
SANAT ve estetik
yönleri gelişmemiş insan ve yapılar, daima eksik ve yetersiz kalmaya mahkûmdurlar.
Kültürleri ve ruhu besleyen estetik ve sanat, sadece görsel ve popülist yoruma
dayalı birkaç alana sıkıştırılmış bir anlayışla algılanmamalıdır.
Sanat,
akla gelen tüm dallarda vardır. Edebiyat, okumak, anlamak, yorumlamak, ifade
etmek, müzik, tiyatro, resim, drama, dans, sinema ve insanın estetik yönlerini
destekleyen ifade tarzlarının hepsini kapsar.
Sanatta
son nokta, biraz da insanın kendini gerçekleştirmesidir. Bunu Moissej Kagan’ın,
“Sanat, bilincin bütün mekanizmalarının açılıp çalışmasını sağlar” sözü bir kez
daha perçinliyor. Eğitim ve pedagojinin ana hedefi de insandır, insanı bütün
yönleri ile geliştirmektir. Gelişim sağlanırken sıhhatli, nitelikli ve mutlu
bir yaşam için değişimle gelişim birlikte gerçekleşmelidir.
Eğitim-kültür
alanında yapılan çalışmaları incelediğimizde, maalesef estetik yönün çok fazla
gündeme gelmediğini görmekteyiz. Yapılan her çalışmada, estetik kaygıları ihmâl
etmeden, nitelik ve niceliği birlikte geliştirmeliyiz. Tek yönlü bakış ve değerlendirmelerle
birini diğerine feda edemeyiz. Hangi alanda olursa olsun, asla ihmâl edilmemesi
gereken, hattâ özellikle değerlendirme kriterlerinin ilk sıralarına konulması
gereken hususlardan biri, estetik olmalıdır.
Her
alanda olduğu gibi “estetik” kavramının da içi boşaltıldı ve anlamı saptırılmaya
başlandı. Son yıllarda “estetik” denildiği zaman pek çok kişinin aklına, cerrahların
ameliyat masalarında bedenin organları üzerinde daha farklı görünmek amacıyla
yaptıkları oynamalar akla gelir oldu.
Estetik
ve sanatın olmadığı bir alan düşünülemez. Estetik, duyusal yetkinliktir, soyut
ve çok geniş bir kavramdır. İnsanın his, duygu ve duyu organları ile yaratılış,
varoluş, yaşayış ve gerçeklikteki güzelliği görmek, değerlendirmek, algılamak
ve kavramaktır. Güzeli görmek, anlamak, tanımlamak, bulmak ve yaşamak için
duygulara yol gösterir estetik. Sanat eserlerindeki güzellik olarak tanımlanarak
sınırlandırılsa da insan yaşamının her alan ve ayrıntısında vardır. Her türlü
çalışmada estetik düşünce ve kaygıları göz önünde bulundurarak, sadece bugünü
değil, yarınları da düşünerek doğru adımlar atılmalıdır.
Popüler
olan güzel, güzel kabul edilen estetik midir?
Eğer
bir şey göze güzel görünüyor ve sunumu nefsanî duygularımıza hitap ediyorsa, iyidir(!).
Cazip olarak sunulan, güzel kabul edilen hareketleri yapanlar daha başarılı,
daha güçlü, daha kaliteli ve iyi olarak algılanır hâle gelmeye başladı. Değişik
ülke ve coğrafyalarda yapılan araştırma sonuçlarına baktığımızda,
güzel/yakışıklı, yapılı/kaslı insanların daha zeki ve daha iyi olarak
algılandığını ve ona göre tavır geliştirildiği ortaya konuluyor. Bu yaklaşımlar,
genelleme ve yargılar, sadece insanlar için değil, yapılar, yapılanmalar, olaylar
ve nesneler için de geçerli hâle geldi. Öyle ki tür veya cinsi dokusu ne olursa
olsun, bir olay veya nesnenin popüler kültüre göre güzel olarak gösterilmesi,
onun cazibe ve kabul edilirliğini arttırıp değerli olarak algılanmasını sağlıyor.
Zamana,
mekâna, coğrafyalara, kültürlere göre göreceli bir kavram olan “güzellik” kavramını
tanımlarken, genellikle simetri ve orantılar kullanılır hâle geldi. Güzelin ve
güzelliğin tanımı, sayılar, rakamlar, orantılar, renkler, fizikî özellikler ve somut
verilerle standartlar ortaya koyarak yapılır oldu. Bu kriter önemlidir, ama
bilinmelidir ki yeterli değildir. Olmamalıdır da…
Güzellik
çok geniş bir kavramdır ve görecelidir. Yaşanan dönemlere, zamanın ruhuna göre
anlam ve biçim değiştirir. Değerlendirme kriterleri her durum, koşul ve zamanda
değişebilir. Yaşanan dönem, çevre, coğrafya, koşullar, kültür, inanç ve
değerlerle toplum tarafından belirlenir. Tamamen karmaşa olarak değerlendirilen
durumlarda, hattâ kaosun içinde bile muhteşem estetik yönler olabileceği gibi,
uyumlu ve simetrik olarak kabul edilmiş bir nesne veya eserin itici/sıkıcı
olması mümkündür.
Estetik
kaygı, her türlü değerlendirme kriterinin olmazsa olmazlarından biridir. Estetik
kaygı için, o bakış açısını oluşturacak altyapıların olması gerekir. Bunun için
de bu alanlarda sistemli ve nitelikli altyapılar oluşturarak kaliteli
çalışmalar yapılmalıdır.
