Sanat perspektifinden savaş simsarlığı ve darbeler: Picasso’nun “Guernica”sı ve “Masumların katli” (2)

Guernica Amerika’da, Picasso ise Fransa’dadır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi işgali altındaki Paris’te yaşayan Picasso, Gestapo tarafından sorgulanır. Anlatılanlara göre bir Nazi subayı, ressamın evinde Guernica’nın fotoğrafını görünce “Bunu siz mi yaptınız?” diye sorar ve Picasso’dan “Hayır, siz yaptınız!” cevabını alır.

“GUERNICA” tablosu, sanat akımlarından Kubizmin, Ekspresyonizmin ve Empresyonizmin temsili bir resim olarak sanat dünyasında büyük teveccüh görmesinden ziyâde, acı bir katliamın hikâyesini barındırır ve yenen de, yenilen de, bu elim faciayı kurgulayan çıbanın başı simsarlar da kendi hak anlayışlarının izahını bulur.

Bu hikâye ve zâhirin ardında saklı izah ise, ülkemiz gündemine ve milletimizin tecrübelerine hiç de uzak olmayan siyâsî “darbe” girişimlerinin başarıya erişmiş bir örneğidir ve “savaş karşıtlığı” adı altında ayakta alkışlanmaktadır.

Evet, garip bir tezattır ki, dünya ülkelerinin birleştiği ulusal bir kurumun (BM) duvarında boy gösteren bu tablo, İspanya İç Savaşı’nı körükleyen ve binlerce masumun katledildiği faşist bir darbenin resmidir. Ancak “savaş karşıtlığı” maskesi ve daha önce bahsini ettiğimiz mavi örtü ile peçelenmesinden de anlayacağımız gibi, öyle barışçıl, öyle bütünleştirici, öyle özgürlük vadeden bir temaya sahip değildir. Buna rağmen, BM’nin duvarında güya savaşı kınayan bir varsayım ile teşhir edilmesi, bana göre insanlığın aldatılmasıdır.

Yazımızın ilerleyen bölümlerinde, bu tablonun sanatçısı Pablo Picasso’nun, etik değerlerden yoksun bir eğilimle “Guernica” kurgusunu esinlenmek, taklit etmek ve hattâ çalmakla itham edilmesine rağmen gerçeğin nasıl hasıraltı edildiğine de değineceğim…

Darbe severleri motive eden faşist darbeci Franco ve İspanya İç Savaşı

Dünya tarihine baktığımızda, ülke yönetimlerinde darbe girişimlerinin çokluğunu ve bu girişimlerin başarı oranı başarısız olan girişimlerden daha az olduğunu görürüz.

Ancak dünya ülkelerinde demokratik yollarla seçilen fakat savaş tacirlerinin buyurgan istek ve taleplerine olumlu tutum sergilemeyen hükûmet başkanlarını yıldırmak ve/veya liderlerine suikast düzenlemek gibi girişimler için en etkili enstrüman, “darbe” olmuştur.

Son yüzyılda gerçekleşmiş ve uzun soluklu yönetimi ile başarılı darbeler arasında yerini almış “İspanya İç Savaşı”na sebep olan faşist kalkışma, her darbecinin iştahını kabartacak niteliktedir.

Bilindiği gibi, İkinci İspanya Cumhuriyeti 12 Nisan 1931 tarihinde ilân edildikten sonraki 10 yıllık sürede en çalkantılı ve en trajik dönemini yaşar.

Sağcıların “Milliyetçi”, solcuların ise “Cumhuriyetçi” olarak adlandırıldığı İspanya tarihinde ibretlik bir durum vardır ki bu, 1933 seçimleri sonrasında hükûmeti kuran Radikal Cumhuriyetçi Parti’den Alejandro Lerroux’un Ağustos 1932’de General Jose Sanjurjo tarafından gerçekleştirilen başarısız darbe girişiminde bulunanları ve onlara yardım edenleri affetmesidir.

