
SOSYAL medya, insanı hiç olmadığı kadar söz sahibi yapıyor. Aslında herkes için yeni bir tedavi yolu da denebilir bu geniş ifade alanına.
Hayatın akışına sığmayan kelimeler, sosyal medyaya sığıyor. Bunun da çok akla yatkın bir sebep-sonuç ilişkisi mevcut. Çünkü insanın en meşhur olduğu mekân, yakın çevresiyle gündelik münasebetler kurduğu, sınırlı muhabbetlere kısa ve kesintili zaman dilimlerinde dâhil olduğu ve belli konulara belli bir çerçeve konturunun içinde kelam edebildiği özel hayat.
Fakat sosyal medyada hiçbir sınırlayıcı mevcut değil. Aslında işin bir de “sınırsız özgürlük” adı altına gizlenmiş olan, birbirini tahkir etme, yerme ve kara çalma boyutu var ama benim şu anki kayda değer mevzum çok daha başka bir damar.
İtiraf edelim ki, sosyal medya herkesin her şeyi bildiği (!) bir vasat. Aslında bir husus hakkında yeterli bilgi ve yetkinliğe sahip olmayanların da söz söylediği bir dengesizlikten bahsetmiyorum. Çünkü bize verdiği hasar bu kadar minimal ölçülerde değil. Bir mevzuda hiçbir yetkinliğe haiz olmayanlar, o hususta yapay bir algının başını çekebiliyor ve topluma yanlış ve kazalı bir yön verebiliyor.
Seçimlerde de bunu yaşadık, diğer toplumsal marazlarda da fazlasıyla deneyimledik, inanç ve görüşler başlığında da hatırı sayılır bir dejenerasyona maalesef şahit olduk.
Aile, iş ve arkadaşlık çevresinde siyâsî görüşlerinin yetersiz görüldüğü bir figür, klavye aracılığıyla onlarca kişiye yetersiz bulunduğu bir konuda kitleleri etkileyecek bir tesir bırakabiliyorsa ne kadar çabuk yönlendirilebildiğimiz üzerine uzunca düşünmek zamanıdır.
Şimdi işler öyle bir raddeye vardı ki, bilhassa devlet yönetimi gibi çok incelikli ve atılan ya da atılmayan adımların ardında standart bir zaviyeden anlaşılması mümkün olmayacak kadar derinlikli hedefler bulunuyor. Fakat bunu anlaması bir ömre sığmayacak kadar dar görüşlü ya da o alanda kifayetsiz düşünce sahipleri (!) tarafından devlet organizmasının bütün adımları ya eleştiri yağmuruna tutuluyor ya da devlete akıl verenler ordusu her geçen gün büyüyor.
Elbette herkesin devlet ve millet hususunda söyleyecek bir şeyleri vardır, olmalıdır. Ama bütün kararlar ve yargılar sürecine, en üst perdeden devlete ve millete yön verici bir tutum, ancak ve ancak sosyal medya çöplüğünün ömrümüze bulaştırdığı bir vahamet.
Ben de bir yazar olarak bazı hususlarda kalem oynatıyorum ama sıklıkla aldığım eleştiri, “Şu konuda neden yazmıyorsun?” veya “Bu konuda neden tek bir kelime bile etmedin?” şeklinde. Bu eleştiri cümlelerindeki işaret sıfatları, malûmunuzca her zaman değişiyor. Bazen siyasetin bir organına işaret ediyor, bazen toplumsal ya da dinî bir hassasiyeti ifade ediyor. Ama bu kalıp yergi cümlesi sıklıkla karşıma çıkıyor. İşte bunun çok insanî bir cevabı var ama sosyal medyanın bilirkişileri tarafından son derece büyük bir hayretle karşılanıyor. Çünkü kendileri bu cevabı hiçbir konuda ve hiçbir olayda dile getirmiyor, bunu beyan etmeyi akıllarının en uç habbesinden bile geçirmiyorlar.
Neden her konuda yazmıyorum? Düşünüyorum, düşünüyorum, tek bir cevaba varıyorum: “Bilmiyorum arkadaşım, bilmiyorum.”
