Sanata ve sanatçıya dair psikolojik bir çözümleme

Sanat, insanların estetik hazlarını gideren imgesel bir yaratıdır. Sanatçı ise bunu kendi yaşanmışlıklarını, düşlerini, düşüncelerini ve çevresini yoğurarak yaratan, farklı ve tuhaf psikolojik süreçleri yaşayan kişidir.

SANATIN neliği ve sanatçının kimliğine dair çok fazla farklı görüş var. Bunların bazıları örtüşüyor, bazıları ise ayrışıyor. Zaten sanatın ve sanatçının özünde de bu öznellik yatıyor. Kanaatime göre sanat; sanatçının kendisini, çevresini ve elindeki malzemesini kendi hayâlinde ve düşüncesinde yoğurarak bunlardan farklı bir şeyi var etmesidir.

Sanatçı, imgesel anlatımla bilinçdışını ve bilincini ilişkilendirip, değiştirip dönüştürür. Var edilen şeyin sanat olabilmesi için insanın beğeni duygusuna hitap eden estetik bir özelliğinin bulunması gerekir. Nitekim estetik sanata, gerçeklik bilime aittir. Sanatın bir anlamının ve yararının olması zorunlu değildir ama estetik olması, olmazsa olmazıdır. Her ne kadar sanat yapıtında anlam zorunlu değilse de, yine de üzerinde yorum yapabilmek için bir anlamlandırmaya ihtiyaç vardır. 

Bununla birlikte sanat; anlamlı, yararlı ve estetik özellikleri bir arada da bulundurabilir. Zira sanat eseri, sanatçının yaşadığı toplumun bir şekilde psişik ihtiyaçlarını karşılar. Sigmund Freud’a sorarsanız, “Sanat yapıtının hazzı, rûhumuzdaki gerilimleri gidermesinden kaynaklanmaktadır” (Sanat ve Sanatçılar Üzerine, s.115) der.

Sanatın asıl kaynağı olan sanatçı, sanat yaratma sürecinde yaratacağı şeyle özdeşleşir. Carl Gustav Jung, sanatçının içindeki yaratma sürecini, bir ağacın beslendiği toprakta büyümesine benzetiyor (Ruh, s.80). Sanat ve yapıtı, sanatçının rahminde oluşmaya başlar. Ona göre, “gerçekte tıpkı bir çocuğun annenin içinde gelişmesi gibi, sanat da onun içinde gelişir. Yaratıcı süreç feminen bir karakter taşır, yaratıcı çalışma da bilinçdışı derinliklerden, deyiş yerindeyse anneler âleminden doğar” (Ruh, s.106).

Yapıtın ortaya çıkış süreci, şairin psikolojisini etkiler. Sanatçı, yaratma sürecinde patolojik süreçlerle benzer bir hâl içine girer. Jung’a göre, “sanatçının ilâhî coşkunluk hâli, her ne kadar ikisi aynı olmasa da tehlikeli bir şekilde patolojik noktaya ulaşır” (Ruh, s.84). Daha sonra bu yaratma süreci bittiğinde sanatçı normal hâline döner. Sanat eseri ve sanatçı birbirinden ayrılır. Bu durum annenin, bebeğini doğurduktan sonra ondan ayrılması gibi bir şeydir. Anne ve bebek, ayrı kişilerdir artık. Onların birbirlerinden bağımsız karakterleri vardır. Lâkin aralarındaki bağ yadsınamaz, birbirlerinden izler taşırlar.

Martin Heidegger’e göre sanat, sanatçının faaliyetinden ortaya çıkar. Sanatçı sanatı, sanat sanatçıyı doğurur. “Sanatçı kendi eserinin kaynağıdır. Eser, sanatçının kaynağıdır. Biri olmadan diğeri olmaz. Tek başına biri, diğerinin yerine geçemez. Eser ve sanatçı, üçüncü bir unsurun sayesinde hem kendi içerisinde bulunurlar, hem de karşılıklı ilişki içerisinde bulunurlar. Üçüncü unsur dediğimiz bu temel unsur, sanatçıya ve esere adını verir; bu sanattır.” (Sanat Eserinin Kökeni, s.9)

Bu nedenle sanatçıya bakarak sanat eseri hakkında veya bunun tam tersinde yorumlar yapmak mümkündür. Bunun için psikanalitik (ruhçözümsel) inceleme yaparken yaşamöyküsel bilgilerden, çevresel etkilerden faydalanmak gerekmektedir. Çünkü sanatçı, yaratma sürecine kendi anılarından ve izlenimlerinden başlar. Örneğin Arif Nihat Asya’nın ömrünü annesiz olarak geçirmesi, onda anne hasreti oluşturmuştur. Bundan dolayı çok sayıda anne şiiri yazmıştır. Ancak sanatçının psikolojisini bilmek, her zaman sanatını ve eserini birebir açıklayacağı anlamına gelmez.

Sanatçı üzerine eğer gerçekten çözümleme yapılmak isteniyorsa, onunla ilgili hiçbir bilgi değişik nedenlerle göz ardı edilemez. Freud’un dediği gibi, “yaşamöykücülerin çoğunun mahremiyet kaygısıyla ya da yobaz bir davranışla yaptığı gibi, söz konusu kişinin cinselliğini ve erotik özelliklerini suskunlukla geçiştirmemek gerekir” (Sanat ve Sanatçılar Üzerine, s.23).

Bir edebî esere bir psikoloğun yaklaşımı ile edebiyat eleştirmeninin yaklaşımı farklıdır. Psikolog, sanatçının yaratma sürecindeki psikolojiyi, edebiyat eleştirmeni ise kendi kriterlerine göre esere yönelir. Ancak her ikisi de çıkarımlarda bulunabilmek için birbirinden, sanatçıdan ve eserinden faydalanmak mecburiyetindedir.

Genel olarak baktığımda sanat, insanların estetik hazlarını gideren imgesel bir yaratıdır. Sanatçı ise bunu kendi yaşanmışlıklarını, düşlerini, düşüncelerini ve çevresini yoğurarak yaratan, farklı ve tuhaf psikolojik süreçleri yaşayan kişidir.

 

Kaynaklar

Carl Gustav Jung, Ruh (İnsan Sanat, Edebiyat), (çev.: İsmail Hakkı Yılmaz) Pinhan Yayınları, Birinci Baskı, İstanbul, 2017.

Martin Heidegger, Sanat Eserinin Kökeni (çev.: Fatih Tepebaşlı), De ki Basım Yayım, İkinci Baskı, Ankara, 2011.

Sigmund Freud, Sanat ve Sanatçılar Üzerine, (çev.: Kamuran Şipal) Yapı Kredi Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul, 2011.