ENERJİ, ülkelerin
kalkınması, ülkelerin bölgesel ve küresel birer güç olabilmesi için vazgeçilmez
bir parametredir. Bu nedenle küresel güçler, stratejilerini mutlaka enerji
kaynaklarını göz önüne alarak oluştururlar.
Sanayi
Devrimi ile birlikte kömür ve buhar en önemli enerji kaynağı iken, zaman
içerisinde bu iki kaynağın yerini petrol aldı. Uzun yıllar petrol, enerji
kaynakları içerisinde en stratejik enerji kaynağı olarak tek başına yerini
korudu. Tâ ki 1970’den sonra baş gösteren petrol krizine kadar…
1970’den
sonra baş gösteren petrolden sonra alternatif enerji kaynakları üzerinde
arayışlara giren dünya doğalgaza yöneldi.
Doğalgaz
6 bin yıldır bilinmesine rağmen, petrol krizine kadar stratejik bir enerji
kaynağı olarak görülmüyordu. Ama 1970’teki petrol kriziyle birlikte
sanayileşmiş ülkeler yavaş yavaş doğalgaza yönelmeye başladılar.
Doğalgaza
artan ilgi, kısa sürede bu kaynağı stratejik bir enerji kaynağına dönüştürdü.
Stratejik önemi gideren artan doğalgaz nedeniyle ülkeler doğalgaz rezervi
arayışlarına giriştiler. Çok geçmeden de önemli rezervler keşfedildi.
Günümüzde,
dünyada bilinen doğalgaz rezervi 200 trilyon metreküptür. Bu rezervlerin dörtte
biri Rusya’da, dörtte biri İran ve Katar’da bulunuyor. Yani bu 3 ülke toplam
rezervin yarısını elinde bulunduruyor. Bu 3 ülkeyi ABD, Türkmenistan ve Suudi
Arabistan izliyor. Bu 6 ülke, toplam rezervin neredeyse dörtte üçünü elinde
bulunduruyor. Yani dünya, bu 6 ülkeye muhtaç durumda!
Buna
mukabil, en çok doğalgaz üreten ülke ABD. ABD’yi Rusya ve İran takip ediyor.
Doğalgaz,
ayrıca yüksek enerji verimliliği, petrole göre daha düşük fiyatlı olması,
işletme, bakım ve depolama mâliyetlerinin az olması, çevre dostu olması gibi
faktörler nedeniyle günlük hayatın vazgeçilmezleri arasında bulunuyor.
Konutlarda başlıca ısıtma ve soğutmadan tutun da yemek pişirme, küçük atölye ve
fırınlarda, cam ve kiremit imâlâtında ve taşımada kullanımından dolayı
doğalgaza talep her geçen gün artıyor. Bu nedenle stratejik değeri katlanan
doğalgaz, küresel düzeyde rekabete de önemli ölçüde yön veriyor.
Olup
biten birçok şeyin arkasında enerji savaşları var
Bugün
çok çok küçük bir ülke olmasına rağmen Katar, doğalgaz kaynaklarını küresel
baronların istediği şekilde kullanmalarına izin vermemesi nedeniyle darbe
girişimlerine maruz kalıyor. Akdeniz’de son 10 yılda keşfedilen 4 trilyon
metreküp üzerinde doğalgaz, günümüzde Akdeniz’deki güç mücadelesinin en önemli
nedeni.
İran’ın
sahip olduğu doğalgaz ve diğer enerji kaynakları, İran’a yıllardan beri
uygulanan ambargonun arkasındaki nedenlerin en önemlilerinden biri.
Küresel
güçlerin en başında gelen ABD, doğalgaz konusunda ulusal kaynakları korumak
dışında, ihtiyaç duyulan enerjiyi farklı bölgelerden elde etmeye çalışmakta ve
kendine karşı oluşabilecek enerji politiğini engellemeye yönelik stratejiler
geliştirmektedir. ABD bu amaçla Rusya’yı çevrelemek için Baltık cumhuriyetlerinin
NATO’ya alınmasını sağladı. İhtiyaç duyduğu enerjiyi karşılamak ve diğer
küresel oyuncular olan Çin ve Rusya’nın manevra alanını daraltmak için
Afganistan ve Irak’ı işgal etti.
Yine
ABD, Rusya’yı sıkıştırmak için Soğuk Savaş sonrası bağımsızlığını ilân eden
ülkelerdeki Batı yanlısı oluşumları destekledi. Ruslar ise sahip oldukları
kaynakları yeri geldiğinde birer silah olarak kullanmaktan ve enerji
piyasalarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktan çekinmediler. Bugün
Rusya küresel düzeyde bir güç ise, bunu, sahip olduğu enerji kaynaklarına
borçlu.
Enerji
kaynaklarına sahip olan ülkeler hem ciddî bir gelire sahip oluyorlar, hem de
yeri geldiğinde enerji kaynaklarını pazarlık veya tehdit unsuru olarak
kullanabiliyorlar. Bu da ilgili ülkelerin caydırıcılığını arttırıyor.
320
milyar metreküp ne ifade ediyor?
Ülkemiz,
ihtiyaç duyduğu doğalgazın neredeyse tamamını dışarıdan temin ediyor. Kamuoyuna
yansıyan rakamlara göre ülkemiz doğalgaza yılda 12-13 milyar dolarlık bir maddî
kaynak ayırıyor. Bu nedenle uluslararası arenada yaşanan fiyat dalgalanmaları,
enerji savaşları, bunun için geliştirilen enerji dışı plânlamalar, kısaca her
türlü enerji krizi ülkemizi doğrudan etkiliyor.
Bu
gerçeği son yıllarda daha da yakından görür şekilde hem kara topraklarımızda,
hem de deniz sahalarımızda birkaç yıldır enerji keşifleri yapmak için kolları
sıvadık. En nihâyetinde, çalışmalar sonuç verdi ve ülkemiz Karadeniz’de 320
milyar metreküplük bir rezerve ulaştı.
Bu
keşif, yukarıda verdiğim rakamların yanında küçük kalıyor gibi görünse de bu tek
başına ülkemizin 7 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılamaya yetiyor. Yani başka
hiçbir keşif olmasa bile 2023’ten sonra ülkemiz 7 yıl doğalgaza döviz
harcamayacak. Doğalgaza yıllık 12-13 milyar dolar ödediğimiz düşünülürse,
yaklaşık 90 milyar dolar cebimizde kalacak demektir.
Kaldı
ki, bu keşif ekonomik değerinden çok daha büyük anlamlar ifade ediyor. Çünkü
her şeyden önce ülkemizin diplomasi hamlelerini ve dış politikada karşı
koyabilme gücünü hiç olmadığı kadar arttıracaktır. Dışa bağımlılığın ortadan
kalkması ile muazzam bir kaynak katma değer üretebilecek alanlarda da kullanılacaktır.
Meselenin
bir de psikolojik yönü var. Karadeniz’deki keşif, Akdeniz ve diğer bölgelerdeki
arama faaliyetlerimiz için birer umut oldu. Bu umut yeni enerji kaynakları
keşfetme yönündeki azim ve kararlılığımızı arttıracaktır. Öyle umuyorum ki, bu
azim ve kararlılık başka keşifleri de beraberinde getirecektir.
Yani demem o ki, Tuna-1 Kuyusu’ndaki keşfi birilerinin yaptığı gibi küçüksemeyin, aksine fazlasıyla önemseyin! Çünkü bu keşif, faturaların ucuzlamasından çok daha derin anlamlar ifade ediyor.