Sanat ve estetik

İnsanı, toplumu, dünyayı, geleceği, hattâ ahiretteki yerimizi dahi şekillendirmek için eğitimden daha güçlü bir araç yoktur. “İnsan eğitimle doğmaz ama eğitimle yaşar” diyor Cervantes. İnsanı salt diploma sahibi birey olarak değil, insanî değerlerle donanımlı, nitelikli şekilde yetiştirmeyi hedeflemeliyiz.

SANAT ve estetik yönleri gelişmemiş insan ve yapılar, daima eksik ve yetersiz kalmaya mahkûmdurlar. Kültürleri ve ruhu besleyen estetik ve sanat, sadece görsel ve popülist yoruma dayalı birkaç alana sıkıştırılmış bir anlayışla algılanmamalıdır.

Sanat, akla gelen tüm dallarda vardır. Edebiyat, okumak, anlamak, yorumlamak, ifade etmek, müzik, tiyatro, resim, drama, dans, sinema ve insanın estetik yönlerini destekleyen ifade tarzlarının hepsini kapsar.  

Sanatta son nokta, biraz da insanın kendini gerçekleştirmesidir. Bunu Moissej Kagan’ın, “Sanat, bilincin bütün mekanizmalarının açılıp çalışmasını sağlar” sözü bir kez daha perçinliyor. Eğitim ve pedagojinin ana hedefi de insandır, insanı bütün yönleri ile geliştirmektir. Gelişim sağlanırken sıhhatli, nitelikli ve mutlu bir yaşam için değişimle gelişim birlikte gerçekleşmelidir.

Eğitim-kültür alanında yapılan çalışmaları incelediğimizde, maalesef estetik yönün çok fazla gündeme gelmediğini görmekteyiz. Yapılan her çalışmada, estetik kaygıları ihmâl etmeden, nitelik ve niceliği birlikte geliştirmeliyiz. Tek yönlü bakış ve değerlendirmelerle birini diğerine feda edemeyiz. Hangi alanda olursa olsun, asla ihmâl edilmemesi gereken, hattâ özellikle değerlendirme kriterlerinin ilk sıralarına konulması gereken hususlardan biri, estetik olmalıdır.

Her alanda olduğu gibi “estetik” kavramının da içi boşaltıldı ve anlamı saptırılmaya başlandı. Son yıllarda “estetik” denildiği zaman pek çok kişinin aklına, cerrahların ameliyat masalarında bedenin organları üzerinde daha farklı görünmek amacıyla yaptıkları oynamalar akla gelir oldu.

Estetik ve sanatın olmadığı bir alan düşünülemez. Estetik, duyusal yetkinliktir, soyut ve çok geniş bir kavramdır. İnsanın his, duygu ve duyu organları ile yaratılış, varoluş, yaşayış ve gerçeklikteki güzelliği görmek, değerlendirmek, algılamak ve kavramaktır. Güzeli görmek, anlamak, tanımlamak, bulmak ve yaşamak için duygulara yol gösterir estetik. Sanat eserlerindeki güzellik olarak tanımlanarak sınırlandırılsa da insan yaşamının her alan ve ayrıntısında vardır. Her türlü çalışmada estetik düşünce ve kaygıları göz önünde bulundurarak, sadece bugünü değil, yarınları da düşünerek doğru adımlar atılmalıdır.

Popüler olan güzel, güzel kabul edilen estetik midir?

Eğer bir şey göze güzel görünüyor ve sunumu nefsanî duygularımıza hitap ediyorsa, iyidir(!). Cazip olarak sunulan, güzel kabul edilen hareketleri yapanlar daha başarılı, daha güçlü, daha kaliteli ve iyi olarak algılanır hâle gelmeye başladı. Değişik ülke ve coğrafyalarda yapılan araştırma sonuçlarına baktığımızda, güzel/yakışıklı, yapılı/kaslı insanların daha zeki ve daha iyi olarak algılandığını ve ona göre tavır geliştirildiği ortaya konuluyor. Bu yaklaşımlar, genelleme ve yargılar, sadece insanlar için değil, yapılar, yapılanmalar, olaylar ve nesneler için de geçerli hâle geldi. Öyle ki tür veya cinsi dokusu ne olursa olsun, bir olay veya nesnenin popüler kültüre göre güzel olarak gösterilmesi, onun cazibe ve kabul edilirliğini arttırıp değerli olarak algılanmasını sağlıyor.

Zamana, mekâna, coğrafyalara, kültürlere göre göreceli bir kavram olan “güzellik” kavramını tanımlarken, genellikle simetri ve orantılar kullanılır hâle geldi. Güzelin ve güzelliğin tanımı, sayılar, rakamlar, orantılar, renkler, fizikî özellikler ve somut verilerle standartlar ortaya koyarak yapılır oldu. Bu kriter önemlidir, ama bilinmelidir ki yeterli değildir. Olmamalıdır da…

Güzellik çok geniş bir kavramdır ve görecelidir. Yaşanan dönemlere, zamanın ruhuna göre anlam ve biçim değiştirir. Değerlendirme kriterleri her durum, koşul ve zamanda değişebilir. Yaşanan dönem, çevre, coğrafya, koşullar, kültür, inanç ve değerlerle toplum tarafından belirlenir. Tamamen karmaşa olarak değerlendirilen durumlarda, hattâ kaosun içinde bile muhteşem estetik yönler olabileceği gibi, uyumlu ve simetrik olarak kabul edilmiş bir nesne veya eserin itici/sıkıcı olması mümkündür.

