Şairin istiklâl rüyâsı

Akif, uyanıkken iki uzun rüya/şehir görmüştür: Çanakkale ve Bursa. İkisi için de hatırladıklarını kaleme almıştır: “Çanakkale Şehitlerine” ve “Bülbül”. Uyanıkken gördüğü bu rüyalar üzere o kadar çok ağlamıştır ki ağlamaktan bayılıp uykuya dalmıştır. Uykudayken gördüğü rüya içinse “Allah kimseye bir daha bu rüyayı hatırlama imtihanı vermesin” demiştir.

İNSAN, rüyadan arta kalana “hayat” der, hayatın ahiretine ise “rüya”. Kur’an, rüya evini (uykuyu) ölüm hali diye betimler. Dolayısıyla şiir, uyanıkken rüya görme halidir.

Vahyin rüya yolu ile gelmesi de şiir ile benzer bir etki bırakmasındandır. Ancak vahiy insanı uyarır: Vahiy şiir değildir! Şiir arayışta bırakır, vahiy ise ulaştırır, “hidayete erdirir”.

Aşkın vuslat olunca sonlandığı tecrübesi, şiiri “arayış” ile özdeşleştirir. Bu nedenle şiir, vahiy ile uzlaşmak yerine, onun “benzer”ini inşa etmeye insanı cesaretlendirir. Vahiy, profesyonel bir hırsızın orijinal tablo yerine benzerini (müteşabih) koyma çabası gibi, şiirin maksadını aşan (belki de maksadı aşan şairdir ama kendini şiir içinde gizlemiştir) cesaretine dikkat çeker: “Benzerine yöneldiler.”

Şiir ile vahyin benzerlikleri (bazen ikiz gibi dururlar) “karşıtlık” veya “aynılık” üzerinden tartışmaya açıldığında, sonu gelmeyecek (sonlandırılmak istenmeyen) bir eş zamanlı “arayış” başlar: Sanat ve Allah.

İnsan, özü itibari ile arayışta değildir. İnsan bularak başlar, ancak zamanla yitirir. Her insan bir yitik çocuktur elleri boşlukta gezen. Dua, ellerin dokunulması istemiyle Sonsuz Güce uzanması, şiir ise ele yakılan ağıttır. İnsan muhtaçtır ve şiir, ihtiyaçtan duyulan inlemedir.

Şiirin uyanıkken rüya görme haline insanın duyduğu ihtiyaç ise, yeryüzünde varoluş sancısının duyduğu ihtiyaç kadar “içten”dir. O zaman şu iddia gerçekçidir: Uyanıkken herkes rüya görür, ancak rüyayı hatırlayana “şair” denir.

Şiirin yorumu ile rüyanın yorumu aynı kadere sahiptir: “Yorumladıkça eksilir.” Rüyanın Yusuf’u gibi şiirlerin de Yusuf’u vardır belki. Ancak kaç şiir yorumcusu rüyasında on bir yıldızı ve güneşi görmüş olabilir ki? Kaç şiir yorumcusu Züleyha’nın teklifine “Bana zindan daha hayırlıdır” diyebilmiştir?

Şiiri Züleyha’nın kapı sürgüsü bilen, şiiri “şuh” rüyalar diye tanımlayan ezici (ruhunu ezici) çoğunluğu oluşturan şairlerin diyarında, “İlahî! Bana rüyaların yorumunu öğret” diye ağlarken rüya gören kaç insanı hatırlarız?

“Sana rüyadan sorarlar” ayeti ahiret sorusudur. “Ahiret dünyadan hayırlıdır” cevabı, şiire haddini bildiren sınırdır. Haddini bildirmek derken, şiirin, isyanın aynası olması için kırbaçlanması değildir bu, vahiy ile aynılığını ileri sürmemesi içindir.

Siz hiç uykudayken bir daha uyanmaması için değil, rüya görmemesi için suikasta uğrayan bir elçi, bir medeniyet elçisi, bir şehir gördünüz mü? Peki, elçinin yerine üstüne örtü çekip “O yaşasın, ben ‘bir hiç’im!” diyen bir kahraman gördünüz mü? Ben görmedim, ancak görenlerden dinledim. O şehir Çanakkale, elçinin yerine rüyasıyla yatan kahraman da Mehmet Akif Ersoy’dur.

Mehmet Akif Ersoy bir “mümin”… Uyanıkken gördüğü rüya ile uyurken gördüğü rüya arasındaki benzerlikten savrulmayacak kadar Kur’an terbiyesi almış bir mümin. Ancak müminler arasında rüyayı hatırlamak noktasında müthiş bir zekâya ve anlatırken mahcubiyete sığınan ruhuyla mütevazı bir ahlaka sahip öncü müminlerdendir o.

Mehmet Akif Ersoy, uyanıkken iki uzun rüya/şehir görmüştür: Çanakkale ve Bursa. İkisi için de hatırladıklarını kaleme almıştır: “Çanakkale Şehitlerine” ve “Bülbül”. Uyanıkken gördüğü bu rüyalar üzere o kadar çok ağlamıştır ki ağlamaktan bayılıp uykuya dalmıştır. Uykudayken gördüğü rüya içinse “Allah kimseye bir daha bu rüyayı hatırlama imtihanı vermesin” demiştir. Bu rüya, “İstiklâl” rüyasıdır ve hatırladığı kadarı, bir imparatorluğun mirası, bir ulusun millî marşı olmuştur.

Allah kaç kuluna uyanıkken her daim rüya görme ihsanında bulunmuştur ki? Mehmet Akif Ersoy, bu ihsana karşı şükrünü yine şiirle ödemeye gayret etmiştir.

İstiklâl Marşı özgürlük kuşumuzdur. Bu kuşun iki kanadı vardır: Biri “Bülbül”, diğeri de “Çanakkale Şehitlerine” şiirleridir. Biri kuruluş şehrine, diğeri kurtuluş şehrine rüyadır. Uyanıkken görülen iki rüyanın dayanılmaz acısı ile pişense, hayatın ahireti rüyada, yani uyku/ölüm halinde görülen rüyadan hatırlanandır.

İstiklâl Marşı’nı söylemek, bir rüya görmektir. Rüya yoluyla gelen mesajı görmemekse kalpleri mühürlenmişlerin talihsizliğidir. Artık uyanıkken rüya göremeyen bir ulus, sadece şiiri değil, arayışını da kaybetmiş demektir. Mehmet Akif’i her okuduğumda beni bir uyku tutar, gözyaşlarımı ise hiç kimse…