Saldırıların fay hatları

Türkiye, kendi coğrafyasında İslâm’ın en iyi yaşandığı ülkelerden biridir. İnançsızlar veya İslâm düşmanları her zayıf noktada Müslümanlara saldıracaklardır. Depremin etkilerini yaşadığımız şu aşamada saldırıların temelindeki ilk neden budur.

İNSANOĞLU hayata imtihan için gönderilmiştir. Bu, İslâm inancına göre böyledir. Bu durum, sorumluluğu da beraberinde getirmiştir. İslâm’ın ve imanın şartlarını yapmakla mükelleftir buna inanan kişiler. Bir de buna inanmayanlar vardır. İnanmayanlar, insanlığın Yüce Bir Yaratıcı tarafından yaratılmadığını ve sebepleri bir netice olarak kabul ettiklerinden Allah’a (cc) şirk koşarlar.

Bu dünyadaki olaylara bakıldığında, olayların hemen hemen büyük çoğunluğunda sebep ile yaratılma birlikte tezahür eder. İmtihan sırrı da budur zaten. İnsanoğlu neticeyi sebeplerden mi bilecek, yoksa Yüce Bir Yaratıcıdan mı?

Sebeplerden bilirseniz, yukarıda bahsettiğimiz sorumluluklardan “aklı sıra” kurtulmuş olursunuz. Yüce Bir Yaratıcıdan bilirseniz, bu kez de sorumlulukları yerine getirmeniz gerekir. Böyle bir imtihan dünyasında insanlık doğal olarak en kaba tabirle keskin fay hatlarıyla ikiye ayrılmış durumdadır.

Müslüman birinin yapması gereken ise sebeplerle birlikte neticeleri Allah’tan (cc) bilip sebeplere ilâhlık vermemeleridir. Ancak Allah (cc), genelde sonucu insanların sebeplere müracaat etmeleri gibi fiilî bir dua neticesinde yarattığı için, gerek inananların, gerekse inanmayanların aynı sebeplerin kapısını çalmaları zorunludur.

İnançsız insanlar bu nedenle sebeplerin neticede etkin rol oynadığını düşündüklerinden, Allah (cc) hakkında şirk içerisindedirler. Bilimsel çalışmalara bakıldığında her makroskobik bir olayın arkasında mutlaka bir sebep görmek mümkündür. Bu sebeplerin neticeler hakkında gerçek tesiri olup olmadığını ayırt etmek ise imtihan sırrıdır.

Günümüz dünyasında Büyük Patlama Teorisi, Evrim Teorisi ve benzer durumların hepsi teori olurken Yüce Bir Yaradan’a sırt çevirmenin de gerekçesi olabilmiştir. Bu yanlış gerekçe o derece fazladır ki, kütüphaneler, ciltler dolusu “Evrim Teorisi” kitaplarıyla doludur.

Böyle inançsızlığın gerekçesi olan Evrim Teorisi ve inanç ilkelerini esas alan keskin hatlar insanlığı sarmıştır. Esasta bu iki temel görüş dünyaya hâkimdir. İnancı esas alan bir görüş “sebepleri” kabul edip fiilî duayı yaparak “neticeyi” Allah’a (cc) bırakmakla yükümlüyken, inançsızlık bilimsel verileri temel alır. Her şeyi buna göre açıklamak gibi bir durumun içerisine böylece girmiştir.

Her iki sistemde de ciddî hatalar vardır. “İnançlıyım” diyen insanlara bakıldığında inandıklarının gereklerini yerine ne derece getirdikleri ortadadır. İnançsız insanlar kendilerini “ateist” olarak tanımlarken, bunların cenazelerini Müslümanların kaldırdığı karmaşık bir sistemle karşı karşıyayız.

