“Sapık” söylemi nereye hizmet eder?

“Sapık” söylemi bireyden çok daha büyük bir etki ile karşı tepki oluşturma potansiyelinde görülmektedir. Tepkinin “Gezi” benzeri bir olay olması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle, tamamen dil sürçmesi ise, söylem sahibinin avukatlarıyla birlikte böyle bir amacının olmadığını belirtip halkın huzurunda derin “özür” dilemesi şart olmuştur.

FİZİK, insanlara mikro ve makro ölçekte veriler sunup bunların yorumlarını bilim insanlarına bırakır. Veriler ne kadar objektif yorumlanırsa doğrulara o kadar yaklaşılır. Burada iki önemli durum ortaya çıkar: Birincisi, olayların makro veya mikro ölçekte olduğuna doğru karar verilmesi; diğeri ise verilerin bilimsel ölçekte yorumlanmasıdır.

Mikro ölçekteki kuantum olaylarına alternatif olarak ortaya çıkan sosyoloji ise makro ölçekteki toplumsal olayları izah eder. Sosyolojinin bu ölçekteki “toplumsal” olayları açıklarken menfaat odaklı eksende durması, genelde daha kuvvetli ölçektedir. Zira menfaat olmadan toplumsal olayların yorumlanması ümmet kavramı içerisine giriyor.

Toplumsal olayların makro ölçekte açıklanması, klasik fizik ve sosyoloji açısından ortak payda olarak görülmektedir. Bireylerin kendilerini ilgilendiren olaylarda ise Kuantum Kuramı üzerinden gitmek daha doğrudur. Bireyi ilgilendiren normal dışı davranışları konumuzun dışında tutuyoruz. Bu durum daha çok “sağlık” alanıyla ilgili olduğundan, uzmanların yorumlaması ve açıklaması doğru olanıdır.

Toplumu ilgilendiren olaylarda ise toplum bilim veya makro ölçekte açıklanması daha doğrudur. Son günlerde gündemi işgal eden “sapık” ifadesinin muhatabı toplumun bir kesimi olduğundan, konunun makro ölçekte dinamik sistemin “etki-tepkisi” olarak görülmelidir. Böyle bir bakış doğrudur. Buradaki “etki-tepki” ifadesi “amaca yönelik eylem” içerdiğinden, Newton tarafından dinamik sistemlerin açıklanmasında sıklıkla müracaat edilen yasalardan üçüncüsü olarak bilinir.

Toplumu ilgilendiren veya doğrudan toplumsal olayları tetikleyen durumlar bir ülkede beş temel gruba ayrılabilir: Bunlar ekonomi, savunma, istihbarat, içişleri ve dışişleridir. Toplum bu beş grup içerisinde birliktelikten ayrılırsa iç karışıklık, müdahale veya beklenmedik her türlü olayın olması mümkündür. 

Ekonomide ne önemli mihenk taşlarından biri, ocakta pişen aş kalmadığında tencerenin götüremeyeceği yönetimin olmadığı anlayışıdır. Pandemi ile birlikte oluşan ekonomik darboğaz bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’yi de derinden etkilemiştir. Her gün değiştirilen raflardaki fiyat artışları milletin boğazını sıkmaya başlamıştı. Bu aziz milletin sabrı neticesinde ücretlerdeki artışa karşı resmî marketteki indirim hareketi, bir nebze de olsa durup gözlemlemeyi millete fırsat olarak sundu. Özellikle İngilizlerin haince pusuda beklemeleri hiç gözlerden kaçmadı. Çünkü artan enflasyon ve ekonomik darboğaza rağmen Türk ekonomisindeki artışı bilimsel oalrak açıklayamayan İngilizler, içerideki birilerinin beklentilerini boşa çıkarmış görünüyor.

Savunma alanında yapılan dijital atılımlar birilerinin boğazına düğümlenmiş durumdadır. 15 Temmuz öncesinde, kritik alanda çalışan onca mühendis sudan bahanelerde devre dışı bırakılırken, şimdilerde fersah fersah yol alınması ise birilerini yine çileden çıkarmıştır. Kızılelma, semalarda uçmaya başlayıp TSK envanterine dâhil olduğunda o çevrelerin umutları iyice tükenecektir.

