve saraciyeler başı çekmekteydi.

Zanaat kolları, çarsıda belli bir plana göre yerleştirilmişlerdi. Her zanaatın ve bu zanaata yakın alanların oluşturduğu meslek için bir ya da birkaç sokak ayrılmış durumdaydı. Bu şekilde düzenlenmiş 45 sokak mevcuttu. Ayrılmış oldukları zanaat dalına göre adlandırılmış olan bu sokaklardan bazıları, isimlerini bugüne kadar korumuş olsalar da maalesef zanaat yerine geriye kalan sadece isim olmuştur.

Osmanlı döneminde nüfusun büyük kısmı geçimini ekonominin temelini oluşturan bu zanaat dallardan sağlamaktaydı. 

Batı Avrupalı bir yolcu olan Vitez Henrik Blunt, 1634 yılı yazında bulunduğu Saraybosna ve Başçarşı’ya ilişkin şunları kaleme almıştır: “Ana meydan ve meydanın sonundaki elli sokakta farklı malların bulunduğu yaklaşık altı yüz veya yedi yüz dükkân yer almakta. Bu dükkânlar ve zanaat atölyeleri, belli loncalar çatısı altında kesin şekilde sınıflandırılmış. ‘Saraçlar’ (saraciye) olarak adlandırdıkları deri işçiliğine ayrılmış olan sokakta, değişik renk ve özellikteki derilerden yapılmış mallardan ve muhteşem binicilik malzemelerinden gözünüzü alamıyorsunuz. Biraz ötede her türlü yabani hayvan kürklerini bulabileceğiniz dükkânlar var. Bu kürklerden bazıları Londra kadınlarının hayatlarının birkaç senelerini içlerinden biri için feda edebilecekleri kadar muhteşem. Uzunca bir sokakta ancak Arap ve Hindistan masallarında geçen harem güzellerinde görülebilecek altın takılarla dolu dükkânlar gördüm; farklı şekilleri ve fantastik oyma işlemeleriyle gümüş süs eşyaları da Venedik işlemelerini aratmayacak cinsten. Gümüş ve altın işlemeli sayısız pipo ve aralarında uzunluğu üç yardayı bulanlarının da olduğu işlemeli çubuklar, beni en çok etkileyen çalışmalardan...”

Sanayileşme, zanaatları yok ediyor

Avusturya-Macaristan'ın gelişiyle birlikte, eski zanaatlar ihtişamını kaybetmeye başlamıştır. Aslında Osmanlı döneminde de yeni nesillerin zanaatlara gösterdiği yetersiz ilgiden ve bazı ürünlerin modern teknoloji kullanılarak üretilmeye başlanmasından dolayı bazı zanaatlar durgunlaşmaya başlamıştı. Endüstriyel üretime geçilmesi, bazı ürünlerin fiyatının zanaat atölyelerinde üretilenlere göre çok daha düşük olmasına sebep olmuştur.

Bunların yanı sıra gelen yeni yönetimle birlikte değişen yaşam ve giyim biçimi, birçok zanaatı yok olma noktasına getirmişti. Özellikle kılıç, tüfek, bıçak, tuhafiye ve kürk dükkânları yok olmaya başlarken, bazı zanaat dalları, yeni hayat şartları ve modernleşmeye ayak uydurarak ayakta kalmayı başarmışlardır. Bu süreçte yeni yaşam tarzına bağlı olarak modern ayakkabıcılık, terzilik, torna-tesviye ve tamircilik gibi yeni zanaatlar da ortaya çıkmıştır. Yani 20. asrın getirdiği modernizasyon, bazı zanaatların yok olmasına neden olmuştur. Kalanlar ise, yeni zaman ve piyasa taleplerine ayak uydurmak zorunda bırakılmışlardır.