Büyük Patlama (Big Bang Teorisi), evrenin oluşumunu anlamak ve açıklamak için bilimsel geliştirilen tekniklerden biridir. Evren öncesine dair soru sormak, yorum yapmak ve anlamak için gerekli görüş ise “bilim dışıdır”. Çünkü öncesine dair maddî veriler yoktur. Bunun üzerine bir de evrim konusu inançsızlığın temellerini oluşturduğunda, günümüz insanının fay hatları açıkça ortaya çıkıyor. Böyle bir durumun neler yapabileceğine dair başlıkları sembol ve metaforlar üzerinden Fransız metafizikçi yazar René Guénon güzel bir şekilde açıklamıştır. Bu kadar aşikâr bir fay hattı deccalizmi doğurmuştur.

Netice olarak inançlı insanlara karşı inançsız veya şeytana inananlar tarafından yapılan saldırıların temelinde bu fikir dünyası yatmaktadır. Müslümanlar inançsız insanları rahatsız etmektedir. Müslüman insanın varlığından bile rahatsız olan büyük bir kitle vardır. Bunlar her defasında ve her fırsatta olanca güçleriyle saldıracaklardır. Şimdi de bu nedenle saldırmaktadırlar.

Deprem olmuş, birileri enkaz altında kalmış, hiç umurlarında değildir ve asla olmayacaktır. İslâm ve Müslüman düşmanı Fransa’da yayımlanan haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo’nun “Tanklara bile gerek kalmadı” ifadesi tam da bunu yansıtmaktadır. İçeride saldıranların da bundan farkı yoktur. Çünkü aynı fikir kütlesi içerisinde hareket ediyorlar.

Müslüman ise bu pencereden bakıldığında üç şeye dikkat etmelidir: Birincisi, inançsızların her defasında ve her fırsatta Müslümanlara saldıracaklarını aklından çıkarmayacak! Buna 15 Temmuz da güzel bir örnektir. 15 Temmuz asla sadece bir darbe girişimi değildi. Müslüman Türk milletini bu Anadolu topraklarından 1071 öncesi topraklara geri gönderme girişimiydi. Bu plân 1939 yılında başlamıştı. Bazıları hâlâ 15 Temmuz’un sadece bir darbe girişimi olduğunu sanıyor. Bu çok büyük bir yanılgıdır. Maalesef bu yanılgı milletin desteğini azaltmıştır. Çünkü 15 Temmuz gecesi bu hain saldırıya direnen halk, Murat, Serçe, Renault gibi otomobillere sahip gariban halkken, 16 Temmuz sabahı Mercedes, BMW, Audi gibi otomobil sahipleri halkın önüne geçti ve itibar gördüler. Depremde yıkılan binaları yapanların Murat, Serçe, Renault sahipleri mi, yoksa Mercedes, BMW, Audi sahipleri mi olduklarına şahit olacağız eğer soruşturmalar sonuna kadar giderse.

İkinci durum ise, Müslüman bir insanın fiilî dua olarak nitelenen bilimsel çalışmalara olanca gücüyle çalışıp neticeyi Allah’tan (cc) beklemesidir. Hiçbir bilimsel gerekçeyi atlamaması zorunludur. Bir bina yaparken bütün kurallara uyması zorunludur. Ama bilimsel sebeplere ve kurallara uyarak inşâ ettikleri binaların devamı için de ellerinden geleni yapması gerekiyor.

Üçüncü durum -ki Müslümanların çok büyük yanılgıları arasındadır- şudur: Aziz ve gariban halk her defasında müspet hükümetleri desteklemesine karşın, özellikle kamu ve ekonomi çevresinde fikir ayrılığındakilerle yürümektedir. Bu hükümetlerin o ekonomik çevrenin gönlünü kazanmak veya onlarla bir yer edinmek için şirin görünmeleri ise pahalıya mâl olmaktadır. Belki kulları inandırabilirsiniz ama hatanın da bedeli büyük olur.

Türkiye, kendi coğrafyasında İslâm’ın en iyi yaşandığı ülkelerden biridir. İnançsızlar veya İslâm düşmanları her zayıf noktada Müslümanlara saldıracaklardır. Depremin etkilerini yaşadığımız şu aşamada saldırıların temelindeki ilk neden budur.