Bir cümle kuracak kadar bilgim varsa da, araştırma ile bu cümleyi bir paragrafa ve hatta paragraflara kadar uzatabilecek de olsam, yetkin değilim.
İnsan elbette insanı ilgilendiren her mevzuda bir fikre, cümleye ya da paragraflara sahip olabilir. Ama hem devlete, hem millete yön vermeyi hedefleyecek kadar derinlikli olduğumuz kaç mevzu toplayabiliriz ki?
Peki… Misâli kendi varlığımın dışına taşıyarak daha özgür ve aşikâr bir ifade biçimine kavuşabilirim.
Bir yazar düşünün, çok geniş kitleleri etkileyebiliyor ve çok okuru var. Bu bir noktadan sonra tehlikeli bir sınırın geçildiği anlamına gelir. Şöyle ki, artık o kalem sahibinin 100 fikrinden 99’unu kabul etmiş bir zihin için o bir taneyi reddetmek zor olacaktır. Ama o bir tane fevkalâde yanlışsa ve düşünmeden, sorgulamadan biat ediliyorsa, bu demektir ki, kitleleri yanlış bildiği ya da bilmediği bir hususta yönlendirebilen bir kalem sahibi ile karşı karşıyayız.
Bu sadece yazarlar için de geçerli değil. Sosyal medyada herkes yazdığına göre ve herkesin elbette her konuda bir fikri varsa, bu fikirler, büyük idealler ve olması elzem hayatî saptamalar gibi kıymet görebiliyorsa, o zaman hayatı sosyal medyaya sıkıştırmışız demektir. Ne zararı var? Şöyle…
Herkes her konuda doğru bir düşünce yoluna sahip olmayabilir. Herkes her konuyu yetkin bir lisan ile aktaramayabilir ve herkesin bildiği alanlar kadar bilmediği ya da yargılarının büyük hata içerdiği çıkışları bulunabilir. İşte böyle bir rizikoda bütün hayatî kararlarımızı sosyal medyada gücü olanların şahsî duygularına ve bazen de menfaat plânlarına heba ediyoruz. Yazık olan sadece kendi varlığımız değil. Bütün bir toplumun geleceğini çöpe atıyoruz.
Düşünceyi dile getirenin adından, sıfatından ve gördüğü kıymetten ziyade, düşünceye, bilgiye ve bu bilginin kendi içimizdeki sağlamasına göre karar verebilsek, sözlerine itibar ettiğimiz insanları da vebalden kurtarabiliriz oysa.
Kendi aile ve dost çevresinde bir konu hakkında fikrine danışılır olmayacak bir kimliğin sosyal medyada kendini aşan bir cüretle öne sürdüğü fikirler, okuyucular tarafından anında sindiriliyorsa, biraz da komik duruma düşmüyor muyuz?
Aslında daha da trajikomik olduğumuz bir vaziyet var. Belli bir siyâsî görüşü savunanların arasına o siyâsî görüşü savunuyor gibi davranan ama tam zıddında bir bakış açısına sahip olan figüranlar da giriyor. Ve bunlar sizin benimsediğiniz ciheti sizden daha fazla benimsiyor gibi bir role bürünüyor. Sonra da sizin için kıymetli olan o kavramı yavaş yavaş yermeye, eleştirmeye ve karalamaya başlıyor. Sonra siz, “Bu bile böyle diyorsa…” içerikli aykırı cümleleri iç âleminizde kurmaya başlıyorsunuz.
Düşünsenize, sizin tuttuğunuz tarafı sizden daha fazla benimsemiş gibi görünen o kimlik, sizi bambaşka bir tarafa doğru çekiyor. Ama bunu tam karşınızda durarak yapsaydı, tek bir kımıldanışa bile yetkili olamayacağından, bunu sizinle aynı hizada bulunur gibi bir urba giymekle başarıyor. Paylaşımlar yapıyor, argümanlar geliştiriyor, yine sizinle aynı yöne bakıyor gibi roller biçtiği alt kümeleri de bu hususa dâhil ediyor ve bir gündem oluşturmayı başarıyor. Bu gündeme sizi de çekiyor ve zaten daha önceden kazandığı itibar ile sizi etkilemeyi ve size yön vermeyi çok da yorulmadan başarmış oluyor.
Biraz uyanık mı olsak?