İNSAN, rüyadan arta kalana “hayat” der, hayatın ahiretine
ise “rüya”. Kur’an, rüya evini (uykuyu) ölüm hali diye betimler. Dolayısıyla şiir, uyanıkken rüya görme halidir.
Vahyin rüya yolu ile gelmesi de şiir ile benzer bir
etki bırakmasındandır. Ancak vahiy insanı uyarır: Vahiy şiir değildir! Şiir
arayışta bırakır, vahiy ise ulaştırır, “hidayete erdirir”.
Aşkın vuslat olunca sonlandığı tecrübesi, şiiri
“arayış” ile özdeşleştirir. Bu nedenle şiir, vahiy ile uzlaşmak yerine, onun
“benzer”ini inşa etmeye insanı cesaretlendirir. Vahiy, profesyonel bir hırsızın
orijinal tablo yerine benzerini (müteşabih) koyma çabası gibi, şiirin maksadını
aşan (belki de maksadı aşan şairdir ama kendini şiir içinde gizlemiştir) cesaretine
dikkat çeker: “Benzerine yöneldiler.”
Şiir ile vahyin benzerlikleri (bazen ikiz gibi
dururlar) “karşıtlık” veya “aynılık” üzerinden tartışmaya açıldığında, sonu
gelmeyecek (sonlandırılmak istenmeyen) bir eş zamanlı “arayış” başlar: Sanat ve Allah.
İnsan, özü itibari ile arayışta değildir. İnsan
bularak başlar, ancak zamanla yitirir. Her insan bir yitik çocuktur elleri
boşlukta gezen. Dua, ellerin dokunulması istemiyle Sonsuz Güce uzanması, şiir
ise ele yakılan ağıttır. İnsan muhtaçtır ve şiir, ihtiyaçtan duyulan inlemedir.
Şiirin uyanıkken rüya görme haline insanın duyduğu
ihtiyaç ise, yeryüzünde varoluş sancısının duyduğu ihtiyaç kadar “içten”dir. O
zaman şu iddia gerçekçidir: Uyanıkken herkes rüya görür, ancak rüyayı
hatırlayana “şair” denir.
Şiirin yorumu ile rüyanın yorumu aynı kadere sahiptir:
“Yorumladıkça eksilir.” Rüyanın Yusuf’u gibi şiirlerin de Yusuf’u vardır belki.
Ancak kaç şiir yorumcusu rüyasında on bir yıldızı ve güneşi görmüş olabilir ki?
Kaç şiir yorumcusu Züleyha’nın teklifine “Bana zindan daha hayırlıdır”
diyebilmiştir?
Şiiri Züleyha’nın kapı sürgüsü bilen, şiiri “şuh”
rüyalar diye tanımlayan ezici (ruhunu ezici) çoğunluğu oluşturan şairlerin
diyarında, “İlahî! Bana rüyaların yorumunu öğret” diye ağlarken rüya gören kaç
insanı hatırlarız?
“Sana rüyadan sorarlar” ayeti ahiret sorusudur.
“Ahiret dünyadan hayırlıdır” cevabı, şiire haddini bildiren sınırdır. Haddini
bildirmek derken, şiirin, isyanın aynası olması için kırbaçlanması değildir bu,
vahiy ile aynılığını ileri sürmemesi içindir.
Siz hiç uykudayken bir daha uyanmaması için değil,
rüya görmemesi için suikasta uğrayan bir elçi, bir medeniyet elçisi, bir şehir
gördünüz mü? Peki, elçinin yerine üstüne örtü çekip “O yaşasın, ben ‘bir hiç’im!”
diyen bir kahraman gördünüz mü? Ben görmedim, ancak görenlerden dinledim. O şehir
Çanakkale, elçinin yerine rüyasıyla yatan kahraman da Mehmet Akif Ersoy’dur.
Mehmet Akif Ersoy bir “mümin”… Uyanıkken gördüğü rüya
ile uyurken gördüğü rüya arasındaki benzerlikten savrulmayacak kadar Kur’an
terbiyesi almış bir mümin. Ancak müminler arasında rüyayı hatırlamak noktasında
müthiş bir zekâya ve anlatırken mahcubiyete sığınan ruhuyla mütevazı bir ahlaka
sahip öncü müminlerdendir o.
Mehmet Akif Ersoy, uyanıkken iki uzun rüya/şehir
görmüştür: Çanakkale ve Bursa. İkisi için de hatırladıklarını kaleme almıştır: “Çanakkale
Şehitlerine” ve “Bülbül”. Uyanıkken gördüğü bu rüyalar üzere o kadar çok
ağlamıştır ki ağlamaktan bayılıp uykuya dalmıştır. Uykudayken gördüğü rüya içinse
“Allah kimseye bir daha bu rüyayı hatırlama imtihanı vermesin” demiştir. Bu
rüya, “İstiklâl” rüyasıdır ve hatırladığı kadarı, bir imparatorluğun mirası,
bir ulusun millî marşı olmuştur.
Allah kaç kuluna uyanıkken her daim rüya görme
ihsanında bulunmuştur ki? Mehmet Akif Ersoy, bu ihsana karşı şükrünü yine
şiirle ödemeye gayret etmiştir.
İstiklâl Marşı özgürlük kuşumuzdur. Bu kuşun iki
kanadı vardır: Biri “Bülbül”, diğeri de “Çanakkale Şehitlerine” şiirleridir.
Biri kuruluş şehrine, diğeri kurtuluş şehrine rüyadır. Uyanıkken görülen iki rüyanın
dayanılmaz acısı ile pişense, hayatın ahireti rüyada, yani uyku/ölüm halinde
görülen rüyadan hatırlanandır.
İstiklâl Marşı’nı söylemek, bir rüya görmektir. Rüya
yoluyla gelen mesajı görmemekse kalpleri mühürlenmişlerin talihsizliğidir. Artık
uyanıkken rüya göremeyen bir ulus, sadece şiiri değil, arayışını da kaybetmiş
demektir. Mehmet Akif’i her okuduğumda beni bir uyku tutar, gözyaşlarımı ise
hiç kimse…