Şair ne/yi neden yazar?

Düşünen, üreten, sorgulayan insanlar farklı düşünürler ama şairler yaşananları kendilerine özgü, şiirsel bir üslûpla yorumlayarak dile getirirler. Şairin yaklaşımlarını, sorgularını, yorumlarını, değerlendirmelerini, tepkilerini, standart bir insanın hâl, hareket, tavır ve davranışlarına göre değerlendiremeyiz. Onlarda Allah vergisi bir gözlem, değerlendirme ve söze dökme yeteneği vardır.

ŞİİR, her türlü duygunun ve akılda beliren düşüncenin yürek vatanında sesle, sözle harmanlanarak ahenkle, mısra mısra kelimelerle can bulmasıdır.

Şiir, öyle sıradan ifadelere benzemez, duygu ve düşüncenin estetikle birleşerek aynı potada cevherleşmesidir. Her söyleyende ve okuyanda farklı ahenkler oluşturur. Her okuyanda oluşan bu farklılıklar, beraberinde sayısız sorular çoğaltır.

Fark etsek de, etmesek de hayatımızın bir gerçeğidir şiir. O her yerde, her alanda vardır. Nobel Ödüllü şair Oktavio Paz, “Yeryüzünde insanlar oldukça şiir de olacaktır. İnsan eğer şiiri unutsaydı, kendini unutmaya mahkûm olurdu. Başlangıçtaki kaosa dönerdi. Demek ki pek hafife alınacak bir eylem/iş/uğraş değilmiş şiir” derken, bu gerçeği pekiştirmiş.

Şiir nasıl yazılır? Herkes şiir yazabilir mi? Şiirin kaynakları nelerdir, genetik veya çevresel faktörler şairlik üzerinde etkili midir? Şair neyi nasıl, neden, ne şekilde yazar? Yaşadıklarını mı, yaşamak istediğini mi, yaşayamadığını mı, hayâllerini mi, olmasını istediklerini mi? Yıllardır sorulan, cevabı hâlâ net olarak verilemeyen benzer soruları alabildiğince çoğaltabiliriz.

Bilinen bir gerçek var ki, “Şiir yazayım” diye şiir yazılmaz. Yazmış olmak için de şiir yazılmaz. Yazılır yazılmasına da, ortaya, kulağa hoş gelen satırlar çıkabilse de şiir olduğu tartışılır.

Kulağa hoş gelen, ahenkli, süslü ve sloganik kelimeleri yan yana veya alt alta yazmakla da şiir yazılmaz. “İmge bulacağım” diye kelimelerden örülü karmaşa yığınları oluşturmakla, ele kalem almak ve süslü veya ses uyumlu kelimeleri peş peşe sıralamakla şiir yazılmış olmaz.

Şiir yapaylığı ve zorlamayı kaldırmaz

Şiir yazmak için bir veya birkaç faktör sıralayamayız. Öncelikle doğuştan gelen yetenek, olmazsa olmazlardandır. Yani biraz da Allah vergisi olmalı. Şiir yazmak için çevresel faktörler, yaşadığımız ortam, etkileşim içinde olduğumuz kişiler de küçümsenemeyecek kadar etkili olmaktadır. Şiir yazan, şiir okunan, türkü söylenen, ozanlık geleneğinin yaygın olduğu ortamlarda daha çok şair yetiştiği, bilinen bir gerçektir.

Şiir için tabiî ki yetenek gerekiyor. Kişide yetenek varsa, ortam ve şartlar da uygunsa, iyi bir ustaya da düşmüşse, bu durumda ortaya muhteşem bir usta şair çıkar. Şairlik için yeteneğin her zaman en üst düzeyde olması da gerekmez. Ama az da olsa yetenek, yazma kabiliyeti, isteği, biraz gayret ve en önemlisi de yürekte coşkun bir duygu olmalı. Bir de usta bir yol açıcı varsa, şiir kendiliğinden söze ve mısralara dökülür.

Şairin, gözlemleri, yaşanmışlıkları, acıları, duygusal iniş çıkışları, bilgi birikimi, kelime haznesi arttıkça şiirin derinliği artar, anlamlar farklı boyutlara geçer. Duygular seslere dönüşür. Sesler ahenkle birleşip şiirsel imgeleri de yanına alarak mısra mısra şiir olarak dökülür. Ama bu o kadar da kolay değildir. Ciddî bir düşünme, zihinsel yoğunlaşma, sükûta bürünüp dertlerle dertlenme süreci vardır. Duyguların yükü omuzlara biner, binen yükler bazen yüreği ezer ve geçer. Bazı dönemlerde de saatlerce, günlerce, hattâ aylarca kelimelerle hemhâl olur şair; kılı kırk yararak mantık süzgeciyle damıtarak düşünür. Günlerce sancı çeker, kıvranmaların sonunda mısralar satır satır şiire dönüşür. Söz öyle akar ki bazen sayfalar kendiliğinden şiirle dolar taşar.

Şiir nasıl yazılır?

Şiir ilhamla gelir, mantıkla örgülenir, yürek süzgecinden geçerek samîmiyetle yazılır. Şiir yazma bazılarında doğuştan gelen ciddî bir yetenektir. Buna “Allah vergisidir” diyebiliriz. Bu kişiler doğaçlama olarak şiirlerini söylerler ve yazarlar. Bazılarında ise çok az yetenek vardır ama azimleri ve çalışkanlıkları fazladır. Bol şiir okuyarak, şiir kuramlarını ve kurallarını öğrenerek, belli bir disiplinle çalışarak, emek vererek şiir yazarlar.

