Şair-yayıncı Âdem Karafilik: On parmağında yirmi marifet olan adam

Âdem, daha on yedi yaşındayken Türkiye Yazarlar Birliği’ne kapağı atar; başta D. Mehmet Doğan olmak üzere yönetim kadrosuna ve misafirlerine buram buram tavşankanı çayları getirip götürürken aslında mısra mısra, dize dize, şiir şiir, kitap kitap edebiyat tevarüs etmektedir. Onun eğitim aldığı asıl Edebiyat Fakültesi tam da burası yani Yazarlar Birliği Genel Merkezi’dir.

ONUN yaptıklarını Çorumlu yapmaz, yapamaz. Şaka demiyorum, sahiden bak! “Pentatlon” diye bir dal vardır olimpik sporlarda, bilmem hatırlar mısınız?

Malûm, Olimpiyatlarda yüz metre, yüz on metre engelli, dört yüz, bin beş yüz, beş bin ve on bin metre, maraton (kırk iki küsur kilometre) yarışları vardır. Sonra gülle atma, uzun atlama, üç adım atlama, yüksek atlama, sırıkla yüksek atlama vesaire… Bunlar olağan dallar; bir de pentatlon vardır. “Penta” beş, “atlon” ise yarışma demekmiş Yunancada. Oradan geliyormuş. Özetle, beş ayrı dalda birden yarışılması demek. Hem koşuda, hem atıcılıkta, hem uzun atlamada, hem yüzmede, hem eskrimde yarışacak ve öyle birinci olacaksın. Beşi birden, beşi bir yerde... İnanılmaz zor bir yarışma türü…

İşte tam bir pentatloncudur bizim Âdem Karafilik!

Öncelikle şairdir o. İyi bir şair hem de… Üç kitaplı bir şairdir üstelik… Ve aynı zamanda bir edebiyat eğitmenidir. Senelerdir gençlere şiir deneyimlerini paylaşmakta, yeni şairlerin sahne almalarına, dizeler biriktirmelerine zemin hazırlamaktadır. Şâhidim buna.

Yayıncıdır sonra. Yayınevi sahibidir. Birçok genç yeteneğin eserlerini gün ışığına çıkartır. Sonra çeyrek asırlık bir kişisel gelişimcidir. On küsur kitabı vardır bu konuda. Birçok bakan, milletvekili, belediye başkanına hitabet, güzel konuşma, vücût dili, motivasyon, iletişim, hızlı okuma, öğrenmeyi öğrenme dersleri vermiştir. Vermeye de devam etmektedir. Dördüncüsü; o bir hızlı oku’t’ma uzmanıdır. Şehir şehir, kurum kurum, grup grup hızlı okuma ve okutma seansları yapmakta, dersler vermekte, gözleri ve gönülleri hızlandırmaktadır. Ve beşincisi, -pek bilinmez- siyah kuşak sahibi bir karatecidir Âdem Karafilik. Eski ve iyi bir sporcudur.

Beş dalda da başarılı, tam bir pentatloncudur Âdem’imiz. Onun yaptıklarını Çorumlu yapmaz. “Şaka yapmıyorum” demiştim. Anlatayım efendim…

Çorumlu İsmet Ağa’nın üç oğlu, bir kızı doğar. Anadolu ağası ne koyacak oğullarına? Veysel, Osman, Âdem… Kızı da Mahi’sidir onun... Kırıklıdır İsmet Ağa’nın çocukları her ne kadar Çorumlu olsalar da... Çiftçilikten işçiliğe terfi eder ağamız; Kırıkkale, -nâmı diğer Gırıkgale- MKE’de işçi olur. Çocuklar da yarı Çorumlu, yarı Gırıkgaleli büyürler. Gırık ile gale birleşir; önce kasaba, sonra belediye, sonra ilçe, sonra da vilâyet olur otuzar haneli iki köy. Bütün bunlar kırk yılda gerçekleşir.

Ahmet Arıca, Mesut Uçakan, Hüseyin Su, Ahmet Tezcan ve Necip Tosun’un bulunduğu sohbet ortamlarında serpilir onun kalemi Kırıkkale’de. Edebiyat kadar siyaseti, fikir kadar felsefeyi, idealizm kadar hayatı da öğrenir bir bir, dergi dergi, kitap kitap, toplantı toplantı, konferans konferans. Mekteptir Kırıkkale bu anlamda ona. Neşet Ertaş’ın sokak düğünlerinde türküler çığırdığı bir irfan mektebi hem de…

Âdem de şanslıdır kardeşleri gibi; hem köyü bilir, hem işçi evini tadar, hem kasabalıdır, hem vilâyetli. Hattâ ve hattâ başkentlidir Âdem. Başkentlilik önemlidir. Neden mi? 874 rakımlı tepeden bakmayı öğretir bakmasını bilene. Zira bozkırın ortasından, Angara’dan yönetilmektedir son bir asırdır Türkiye’miz. Üniversiteyi Ankara’da, başkentte talim, terennüm ve temellük eder Âdem. Tam da bu işte, temellük eder! Yani mülkü hâline getirir. Mülkleştirir kendine.


