BİLMEK üzerine çokça konuşmamıza rağmen, kendimizle, kâinatla
ve toplum ile kurduğumuz iletişim ve ilişki düzleminde “bilinçlilik” üzerine ne
denli düşündüğümüz müphem.
Hâlbuki kültürel tüm birikimler bilinç merkezli
yatırımlardır. Âdemoğlu, varoluşundan itibaren öncelikli olarak kendisi için
duyarlılıklarını belirleme yetisini harekete geçirerek ve yakın temasta
bulunduğu kişileri ve nesnel imkânları korumak maksadıyla edindiği faydacı
(pragmatist) tecrübeler doğrultusunda geliştirdiği zihinsel refleksle eriştiği
farkındalığı hayata aksettirmiştir.
İnsan teki, bilimsel yahut ilmî bir birikime haiz
olmasa da gerçekleştirdiği biliş ve bilinçlilik serüveninin altyapısını oluştururken,
istifade etkisi devam eden deyimleriyle toplumun şekillenmesinde etkin rol
oynar.
Her bir birey kendi menfaatlerini koruma gayesi ile
dinî, siyâsî, içtimaî ve ticarî kaynaklardan istifade ettiği nispette kendi
algı, anı ve birikimleriyle tercih yetisini geliştirerek sahip olabileceği
etkin rolü üstlenince, asırlara meydan okuyacak yol haritası hükmündeki kaideler
biliş ve bilinç ile şekillenir.
İnsanın fıtratına kodlanmış bilme, öğrenme, karar
verme ve eyleme yetilerini harekete geçirme refleksi, beslendiği kaynakların
ne’liği ile ilintili olarak bir motif sunar. Bununla birlikte, inanç tercihi
ile ulemaya, siyâsî tercih ile liderlere, ticarî tercih ile deneyimlilere,
literatürsel tercihleri ile otoriteye doğru bir yolculuk kaçınılmaz olur ki bu,
deneyimlenmiş, rehber olma niteliği kazanmış kaynak ve şahıslara danışmayı
beraberinde getirir.
Evet, “bilinç”; bilinçaltı, bilinç dışı, bilinç
düzlemi gibi katmanlarıyla inanç bilinci, tarihî bilinç, etik bilinci, estetik
bilinci, ekolojik bilinç gibi formlara ayrılabilen ve zihin gibi soyut bir yeti
ile entegre edildiğinden, bir o kadar katmanlı bir yeti! İşte bu sebeple “bilinç”
bilim ve ilim alanında uzmanlar tarafından tanımlandığı biçimde toplumu
oluşturan birimlere (aile, okul, iş, sosyal çevre eğitimi) yetkililerce
ulaştırılmadığında bu ehemmiyetli mesele bir vitrin görevi görüyor ve kimliği
yükselten eyleme dönüşerek karanlık kararlara yataklık yapabiliyor.
Pek yakın bir tarihte, üç beş ağacın kesilmesine
itiraz etme hakkını “çevre bilinci” üzerinden gerçekleştirenlerin kamu malına
verdikleri zarara ve krize hepimiz şahit olduk. Yine demokrasi teranesi ile hak
ve özgürlük bilinci üzerinden terörü ikâme etmeye çalışan siyâsî alandaki kışkırtıcı
ve toplumun huzurunu ve geleceğini (hak ve sınırlar dâhil) tehdit edici
oluşumlardan da haberdarız.
“İklim bilinci” üzerinden İlâhî kudrete şirke
varacak yakınmalar da keza benzer bir isyan vitrini olarak karşımıza çıkıyor.
“Estetik bilinci” adı altında, yaratılmış değil,
yapılmış olmayı tercih edenler ise risk hesabından yoksun ve maddî sömürüye
teşne biçimde, olumsuz sonuçlanma ihtimâline razı hâle getirilmiş durumda.
Genel değerlere sahip çıkmayan, dinî ve millî ilkeleri
gözetmeyen, hatta saldırıyı hak addeden bilinç düzlemlerine karşı kaynaklara,
ruhsatlara ve icazetlere dayalı bilincin geliştirilmesi zarurî ve elzem bir
meseledir.
Bireylerin “biliş” bilincinin gelişmesi, önündeki
barikatların (TV programlarındaki kültürel deformasyonlar, haber
bültenlerindeki zafiyetler, sosyal medyadaki algı yanılsamaları) kaldırılması
ve “bilinç” gelişiminin bilirkişilerce toplum genelinde yaygınlaştırılması,
inanç sömürüsünün ve millî kimlik asimilasyonunun önüne geçilmesini
sağlayacaktır. Böylece aramızda sahte “bilinç” ve sinsi “tehdit” hâlinde dolaşanların
tuzağından korunmak mümkün olabilecektir.
İlkin kendi “bilinç” bilincimizi inşâda ve bir
başkasının yaptığını, bir başkasının söylediğini kopyalayarak risk
gözetmeksizin kuşanan ve harekete geçen kitlelerden mesul olduğumuzu
düşünüyorum. İşte bu hassasiyetten hareketle, Kültür Ajanda’mızın 101’inci (Nisan
2022) sayısında kapağımıza “Bilinç ve İdealizm” dosyasını taşıdık.
Cemrelerin bir bir düşerek davetiye çıkardığı
mevsimin ilkbaharında, kâinatın yeniden neşv ü nema bulduğu şu demde, mübârek
vakitlerden Ramazan-ı Şerif’in eşiğinde İslâm düşünürlerinin “idrak” olarak
tanımladığı “bilinç”li zamanları teneffüsümüz, maddî-manevî tedrisatımız ve
tefekkürümüz olsun inşallah!
Mübârek Ramazan-ı Şerifinizi kutluyor, huzurlu
okumalar diliyorum.
Hoşnut kalınız…