Estetik
anlayış, güzelliği hissetmeye ve bulmaya çalışmaktır. Estetik anlayışa sahip
olmak ise, güzelliği anlamak ve içeriğin özüne inme yeterliliğine sahip olmak
demektir. Estetik çalışmalar yapmak, çözümler üretmek, alternatifler sunmak
için çok para ve yüksek teknolojiye gerek yoktur. Etimolojik, özne, detay,
nesne, açık ve örtük, yaşantı, felsefe gibi farklı yön ve kriterleri olan
estetik, daha keyifli/zevkli olanı, haz veren ve mutlu edeni aramaktır. Estetik
kaygı ve çalışmalar, salt somut güzelliklerle tarifi değil, daha zevkli olanı
aramayla ilgilidir. Ruhu dinginleştiren, duyguları doyuran, sonu olmayan ve
soyut olan keyifli bir yolculuktur. Estetik; bir bakış açısı, ruh ve anlayış
meselesidir. Her işte, eylemde, çalışmada estetik yön olmalıdır. Bunu yapmak
zor değildir. Her insanın estetik yönü, doğru çalışma ve eğitimle
geliştirilebilir.
Eğitim
ve estetik
Engin
bir dünya görüşüne sahip, insanî değerlerle donanımlı, kendisi ve çevresiyle
uyumlu, varlığının farkında olmalı birey. Okuyan, düşünen, araştıran,
sorgulayan, üreten, dengeli yaratıcı, özgüven ve özsaygısı gelişmiş, öz değerleri
oturmuş, kişisel gelişimini ciddî oranda geliştirmiş, iletişim becerileri
gelişmiş, estetik duyarlılığa sahip, sanatın değişik alanlarıyla ilgili,
önyargıları olmayan, bilgi ve bilime açık, kendini özgürce ifade edebilen, kültürel
birikimi ile kendisine ve çevresine ışık olan insana “aydın insan” diyebiliriz.
Nitelikli
toplum için “münevver/aydın/entelektüel” diyebileceğimiz insanların
alabildiğine çoğalması gerekir.
Ne
amaçla olursa olsun, bireyi tek yönlü olarak değerlendiremeyiz. Entelektüel
düzeyde bilgili ve “münevver” diyebileceğimiz niteliklerde insan olmak ve
yetiştirmek, şablonlarla olacak bir iş değildir. Eğitimli, kültürlü, bilgili,
değer olan ve değer oluşturarak, kendisi ve çevresiyle barışık, estetik sahibi
mutlu bireyler yetiştirmek istiyorsak, insan ile eğitimi bütün olarak
değerlendirmeliyiz.
İnsanın
değişim ve gelişimini salt okullarda verilen eğitimlerle sınırlandırmamalıyız.
Çünkü insan fizyolojik, zihinsel, entelektüel, duyusal, ruhsal, sosyal ve estetik
gelişimi ile bir bütündür. Büyük olarak kabul edilen medeniyetler, bilim, akıl
ve iman bütünlüğünden beslenen estetikler üzerine kurulmuşlardır. Eğitimin
insana kazandırması gereken en önemli husus da budur. Her alanda estetik bakış
açısı kazandırmak elzemdir. Eğitimde, sözde, konuşmada, yazıda, bakışta, çizimde,
sanatta, davranışta, inançta, şehirleşmede, mimaride ve yaşamın her alanında estetik
kaygı olmalıdır.
Güzel
istemeli ve güzelliklerin çoğalması adına çalışmalar yapmalıyız. Ama “güzellik”
derken salt fiziksel olanı algılar, estetik yönü devre dışı bırakırsak, yapıcı
olmaktan çıkıp daha büyük yıkımlara davetiye çıkarmış oluruz. Fiziksel
güzellikler, gerçek güzellikleri gizleyen etkileyici makyajlardan başka bir şey
değildir. “Güzellik, çoğu zaman kusurları gizleyen bir örtüdür” der Balzac.
Estetik ve sanatı göz ardı ederek, fizikî güzelliklerin örtüsüne ve cazibesine
kapılarak mânâyı görmezsek, anlam kaybolur.
Eğitimi,
siyaset ve popülist kültürlerin baskısından, yıpratıcı etkisinden kurtarmalıyız.
Eğitim “insan yetiştirme sanatı” ise, nasıl bir insan ve dolayısıyla nasıl bir
toplum tasavvur edişimizin cevabını bize eğitim verir. Pedagojik temeller,
tarihî-kültürel birikim ve toplumsal değerlerle insan odaklı kültürel tecrübenin
bir uzantısı hâline getiremediğimiz sürece kalıcı bir medeniyet oluşturmamız
mümkün değildir.
İnsanı,
toplumu, dünyayı, geleceği, hattâ ahiretteki yerimizi dahi şekillendirmek için
eğitimden daha güçlü bir araç yoktur. “İnsan eğitimle doğmaz ama eğitimle
yaşar” diyor Cervantes. İnsanı salt diploma sahibi birey olarak değil, insanî
değerlerle donanımlı, nitelikli şekilde yetiştirmeyi hedeflemeliyiz. Eğitimi sadece
bilgi üzerine kurarak, öğretim odaklı hareket ederek başarılı sonuçlara
ulaşamayız. Eğitimi bir bütün olarak değerlendiremezsek, her alanda yıkımlar
oluştururuz.