Ha, şairdir ama her yüz şairin doksanı, her iki yüz yazarın yüz yetmişi gibi, Âdem de edebiyat tahsili yapmamıştır. Alaylıdır yani… Bu satırların yazarı gibi, -ne bu satırların yazarı, hemen hemen tüm yazarlar gibi- ona da zarfı, edatı, tümleci sorsanız sınıfı geçmekte zorlanabilir. Ama Âdem Karafilik, iyi şairdir. Medeniyet Üniversitesi Edebiyat Bölümü profesörlerinden Muharrem Dayanç kardeşimin diliyle cevaplayayım durumu: “Siz edebiyatı yapıyorsunuz, biz edebiyat memurları da okutuyoruz.”

İşte Âdem Karafilik, edebiyatı yapanlardan birisidir!

Âdem, daha on yedi yaşındayken Türkiye Yazarlar Birliği’ne kapağı atar; başta D. Mehmet Doğan olmak üzere yönetim kadrosuna ve misafirlerine buram buram tavşankanı çayları getirip götürürken aslında mısra mısra, dize dize, şiir şiir, kitap kitap edebiyat tevarüs etmektedir. Onun eğitim aldığı asıl Edebiyat Fakültesi tam da burası yani Yazarlar Birliği Genel Merkezi’dir. 

Kırk yıldır bir üniversitedir Âdem için Yazarlar Birliği. Kâh yönetimlerinde yer alır, kâh denetim kurullarında. Hep iç içedir. Hep diz dizedir. Hep dize dizedir.

Buz ve Lodoslu gecelerde Sessiz ve Sensiz kalmış, nice Eylül Kefaretleri ödemiş bir güzel âdemdir kardeşimiz. Veysel ağabeyinin arkadaşıydım ben onun. Üniversiteden arkadaşı, sonra da aile dostuydum. Asıl ağabeyinin arkadaşıyım ben yani.

Ben Âdem’i, 12 Eylül 1990 günü tanıdım, sevdim. Nikâh şâhidiydim de oradan biliyorum.

(Parantez dışı bir bilgi size: Hayatım boyunca nikâh şâhitliğini üstlendiğim yirmi kişiden on altısı boşandı. Geçenlerde Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde Âdem Karafilik Edebiyat Söyleşisi’ni yönetirken, bu bilgiyi verince ben, gençler sormadan edemediler: ‘Âdem hocam, siz de o on altının içinde misiniz yoksa?’ Âdem de kurnazca bir cevap verdi: ‘İkinci evliliğimin nikâhında Fahri ağabeye haber vermedim.’ Kahkahanın bini bir para tabiî.)

Ha unutmadan, Sofya’da yaşayan büyük oğlu mühendis Furkan da iyi dostumdur. Sık sık görüşürüz. Delikanlıdır, yiğittir, çözümcüdür. Bir Türk filminden çıkıp gelmiş, Serdar Gökhan-Kenan İmirzalıoğlu karışımı fiziğiyle yakışıklı bir Anadolu delikanlısıdır.

Âdem ile çok yolculuk yaptık biz. Çok edebiyat etkinliklerine katıldık birlikte. Çankırı’dan Edirne’ye, Bolu’dan Ankara’ya, İstanbul’dan Sofya’ya, Filibe’den Adapazarı’na, Malatya’ya… Sahne adamıdır. Kelâmı kadar vücût dilini de iyi konuşturmada ustadır.

Ne zaman Âdem’i görsem Yıldıray Çınar düşer aklıma. “Bölemedim felek ile gozumu anam gozumuuu” yahut “Çarşambayı sel aldıııııııııı/ Bir yaaaaar sevdiiiiim el aaaaldıııı” diyen, gevrek sesi, gaytan bıyıkları, garayağız görünümüyle türküler okuyan Yıldıray Çınar’ı hatırlarım nedense. Ne çok andırır fizik olarak Âdemciğim Yıldıray Çınar’ı. “Sesi de mi?” derseniz, Âdem’in türkü söylediğini görmedim hiç. Belki de iyi türkü söylüyordur. Ama şaşkınlık ânında her Angaralı gibi onun da cümleye “La” ile başladığına çok şâhit oldum.   

Dostluğu ömre bedeldir: Merttir, cömerttir, hoşsohbettir. Hem hâl adamıdır, hem de kâl. Yemeyi de, yedirmeyi de sever. Para, onun için daima ikinci, hattâ üçüncü plânda olmuştur. Her yolculuğundan birkaç şiirsel fotoğraf çıkartır, birkaç dize de şiir.

Vefâlıdır. Vefâ adamdır. Vefâcandır. Yükseliştir. Yükselişlidir. Yükseliştedir daima…

Âdem Karafilik; şair, yayıncı, kişisel gelişimci, hızlı okutmacı, kara kuşak sahibi sporcu… İki elinde on parmak, yirmi hüner olan adam... On parmağında yirmi marifetli Âdem’imiz o bizim!