Zanaatlar: Başçarşı’nın markası

Bugün Saraybosna Başçarşı’da zanaat dükkânları halen mevcut durumdalar. Günümüz modern dünyasında da kullanım alanı olan ve ihtiyaç duyulan ürünler veren zanaat dalları burada ayakta kalmayı basarmış ve özellikle turistlere yönelik hediyelik eşya üretimlerine devam etmektedirler. Başçarşı’da bu konseptte üretim yapan kazancı, terzi, çantacı, saraciye, kalaycı, berber, pabuççu, ayakkabıcı, gözlükçü, kilimci, kuyumcu, fırçacı, kaplamacı, eldivenci, fesçi, şapkacı, gelinlikçi, yazmacı, kaligrafi atölyeleri, demirciler gibi birçok zanaat dükkânına rastlayabilirsiniz. Bu zanaatlar bugün, Saraybosna'nın turizm atraksiyonu ve markası durumundadır.

Bugün günlük kullanıma yönelik cezve, ibrik, sahan gibi eşyaların yanı sıra hatıra amaçlı hediyelik eşya yapan ve “Kazancılar” diye adlandırılan esnafın bulunduğu Kazancılar Sokağı, bu sektörde özel bir yere sahiptir. Kazancı Hacı Nasir Yabuçar, dünyanın en büyük cezvesini yaparak Guiness Rekorlar Kitabı’na girmiştir. 2004 yılında yapılmış olan 650 litre hacimli bu cezve, 8 bin fincan kahve alıyor.

Bir pabuç zanaatçısı olan Mehmed Kalaycisalihoviç ise, bu işi 1882 yılından beri süregelen bir aile mesleği olarak devam ettirmekte. Evde ve dışarıda giyilebilecek farklı türde pabuçlar üreten Mehmed Bey, ev ve sokak kullanım versiyonlarını yaptığı ve folklorik çalışmalarda da sıkça kullanılan “Saraybosna pabuçlarına” ayrı özen gösteriyor. Bir zamanlar sadece ev içi kullanıma yönelik yapılan Allaaddin pabuçlarının, Mehmed Bey dışarıda da kullanılabilecek modellerini üretmekte. Turistlerin ziyadesiyle ilgisini çeken Mehmed Bey’in dükkânından çıkma bu özel pabuçlar, Paris, İstanbul, Londra, Roma ve Prag gibi birçok şehrin sokaklarını da arşınlamaktalar.

Bosna Krallığı dönemi takı kopyalarının üretimi

Saraybosna Ulusal Müzesi, Bosna-Hersek genelinde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan takı koleksiyonuna ev sahipliği yapmaktadır. Bu koleksiyonda yer alan iki adet fibula tarzı süslü saç tokasının yaklaşık 4 bin yıl önce üretildiği düşünülmektedir.

Balık şeklindeki küpelerse bu tokalardan belki bin ya da 2 bin yıl sonraki döneme aittir. Kral I. Tvrtko'nun 1377 yılında taç giydirme töreninin yapıldığı Mile’deki (Visoko yakınlarındaki bir yerleşim yeri) kilisede necef taşlı altın bir yüzük bulunmuştur. Çapı 2 buçuk santimetre olan bu yüzüğün bu denli büyük olması, ince telle örülmüş şövalye eldivenleri üzerinden takıldığını düşündürmektedir. Görmek isteyen vatandaşlara ve özellikle gelen turistlere gösterilebilmesi adına Ulusal Müze yönetimi, bu takının değişik materyallerden kopyasının yapılmasına karar vermiştir.

Bronz Çağı ve Bosna Krallığı döneminden kalma bu takıların kopyalanma işlemi ise, üç nesildir bu meslekle ilgilenen kuyumcular Senad ve Sead’in ellerine, Softic Kuyumcusu’na bırakılmıştır. Bize atalarımızı hatırlatan bu takıları bugün, aralarında -Saraybosna Film Festivali’nde Bosna Krallık dönemine ait takılardan birinin kopyasını takan- Angelina Jolie'nin de olduğu birçok ünlü tarafından kullanılmaktadır. Bosna-Hersek Krallığı ve Osmanlı döneminden kalma bu takıların kopyaları, Bosna-Hersek vatandaşlarına olduğu gibi, Saraybosna'yı ziyarete gelen turistlere de açıktır. Bahsi geçen bu takılar, Londra, Brüksel ve Prag gibi şehirlerde de sergilenmişlerdir.