Bu, İspanya’da darbecilerin iştahını açmış, yeni darbe girişimine mahâl tanımış, yüz binlerce kişinin ölümüne ve 1 milyonun üzerinde insanın sürgün edilmesine, halkın göçüne sebep olacak iç savaşı körükleyecek büyük bir hatâ olmuştur.

İç savaşın patlak vermesine sebep olan asıl olay ise, 1936’nın Temmuz ayında solculardan “Castillo” adlı birinin öldürülmesi üzerine solcuların da Mâliye Bakanı Calvo Sotelo’yu öldürmesidir. Bu olay İspanya’yı infiâle sürükler; İspanya’nın her bölgesinde Cumhuriyetçi iktidar ile Milliyetçileri temsil eden General Francisco Franco liderliğindeki isyancılar arasında şiddetli çatışmaların yaşanmasına sebep olur.

İspanyol ordusunun desteklediği bu darbeye Fas, Pamplona, Valladolid, Cádiz, Cordova ve Sevilla’daki askerî birliklerin de eklenmesiyle çatışmalar tırmanır ve İspanya bir iç savaşın eşiğine gelir. Ancak isyancı birlikler Madrid, Barcelona, Valencia, Bilbao ve Malaga gibi şehirlerde başarılı olamayınca bu bölgelerin hükûmet kontrolü altında kalması, iç savaşı kaçınılmaz kılar.

İspanya, askerî ve politik anlamda ikiye ayrılır. Darbeci General Francisco Franco tarafından yönetilen Milliyetçiler ile Cumhuriyetçi hükûmet, ülkenin kontrolü için savaşırlar.

SSCB (Rusya) ve Meksika “Cumhuriyetçi hükûmete” destek verirken, Nazi Almanya’sı ve Faşist İtalya da Milliyetçi isyankârların lideri darbeci General Franco’ya asker ve cephane yardımında bulunur. İspanyollar böylesi güvensiz şartlar altında iç savaşı solurken, hiçbir askerî birliğin bulunmadığı, halkının balıkçılık ve tarımla geçindiği, tarlalarla süslü ve güzel mi güzel bir sahil şehri olan Guerra ise az sayıda güvenli alandan biridir.

Halk, imkânları dâhilinde iç savaşın korkunç yüzünü görmemek ve canını kurtarabilmek için Guerra şehrine sığınır.


General Franco

Fakat savaşın eli de, dili de uzun ve acımasızdır! Faşist Franco, Almanya’yı kasıp kavuran Adolf Hitler’den yardım ister ve 28 bombardıman uçağı, hiçbir askerî tedbire sahip olmadıkları hâlde Guerra’yı bombalayarak Cumhuriyetçi masum halkı katleder.

1936 yılında başlayıp İspanya’da aynı milletin birbirini öldürdüğü, Cumhuriyetçilerin darbeciler tarafından katledildiği ve sürgüne gönderildiği iç savaş, 1939 yılında darbeci General Francisco Franco liderliğindeki Milliyetçiler tarafından kazanılır.

Gelecekteki rejimi pekiştirmek için, ele geçirilen bölgelerde Franco’nun kuvvetlerince plânlı bir şekilde Milliyetçilerden arındırma çalışması gereği insanlar katledilir. Cumhuriyetçilerin kontrolü altında olan yerlerde bile önemli miktarda, normalde yasaya ve kurallara aykırı olan katliamlar gerçekleşir.

Bu kanlı iç savaşla üç yıl içinde tarihî kayıtlara 350 bin kişinin ölümü geçse de 1 milyona yakın insan ölür ve yine yüz binlerce insansa sürgün edilir. Canını kurtarabilen, sürgünden muaf kalan masum sivil İspanyollar içinse göç kaçınılmaz olur.

O kanlı üç yılda İspanya’nın tüm dinamikleri ve halk potansiyeli yerle bir edilir ve buyurgan güçler muratlarına ererler.

Demokratik İspanya’yı farklı düşünceye sahip olanlardan temizleyen (!) Franco, faşist bir diktatörlük kurar ve diğer partiler onun rejimi içinde eriyip giderler.