Yıllarca askerî darbeler konusunda ABD’yi bilgilendiren istihbarat, Türkiye Cumhurbaşkanı ve Başbakanına o bilgilerden haberdar bile etmemişti. 15 Temmuz’dan önce yine dinleme skandalları ülkeyi derinden sarsmıştı. 17-25 Aralık olaylarında en büyük hedef Hakan Fidan değil, doğrudan Türk İstihbaratı ve bütün yönetime el koymaktı. Bunu da başaramadıklarında, hak görünümlü küfür, askerî darbeye kalkıştı. Ardından iki bin yıllık Türk Devleti gömlek değiştirdi ve millet, doğrudan idareyi taçlandırdı.

ABD’nin Türkiye’nin çevresinde sürekli olarak askerî üsler kurduğu malûm. Özellikle NATO tatbikatı yapmasına rağmen Yunanistan’ın Türk F-16’larını Rus yapımı S-300’ler ile taciz etmesi, ABD’nin hain plânının devrede olduğunu göstermektedir. Hiç kimse “Darbeler devri bitti” diye düşünmesin, canhıraş bir şekilde 2023 Seçimlerine her koldan çalışanlar susamış durumdalar. Her yolu denemektedirler. Bu nedenle dışişlerinde ABD’ye göz kırpıyorlar.

Yukarıdaki sıralamaya bakınca içişlerini atladığımız sanılmasın. Şimdilerde ABD’nin Türkiye’ye müdahale etmesinin tek yolu kalmıştır: İç karışıklık ve kaos!

Böyle bir ortam oluşursa, ABD, İngiltere ve maşaları, haricî ve dâhilî olarak halkımızı korumak (!) ve demokrasiyi yeniden tesis etmenin (!) yanında Türk sınırlarını korumak(!), kimyasal silahlara engel olmak (!) ve iç huzuru yeniden sağlamak (!) gibi bahanelerle Türk sınırlarından içeri girip tecavüz etmeyi beklemektedirler.

İç karışıklık olmadan ABD ve yandaşlarının bunları yapması mümkün değildir. Şu asla unutulmamalıdır: Gerek formel, gerekse informel düzeyde bu aşamada çalışanlar, inanın 15 Temmuz’dan daha çok çalışıyorlar. Hem de gece gündüz! Bu nedenle uyanık olmak gerekir. 2023 Haziran’ında değişiklik olursa, kazanımların hepsinin bir yıl içerisinde yok edileceğini unutmamak gerekir.

Böyle bir fotoğrafta toplumun bir kesimine yöneltilmiş olan “sapık” söyleminin iyi bir ifade olmadığı herkesin malûmudur. Böyle bir ifadenin mikro ölçekte bireysel bir kelime olduğu da söylenemez. Newton’un ifade ettiği üzere, dinamik sistemlerin üçüncü yasası olarak bilinen “etk-tepki”nin içerisine uymaktadır. 

Buna göre “sapık” söylemi bireyden çok daha büyük bir etki ile karşı tepki oluşturma potansiyelinde görülmektedir. Tepkinin “Gezi” benzeri bir olay olması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle, tamamen dil sürçmesi ise, söylem sahibinin avukatlarıyla birlikte böyle bir amacının olmadığını belirtip halkın huzurunda derin “özür” dilemesi şart olmuştur. Aksi takdirde “sapık” söyleminin Klasik Fizik Kuramı’na göre bir iç karışıklığa neden olmak üzere bir oluşu tetikleme hedefi olarak durmaktadır.

Sanatçıların biraz toplumdan aykırı olmaları normal ve anlaşılabilir bir durumdur. Ancak nasıl oluyorsa bu aykırılık ve devrimci söylemler hep toplumun değerlerine, duyularına ve mayasına çevrilmiş birer ok gibi oluyor. Neden topluma saygı ve toplumu ileri taşımak yönünde bir aykırılık olmuyor?