İNSAN, şimdilik bilinen
evrendeki en donanımlı varlık ve canlıdır. En gelişmiş sistemler de yine
insanda mevcuttur. Buna en iyi örneklerden biri olarak insan beyni verilebilir.
İnsan beyni diğer canlılara göre oldukça fazla enerji tüketmesi nedeniyle dikkat
çekici bir noktada duruyor.
Çok
sayıdaki karmaşık sayısal ve sosyal olayı birlikte değerlendirip üzerinde
yorumlar ve geleceğe dair plânlar yapabilen en stratejik organlardan biri beyindir.
Şimdilik yapay zekâ teknolojisi bile bu kapasiteye erişebilmiş değildir.
İnsanın
dış ve iç duyu organlarının da birer sensör görevi gördüklerini düşünmek yanlış
olmaz. Zira dış duyu organlarının bilgileri toplamada yetersiz kaldığı noktada
teknolojik cihazlar devreye girerler. Ve teknolojik cihazların geniş alanda
verileri toplama özelliği asırlardır insanların kullanım alanı içerisindedir.
İnsanın
dış duyu organlarının sınırlarını aşıp teknolojik cihazlar ile bilgi toplaması
mümkünken, iç duyu organlarına dair bilgi toplama süreci sınırsızdır. Bu
sınırsız bilgi toplama işi o kadar kolay değildir. Akıl, kalp, ruh, vicdan ve
lâtife gibi iç duyu organları maddî ölçülerle sınırlandırılamayacak kadar geniş
yelpazede yer alır.
Ortamdaki
olayları ve değişiklikleri tespit edip bilgileri beyne, akla ve kalbe gönderme
işine sensör olarak bakılabilir. Dış duyuların yetersiz olduğu yerlerde
teknoloji devreye girerken, iç duyuların yetersizliğini gidermek için kitap
okumak, tecrübe, mânâ derinliği, tarihsel süreçteki olayların akademik
analizleri gibi çok çeşitli olaylara ihtiyaç duyulur.
Günümüzde
uzmanlık alanları birer ihtiyaç hâline geldiğinden, gerek dış, gerekse iç
duyuların maksimalist düzeyde bilgi toplaması ve analizi çok önemli referans
noktalarından biridir. Bu durum özellikle bilgilerin doğru analizinde şiddetli
bir şekilde ihtiyaç hâline gelmiştir.
Akıl,
vicdan, bilim ve teknoloji günümüzdeki sorunların tespit ve çözümünde cihaz,
modül ve makine gibi önemli işlevler üstlenmektedir. Böyle bilgilerin daha çok
sağlık, savunma, savaş, strateji ve istihbarat alanlarında olduğu görülebilir.
Savaşta
en önemli stratejilerden biri doğru istihbarattır. İstihbaratın en önemli
noktası ise doğru bilgidir. Bilginin doğruluğu ise güvenilir ve katıksız olanındadır.
Özellikle ülke güvenliğini tehdit eden konularda bu bilgilere erişmenin en
önemli noktalarından biri, duyu organlarının sınırlarını zorlayan akademik
çalışmalar ve istihbarî yolla elde edilenlerdir.
Akademik
çalışmalarda ülke güvenliğini tehdit eden bilgilerin makbul olanı, başta
doktora çalışmalarından elde edilen güvenilir bilgilerdir. Bu uğurda
çalışmaların Türkiye’de çok önem arz ettiği unutulmamalıdır.
Türkiye,
maya, doku ve hassasiyeti gereği, olaylar olmadan önce çözüm üretmekte sabır
göstermektedir. Bu durum anlam olarak iyi görünürken, istenmedik sonuçların
ortaya çıkması için kötü niyetli olanların suiistimaline zemin oluşturmaktadır.
Türkiye’nin
fikir, düşünce ve bilimsel tefekkür noktasında duyular, hisler ve heveslerin
olayları gerçekleşmeden önce fark edip çözebilmesine fırsat veren durumları
vardır. Batı’da böyle bir durum yokken bile Türkiye’nin var olan böyle
durumları kullanmaması ilginçtir.
Türkiye’nin,
aziz milletin akademik olarak formel boyutlarla güçlendirilmiş, canlandırılmış
ve diri olan duyu gücünün herhangi bir impulsif etkenle uyarılarak marifet, fehim
ve bağımsız bilgi hâline gelmesi tecrübesi manidardır. Böyle bir bilginin idrak
olarak güç şeklinde ortaya çıkması, Batı’dan çok farklı olarak büyük bir
değerdir.
Bu
değerin akademik, eğitim ve stratejik açıdan ortaya konulan ortama zemin teşkil
etmesi meşru olarak desteklenmeli ve sosyal projelerin bu açıdan öne çıkarılması
zorunlu olmalıdır. Çünkü Türkiye, saldırılara sürekli maruz kalan ve giderek bu
durumla karşılaşacak olan ülkelerin başında gelmektedir.
Alternatif
bir medeniyet anlayışı olarak insanı merkeze alan her düşünce, Batı ve
yandaşları tarafından şiddet, nefret ve kinle saldırıya uğrayacaktır. Bunun
temelinde yatan en büyük nedense, zihin yapılarında yer işgal eden fikir
dünyasıdır. Saldırıların en büyük nedenlerinden biri olarak doku, maya ve zihin
dünyalarının farklı olduğunu ve de Batı ile dâhildeki Batı yandaşlarının sadece
belli şeylerden değil, topyekûn nefretle canhıraş saldırmak istemesinden ileri
gelmektedir.
Böyle
bir saldırının püskürtülmesi, eyleme geçmeden çok önce çözülmesi zorunlu bir
sorundur. Bundan böyle olaylar olduktan sonra kolay çözüm üretmenin sonucu nereye
götüreceğini kestirmek güç olacaktır. Çünkü metal yorgunluğu yaşayanları eritip
yeniden çelikleştirmeyi millet göze almış durumdadır. Doyum noktasına ulaşan
metallerin de milletin temeline inmesi güç görünüyor.
Geçen
her zamanın aleyhte olacağını ve her dem saldırıların kaynağının temelde yatan
nedenler olduğunu görüp makro ve mikro ölçekte nokta atışı savunma ve püskürtme
operasyonu gerekmektedir. Böyle bir mücadelenin fikir odaklı olup sosyal medya,
eğitim, gençlik ve geleceğin korunması ile taçlandırılması elzemdir.