O tarihten sonra İspanya yeni bir siyâsî rejim, yeni bir toplum ve yeni bir yerleşim ile yeniden inşâ edilir. 

Franco, 1975 yılında ölünceye kadar İspanya’yı yönetir. Nemalanan nemalanır, yaşanan ne varsa İspanya halkı için dramatik bir tarihî hatıradan ibaret kalır.

“Savaş karşıtlığı”nı sembolize eden Guernica nasıl doğdu?

İşte İspanyol sanatçı Pablo Picasso, bu elim iç savaştan etkilenir ve “savaş karşıtı” bir aktivist olarak görevini yapar. Ortaya, “Guernica” adlı tablosu çıkar!

Ama nasıl çıkar?

Tabiî olarak her sanat eserinin bir ilham boyutu olduğu gibi, bir de etkileyici tesir alanı ve sürükleyici hikâye kurgusu vardır.

İspanyol Hükûmeti (yani Cumhuriyetçiler), Paris’teki 1937 Dünya Fuarı kapsamında yer alan “Modern Hayatta Sanat ve Teknik” adlı serginin İspanya’ya ayrılan bölümünde sergilenmek üzere, Pablo Picasso’dan büyük bir duvar resmi yapmasını ister. Yani sipariş verilir!

Guerra kentinde yüz binlerce kişilik masum halkın Hitler’in bombardıman uçakları ile katledildiği dönemle eş zamanlı olan bu sipariş, 15 gün içinde tamamlanır ve savaşın tüm soluk, renksiz ve acı dolu hissiyatı Picasso tarafından devasa tuvale yansıtılır. Ve eser, bombardıman altında can veren İspanyolların anısına “Guernica” olarak adlandırılır.

O sergide, hayli dikkat çeken bu siyah-beyaz büyük yapıt, küçük bir dünya turuna çıkarılır ve pek çok ülkenin önemli galerilerinde sergilenir. Böylece İspanya İç Savaşı’na dikkat çekilir.  

Picasso’nun Guernica’sı, savaşın elim acılarına, ölüme, gaddarlığa, hainliğe, çâresizliğe, isyana, bireyler üzerindeki etkilerine ve toplumsal trajediye dikkat çeker niteliktedir. Ve savaşların açacağı derin yaraları hatırlatma misyonunu üstlenerek “savaş karşıtı” bir sembol hâline gelir.


1936'da, Francisco Franco yönetiminde gerçekleştirilen darbe netîcesinde İspanya İç Savaşı başladı. Faşist darbeci Franco ordusu, yüz binlerce masum sivil halkı katletti. İspanya toprakları toplu mezarları hâlâ kusuyor. 80 yıl sonra, 2014 yılında bulunan 1936 Darbesi'ne ait toplu mezarlarda halk, atasına ait kemik tespitlerine çağrılıyor. 

Picasso bu tablo üzerinde çalışırken şu açıklamayı yapar:

“İspanya’nın mücadelesi, insanlara, özgürlüğe yapılan saldırıya karşıdır. Ressam olarak hayatım boyunca sürekli sanatın ölümüne karşı durmaya çalıştım. Benim gericilikle ve ölümle anlaşma içinde olduğumu kim bir an için bile olsa düşünebilir?/.../ Üzerinde çalıştığım ve ‘Guernica’ ismini vereceğim resimde ve son zamanlardaki tüm eserlerimde, İspanya’yı acı ve ölüm okyanusuna batıran askerî sınıfa duyduğum nefreti açıkça göstermekteyim!”

İşte Guernica, sanatçısı tarafından böylesi kararlı, duyarlı ve nefret dolu bir hissiyatla yapılır!

Kubizmin öncü eserlerinden olma özelliğini de taşıyan bu tablo, kesik, keskin, asimetrik ve figürleri deforme eden teyet çizgilerin kesişmesiyle oluşturulmuş geometrik şekillerle resmedilmiştir. İlk bakışta karmaşık görünen bu tablonun kompozisyonu sanat bilimcileri tarafından tetkik edilerek okunmuş ve sanat dergilerinde değerlendirme yazısı olarak yer almıştır. İlgilenen okurlarımız internetten bu tür makalelere ulaşabilirler.

