YAŞAMAYA çalıştığımız şu
dünyada katmanlı varoluşlara şahit oluyoruz. Farkındalık oluşmadığı veya buna
müsaade edilmediği için kula kul olanların müsaade ettiği kadar kendimiz
oluyoruz. O’na şeksiz ve şüphesiz bağlı olanlar ve sadece O’nun rızasını
düşünen küçük bir azınlık hariç…
Madde,
günümüz fen bilimlerinin odağında yer alır. Para, mâkâm, şan, şöhret ve dünya
için sarhoş olan katmanlı hayatın görünürde farklı yerlerinde yaşayanlar, aslında
madde odaklı ve Batı dayatmalı aynı kafeslerde yaşamaktadırlar.
Farklı
katmanlarda yaşam mücadelesi veren bu hayatların toplum içerisinde ve toplum
psikolojisinde farklı yerlerde konuşlanmış olmaları ise çok büyük bir aldatma
ve aldanmanın sahnesidir. Hayatı fark etmeyen ve O’na hakikî kulluk bağıyla
bağlı olmayan nice hayat ise sadece birer dolgu taşından ibaret kalıyor.
“Herkesle
iyi geçinelim, herkesle iyi olalım ve herkesle” şeklindeki bir hayat tarzı,
hakikî mânâda bir hayat olamaz! Bunun kaynağı ve çıkış noktası Batı Hıristiyan
düşüncesidir ve Müslümanlara bir dayatmadır. Görünen o ki, “herkesle iyi geçinme”
psikolojisi, başımıza belâ olan “hoşgörü” odaklarının nerelere kadar sirayet
ettiğinin de bir göstergesidir.
Bütün
değerlere karşı duran, bütün değerleri ayaklar altına alan ve bütün değerleri
aşağılayanlarla da mı iyi geçinelim? Olabilir mi böyle bir dünya? Zulme “Dur!”
demeyelim mi, mazlumun hakkını savunmayalım mı, garip guraba ile fakir fukarayı
gözetmeyelim mi? Her şey Batı’nın dayattığı profan ve paganizm yaşam şeklinde
mi olsun?
Bu
nasıl bir kulluk olabilir?!
Modern,
profan, paganizm ve Ezoterist zihniyetin köle ve kuklası olarak kendi
medeniyetimizi inşâ edemez, kendi gençliğimizi yetiştiremeyiz. Modern, profan,
paganizm ve Ezoterist zihniyet karşısında çelik gibi dimdik durmak zorundayız. Çelik
gibi zihniyetler paslı tenekelere feda edildikçe Batı’nın fikrî
parmaklıklarından kurtulmanın imkânı yoktur.
Müslüman
toplumların psikoloji ve sosyolojisini pagan kültürü şekillendirdikçe bir adım
ileri gidemeyiz. Ayrıca bizim şahlanışımız modern Batı medeniyetinden farklı
bir medeniyet anlayışıyla mümkün olabilir. Çimento kültüründen öteye geçememiş
bir oluşum, her günü Batı kültürüne feda etmek zorunda kalacaktır. Modern Batı
kültürüne karşı bu denli soğukkanlı olmanın Müslümanca yaşamların yok oluşları
olduğu nasıl olur da görülmez?
Bu
tipler üç şekilde olabilir: Ya münafıktırlar, ya tipi bizden ama çipi bizden
değildirler ya da cehaletin dip kuyularında sürünüyor olmalılar. Zira para,
mâkâm, şöhret ve tarafgirlik sarhoşluğu ancak ölünce ayıltır insanı.
Sadece
maddî olarak yükseldikçe, sosyal ve siyasal fikirlerin de gelişeceğine inanmak
ya da öyle görmek, İslâm’ı anlamamaktır. Bilim parmaklıklarından çıkıp ilim,
irfan ve hikmet aralığını görememektir.
Modern
Batı kültürüne karşı bu denli soğukkanlı oluşlar sadece gerçek bir cehalet ile
mümkündür. Diğerleri zaten düşman statüsündedir. Cehaletle ilgili olanların ise
öğretim ile eşit fırsatlara sahip olunduğu gibi yanılgılı bir yol çizimi de hayret
vericidir.
Öğretim
aşamalarında cehalet ile savaşacak ve Batı’nın profan öğretilerine kafa tutacak
bir müfredat maalesef bulunmamaktadır. “Eğitimde fırsat eşitliği” denilen
dayatma ise tamamen modern Batı’nın Müslümanları şekillendirmek için giydirdiği
deli gömleğidir. Evet, bu deli gömleklerinin bütün Müslümanlara giydirilmesi
noktasında eşit haklara sahibiz. Ancak kendi gelenek, ilim ve irfan gibi
değerlerimizinse Batı felsefesi yanında öğretildiği eşit haklar maalesef bulunmamaktadır.
Gündüz
zıt görünen sandviç hayatlar, güneş dürüldüğünde aynılaşıyor.
Hani dünyaya farklı bir medeniyet haykıracaktık?