SALGINDAN sağlıklı şekilde
korunabilmek ve kurtulabilmek için çeşitli tedbirler sıralanıyor aylardır.
Denenmedik
tedbir, içilmedik vitamin, yapılmadık formül kalmadı.
En
başta yer alan öneri, bağışıklık sistemini güçlü tutmak üzerine kurulu…
Deniliyor
ki, iyi uyku, dengeli beslenme, elektronik eşyanın bulunmadığı bir ortamda
dinlenme, yeterince su içme önemliymiş.
Onu
bunu boşverin de, şu yaz-kış saati uygulaması kaldırılmadan evvel düşünüyordum
ki, “Sabah namazına kalkmak zor olmayacağı gibi, gün, seherin yelini solumakla
daha bereketli olacak, ülkemiz nimete doyacak”…
Fakat
hiç düşündüğüm gibi olmadı!
Neden
mi?
Olağanda
bütün dünyanın uyuyup da bizim kalkmış olduğumuz o sabah namazı vaktinde uyanıp
işe gitmeye hazırlandık, hattâ işe başladık fakat akşam ezanı vaktinden önce
mesaimiz hiç bitmedi.
Allah’ın
kulları arasına yerleştirdiği sadece bir hukuk var hâlbuki; o da “kul hakkı”!
Hakkı
sadece bir kuldur, ancak her kulun hakkı vardır.
Ne
lâtife ama!
Düşünsenize,
Türkiye her Aralık ayında asgarî ücretin belirlenmesi hakkında hop oturup hop
kalkıyor.
İşveren
ile işçinin arasındaki denge gözetilmeye çalışılıyormuş…
Diyanet
İşleri Başkanlığı her Ramazan ayından evvel bir kişilik fitre ücreti mukabilini
belirlemiyor mu? Belirliyor. Bu yılki ne kadardı meselâ? Bir kişi için 27 lira…
Üç
çocuğu sözde teşvik eden ancak bunun için hiçbir maddî ve mânevî bir uygulamaya
imza atmayan devletimiz sırf bu hesaptan hareketle kısaca anne-baba-üç çocuk
düzeniyle 27 liradan bir hesap çıkarsın bakalım…
27x5x30,
eşittir 4050 (yazıyla “dört bin elli”) lira. Bakınız, fitre yalnızca doymak
üzerine hesaplanıyor ve günlük. Yani iki öğün, toplam 27 lira… Bunun elektrik,
su, ısınma, barınma ve bugünlerde uzaktan eğitimle birlikte önemi daha da
kavranan internet masrafı da var. Sağlık, eğitim hadi büsbütün devletten olsun,
giyim gibi kalemleri ise yazmadım bile…
Ya
Diyanet İşleri Başkanlığı yanlış bir hesap yapıyor, ya TÜİK, ya Aile Çalışma ve
Sosyal Hizmetler Bakanlığı, ya İşveren Konfederasyonu ya da işçi sendikaları…
Üç
çocuk isteyen devlet, işverenlerle dengeyi tutturması için işverene evvelâ
işçisinin bağışıklık sistemini sömürmemeyeği bir düzen oturtması şartını koşsun!
Hele bu yerine gelsin, asgarî ücretli adam 4 bin 50 lira da istemez…
Zira
bilir ki, bu ülkede işçi hakkı, insan hakkı, kadın hakkı, çocuk hakkı,
vatandaşlık hakkı, yaşam hakkı ve bilumum hakkın sığdığı evrensel küme olan kul
hakkı hayatta!
Kul
hakkı ölmüşse, buyurun adâletin cenâze namazına!