Biz, asıl meselemize dönelim ve Picasso’nun Guernica’sı nasıl bir yol izlemiş, bir bakalım…

İspanyol Cumhuriyetçi Hükûmet tarafından finanse edilen Paris’teki Dünya Fuarı’nın genel teması, İspanya Hükûmeti’nin varlığını sürdürme çabasını amaçlıyordu. Guernica’nın sergilendiği alanın girişinde Cumhuriyetçi askerlerin devasa bir fotoğrafı ile birlikte şu slogan yer alır:

“İspanya’nın vazgeçilmez birliği için savaşıyoruz. İspanyol toprağının bütünlüğü için savaşıyoruz. Ülkemizin bağımsızlığı için ve İspanyol halkının kendi kaderini belirleme hakkı için savaşıyoruz.”

Demokratik hakları elinden alınmış, darbeci Franco’nun ağır zulmüne uğramış İspanyol halkının ve Cumhuriyetçi askerlerin çığlığı ne yazık ki tam da dünya ülkeleri üzerinde demokrasi, özgürlük ve insan haklarının kurgulandığı Amerika, Batı ülkeleri ve İngiltere tarafından hiç duyulmaz!

Pek çok ülkeyi gezen Guernica, en son Picasso’nun talebi üzerine, güvenli şekilde saklanabilmesi için New York’taki Museum of Modern Art’a (MoMA) teslim edilir.

Guernica Amerika’da, Picasso ise Fransa’dadır. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi işgali altındaki Paris’te yaşayan Picasso, Gestapo tarafından sorgulanır. Anlatılanlara göre bir Nazi subayı, ressamın evinde Guernica’nın fotoğrafını görünce “Bunu siz mi yaptınız?” diye sorar ve Picasso’dan “Hayır, siz yaptınız!” cevabını alır.

Nasıl, şık bir diyalog ama, değil mi?

Ancak karar vermeden önce Guernica’nın serüvenine bakmaya devam edelim ve en son “Masumların Katli” başlığı altında değerlendireceğimiz bölümü okuyuncaya kadar Guernica ve sanatçısı hakkında kesin bir yargıya varmayalım!

Evet, İspanya İç Savaşı’nın yani tüm demokratik hakları hiçe sayan darbenin üzerinden neredeyse 30 yıl geçmiştir ve 1968 yılında darbeci General Franco, Guernica’nın İspanya’ya geri getirilmesini ister. Ancak Picasso, İspanya halkı cumhuriyete yeniden kavuşmadan buna izin vermeyeceğini belirtir. Daha sonra bu tepkisine “kamu özgürlüklerinin ve demokratik kurumların yeniden oluşturulması” şartını da ekler.

Kadere bakın ki, Picasso 1973’te, Franco ise 1975’te öldüğünden, sanatçı bu taleplerinin yerine getirilip getirilmediğine şâhit olamaz.

Franco’nun ölümünün ardından, 1978’de, İspanya’da demokratik parlamenter monarşi kurulur ve yeni bir anayasa kabul edilir. Artık Guernica vatanına dönebilecektir. Fakat en büyük hazînelerinden birini kaybetmek istemeyen MoMA, parlamenter monarşinin, Picasso’nun vasiyetinde bahsi geçen cumhuriyeti tam olarak temsil etmediğini öne sürer. Büyük baskılarla karşılaşan müze, 1981’de tabloyu İspanya’ya iade etmek zorunda kalır.

1970’ler boyunca tablo hem Franco dönemi İspanyol milliyetçilerinin, hem de Bask milliyetçilerinin simgesi olur.

Guernica ilk olarak İspanya’da Prado’nun ek binası olan El Casón del Buen Retiro’da sergilenir. Tablo kurşungeçirmez bir camın ardında ve makineli tüfekli korumalar eşliğinde korunur. Varın, siz düşünün Guernica’nın ne denli kıymetli olduğunu!

(Devam edecek…)