“Şiir şöyle ya da böyle yazılır veya yazılmalıdır” türünden yaklaşımlarla net bir yargıda bulunamayız. “İlhamla geldiği ilk hâli ile yazılır” türünden düşünceler öne sürenler olsa da bu görüşün çok ehemmiyeti yoktur. Her yazım çeşidinin kuralları olduğu gibi, şiirin de kendine göre kuralları vardır. Her şiirin işlediği tema farklı olabilir. Kafiyeli veya serbest, soyut veya imgesel, türü ne olursa olsun, fark etmez, şiirin kendine özgü bir dili ve üslûbu vardır. Tıpkı doğada yazılı olmayan, bilim tarafından henüz keşfedilmemiş ama var olan kanunlar gibi... Bu kurallar yazılı değildir. Ama kuralları veya değerlendirme normlarını belirleyen, insan rûhunun derinliklerinde var olan metafizik boyutlar ve estetik gereksinimlerdir.

İnsanlar duygu, düşünce, fikir, istek ve kanılarını en etkili anlaşma aracı, kurallar dizgesi olan dil vâsıtası karşısındaki insanlara aktarırlar. Nehirlerin içinde aktığı yataklar gibi şairler de bu aktarımı kendilerine özgü bir duygu ve dil üslûbuyla değişiklik göstererek anlatırlar.

“Şiir, insanın bilinçaltında saklananları, söze dönüşemeyen duygu ve düşünceleri ve biraz bilinmeyenini sözcükler ve imgelerle aktarmaktır” diyebiliriz. Metafizik dünyanın gizemini sözle aktarmaya çalışma mücadelesidir şiir. “Şair, içsel dünyanın gizemini insanların duygularına tercüman olacak şekilde, onların bazen anlamlandırabileceği, bazen de düşünmeye, sorgulamaya sevk edecek şekilde ifşa eder” de diyebiliriz.

Şiir, şairin gönül deryâsından yürek ağına takılan kelimeleri mantık süzgecinden geçirerek insanların/okuyanusların/dinleyenlerin rûhunu besleyen ikramıdır. Şiir, eskilere göre onlarca çeşidi ve özelliği olan, ölçülü, uyaklı, hece veya kafiye ölçüsüne göre özel dizilişli ve emek verilerek dizelerden oluşan tam anlamıyla gerçek bir söz söyleme sanatıdır. Son yıllarda bazı kişiler ise kulağa hoş gelen, ahenkli kelimelerin peş peşe sıralanması olarak tanımlamaktadırlar. Bu yeni tanımın, şiiri küçümsemek anlamında değil de şiir geleneğinin önemini vurgulamak için söylendiğine inanıyorum.

Bir de şiirdeki metafizik boyuttan bahsediliyor. Ki bu nedir, ne kadar doğrudur, cevabını vermek zor gibi görünüyor. “Şiir ve metafizik” denildiğinde, hemen aklıma “Biraz da şiirin kendisi metafiziktir” cevabı geliyor. Bu boyut ise, tarifi öyle kolay mümkün olmayan bir durumdur. Şiirdeki metafizik boyut, birbirine karışmayan denizlerin açıklaması gibi hem kafa karıştırıcı, hem mantıklı gelebilecek şekilde izahı zor ve karmaşıktır.

İbn-i Haldûn, “Söz sanatları arasında şiir, elde edilmesi zor bir melekedir” diyor. Şair şiirlerini söze veya yazıya bir şekilde döker, ama bunun ne zaman olacağı, nasıl oluştuğu veya olduğu, hangi durumlarda neden, nerede olacağı bilinmez. Tanımı da yapılamaz. Bu yönüyledir ki, tarihte bazen şairler kutsanmış, şiirleri de kutsal kabul edilmiştir.

Şair farklıdır

Tarihe ve günümüz farklı coğrafyalarına baktığımızda yanlı ve yanlış değerlendirmeler yapılarak yargılanan, cezalar verilen şair, ozan, yazar, filozof sayısı küçümsenemeyecek kadar çoktur. İnternette ve arşivlerde kısa bir araştırma yaptığımda, karşıma yüzlerce sonuç çıktı. Biraz daha detaylara girdiğimde, çıkan sonuçlar karşısında dehşete düştüm. Tarihin her döneminde, yaşadığımız dönem de dâhil, üreten, yazan, söyleyen, değer olan ve değer katan insanların uğradığı işkenceler, baskılar, zulümler, katliamlar, sürgünler, suikastlar, idamlar akla zarar boyutlarda. Peki, nedendir şair ve düşünce üreten insanların uğradıkları bu sonlar?

Düşünen, üreten, sorgulayan insanlar farklı düşünürler ama şairler yaşananları kendilerine özgü, şiirsel bir üslûpla yorumlayarak dile getirirler. Şairin yaklaşımlarını, sorgularını, yorumlarını, değerlendirmelerini, tepkilerini, standart bir insanın hâl, hareket, tavır ve davranışlarına göre değerlendiremeyiz. Onlarda Allah vergisi bir gözlem, değerlendirme ve söze dökme yeteneği vardır. Bu durum da birilerini (bunlar genellikle erk kaynaklarını elinde bulunduran zümredir) rahatsız ettiği için, onlar da ellerindeki güçle karşıyı yok etmek için en kolay yolları tercih ederler. Bu hep böyle olmuştur.