Estetik kaygı, her türlü değerlendirme kriterinin olmazsa olmazlarından biridir. Estetik kaygı için, o bakış açısını oluşturacak altyapıların olması gerekir. Bunun için de bu alanlarda sistemli ve nitelikli altyapılar oluşturarak kaliteli çalışmalar yapılmalıdır.  

Estetik anlayış, güzelliği hissetmeye ve bulmaya çalışmaktır. Estetik anlayışa sahip olmak ise, güzelliği anlamak ve içeriğin özüne inme yeterliliğine sahip olmak demektir. Estetik çalışmalar yapmak, çözümler üretmek, alternatifler sunmak için çok para ve yüksek teknolojiye gerek yoktur. Etimolojik, özne, detay, nesne, açık ve örtük, yaşantı, felsefe gibi farklı yön ve kriterleri olan estetik, daha keyifli/zevkli olanı, haz veren ve mutlu edeni aramaktır. Estetik kaygı ve çalışmalar, salt somut güzelliklerle tarifi değil, daha zevkli olanı aramayla ilgilidir. Ruhu dinginleştiren, duyguları doyuran, sonu olmayan ve soyut olan keyifli bir yolculuktur. Estetik; bir bakış açısı, ruh ve anlayış meselesidir. Her işte, eylemde, çalışmada estetik yön olmalıdır. Bunu yapmak zor değildir. Her insanın estetik yönü, doğru çalışma ve eğitimle geliştirilebilir.

Eğitim ve estetik

Engin bir dünya görüşüne sahip, insanî değerlerle donanımlı, kendisi ve çevresiyle uyumlu, varlığının farkında olmalı birey. Okuyan, düşünen, araştıran, sorgulayan, üreten, dengeli yaratıcı, özgüven ve özsaygısı gelişmiş, öz değerleri oturmuş, kişisel gelişimini ciddî oranda geliştirmiş, iletişim becerileri gelişmiş, estetik duyarlılığa sahip, sanatın değişik alanlarıyla ilgili, önyargıları olmayan, bilgi ve bilime açık, kendini özgürce ifade edebilen, kültürel birikimi ile kendisine ve çevresine ışık olan insana “aydın insan” diyebiliriz.

Nitelikli toplum için “münevver/aydın/entelektüel” diyebileceğimiz insanların alabildiğine çoğalması gerekir.

Ne amaçla olursa olsun, bireyi tek yönlü olarak değerlendiremeyiz. Entelektüel düzeyde bilgili ve “münevver” diyebileceğimiz niteliklerde insan olmak ve yetiştirmek, şablonlarla olacak bir iş değildir. Eğitimli, kültürlü, bilgili, değer olan ve değer oluşturarak, kendisi ve çevresiyle barışık, estetik sahibi mutlu bireyler yetiştirmek istiyorsak, insan ile eğitimi bütün olarak değerlendirmeliyiz.

 

İnsanın değişim ve gelişimini salt okullarda verilen eğitimlerle sınırlandırmamalıyız. Çünkü insan fizyolojik, zihinsel, entelektüel, duyusal, ruhsal, sosyal ve estetik gelişimi ile bir bütündür. Büyük olarak kabul edilen medeniyetler, bilim, akıl ve iman bütünlüğünden beslenen estetikler üzerine kurulmuşlardır. Eğitimin insana kazandırması gereken en önemli husus da budur. Her alanda estetik bakış açısı kazandırmak elzemdir. Eğitimde, sözde, konuşmada, yazıda, bakışta, çizimde, sanatta, davranışta, inançta, şehirleşmede, mimaride ve yaşamın her alanında estetik kaygı olmalıdır.

Güzel istemeli ve güzelliklerin çoğalması adına çalışmalar yapmalıyız. Ama “güzellik” derken salt fiziksel olanı algılar, estetik yönü devre dışı bırakırsak, yapıcı olmaktan çıkıp daha büyük yıkımlara davetiye çıkarmış oluruz. Fiziksel güzellikler, gerçek güzellikleri gizleyen etkileyici makyajlardan başka bir şey değildir. “Güzellik, çoğu zaman kusurları gizleyen bir örtüdür” der Balzac. Estetik ve sanatı göz ardı ederek, fizikî güzelliklerin örtüsüne ve cazibesine kapılarak mânâyı görmezsek, anlam kaybolur.

Eğitimi, siyaset ve popülist kültürlerin baskısından, yıpratıcı etkisinden kurtarmalıyız. Eğitim “insan yetiştirme sanatı” ise, nasıl bir insan ve dolayısıyla nasıl bir toplum tasavvur edişimizin cevabını bize eğitim verir. Pedagojik temeller, tarihî-kültürel birikim ve toplumsal değerlerle insan odaklı kültürel tecrübenin bir uzantısı hâline getiremediğimiz sürece kalıcı bir medeniyet oluşturmamız mümkün değildir.

İnsanı, toplumu, dünyayı, geleceği, hattâ ahiretteki yerimizi dahi şekillendirmek için eğitimden daha güçlü bir araç yoktur. “İnsan eğitimle doğmaz ama eğitimle yaşar” diyor Cervantes. İnsanı salt diploma sahibi birey olarak değil, insanî değerlerle donanımlı, nitelikli şekilde yetiştirmeyi hedeflemeliyiz. Eğitimi sadece bilgi üzerine kurarak, öğretim odaklı hareket ederek başarılı sonuçlara ulaşamayız. Eğitimi bir bütün olarak değerlendiremezsek, her alanda yıkımlar oluştururuz.