Sağlıkçının isteği, alkışın yanında bilgi ve anlayıştır

Hizmet bekleyen olarak birçok konuda haklı olabilirsiniz, ancak hiçbir sağlık personeli, hakikatte robot değildir. Çalışma koşulları ağır, nöbet saatleri çok uzundur. Ayda on iki ve daha fazla nöbet tutabilir, gün aşırı nöbete gelip evdeki zamanını uyku ile geçirerek aile düzenlerini kaybedebilirler.

GÜNÜMÜZDE yaşanan salgınlar bizlere birçok gerçeği hatırlattı. Temizlik, dezenfeksiyon, kişisel korumalar ve toplum sağlığı hakkında hiç konuşmadığımız kadar konuşuyoruz artık. Bazı mesleklerin ne kadar riskli olduğunu bu süreçte anladık.

Her mesleğin kendine göre riskleri vardır. Risk durumunu ağırdan hafife doğru sıralarken meslek hastalığı, iş sağlığı ve güvenliği açısından sağlık sektörü ilk sıraları alır. Çalışan personel, hizmet içi eğitimlerle son yıllarda çok sıkı eğitimden geçiyor ve bu personelin kendi aralarında farkındalık düzeyleri artıyor. Son zamanlarda yaşadığımız Covid-19 salgını da toplumsal bilincimizi fark edilir düzeyde yükseltti.

İsterseniz biraz objektif bir gözle bu sağlık sektöründe çalışan, her biri bizden biri olan hemşire ve diğer sağlık personelini tanımaya çalışalım…

Sağlık çalışanları

Hemen hemen her ailede bir sağlıkçı vardır. Ya da yakın akrabalarında mutlaka o meslekten biri mevcûttur. Bazen çok sevdiğimiz komşumuz, bazen de sadece merhabalaştığımız, arada sırada yüzünü zor gördüğümüz bir şahıstır. Bazıları emekliliği gelmiş, bazıları mesleğe yeni adımını atmıştır. Bazılarının hayat tecrübelerinden faydalanırız; birçok işten anlarlar, topluma faydalı kişilerdir. Aileleri vardır, sorumlulukları büyüktür, omuzlarındaki yüktendir suratlarındaki düşüklük. Elleri yıpranmış, yüzleri solmuş, biraz dağınık, aceleci, pratik zekâlıdırlar. En kısa zamanda en hayatî işi eksiksiz yapmaya alıştıkları için yemekleri de acele yaparlar, acele yerler, acele içerler, acele evin bakımını yaparlar. Kendilerine pek vakit ayırmazlar; ayırdıkları vakitte uyumaları, yeni nöbete dinç gitmeleri gerekir.

Sağlık çalışanları kendilerine pek özen gösterip bakım yapamazlar. Varsa eğer çok süslü, bakımlı tanıdığınız hemşire, bilin ki ya müdürlükte görevli ya da idarî kadrodadır. Sağlık sektöründe çalışan bu insanlardan doğal olarak çok beklenti içine gireriz. Ne de olsa onlarla normal bir ânımızda değil, en çok yardıma ihtiyaç duyduğumuz anlarda karşılaşırız. Herhangi bir sağlık sorunu yaşayınca işin içine ruhsal durumlar da girer, hassaslaşırız, alacağımız olumlu bir görüş, vaat ya da teselli, bizi yüzde elli iyileştirir.

Ama sağlıkta verilen eğitimlerde, görevlilere teselli etmek ya da boş vaatlerde bulunmak yasaklanır, “Profesyonel, net cümlelerle olabilecekler anlatılmalı, yapılanlar netîcesinde olumluya gidiş yaşanırsa teşvik edilmeli” denir. Önemli olan ilk görev hayat kurtarmak, iyileştirmek, sonra da toplum sağlığı için kurallar koymak ve eğitimdir.

Tabiî ki iletişim dersi, empati duyma, karşıdakinin duygularını anlama konuları, psikoloji ve sosyoloji dersleriyle ayrıntılı olarak anlatılır. Sahada pratik yaptıkça meslek mensubu tecrübe kazanır, insanları anlama konusunda aşama kaydeder. Ama sahadaki işler her zaman kitaplarda yazdığı gibi olmuyor. İşin iki taraflı boyutu oluşuyor; çalışan ve hizmet alanın psikolojisi, çevre ve çalışma şartlarının ağırlığı devreye giriyor.

Bazı sohbetlerde işitmişsinizdir, “Şu hemşirenin suratı sirke satıyordu, işini yaparken yüzüme bile bakmadı. Otomatiğe bağlamış, sanki makine, insan değil bunlar! Şey gibi bağırdı” türünden sözler… Buna benzer birçok şikâyet ve dedikodu artıp gider. Ailedeki sağlıkçıya kötüler durursunuz meslektaşlarını. Çoğu zaman sizi dinler ve susar. Çünkü bilir ki, bazı nöbetlerin yoğunluğundan, benzer şeyleri o da yaşamıştır.

Hizmet bekleyen olarak birçok konuda haklı olabilirsiniz, ancak hiçbir sağlık personeli, hakikatte robot değildir. Çalışma koşulları ağır, nöbet saatleri çok uzundur. Ayda on iki ve daha fazla nöbet tutabilir, gün aşırı nöbete gelip evdeki zamanını uyku ile geçirerek aile düzenlerini kaybedebilirler. Çalışma esnasında, görev dağılımındaki belirsizlik ve üst amirlerden, farklı unvanlardaki çalışma arkadaşlarından psikolojik yıldırma ve hattâ mobbingle karşılaşabilirler.

Hastanın sağlık çalışanına bakışı

Siz serviste refakatçı olarak bir hastaya bakamazken, koca koridorda maraton koşar, bazı acil durumlarda zamanla yarışırlar. Hasta odasında, “Ne olur sanki benim de tansiyonumu ölçsen, kaç gündür hasta başında perişan oldum” derken hiç aklınıza gelmez. Diğer odalarda biten serumlara yetişilecek, tedavi tepsisi hazırlanıp saatinde yapılacak, ateş ve kanama takibi yapılacak...

Tam tedavi ve servis düzeni sağlanmıştır ki, içeride ayrılan küçük odada çay içeceklerdir veya mideler kazınmıştır da birer bisküvi yiyeceklerdir, o sırada gelip geçip baskı yapılmaya başlanır “Bize ne zaman bakacaksınız?” diye. Bu her serviste görülmez. Ameliyathane, acil servis, yoğun bakım, doğumhane gibi yerlerde saatlerce gün ışığına hasret, tamamen elektronik cihazların, alârm ve sinyallerin arasında geçirirler saatlerini. Gün ağarınca, evlerinde fırsat bulurlarsa yatağa zor atarlar kendilerini.

Doktorla ilişkinizin yanında hemşire ile ilişkiniz birbirinden çok farklıdır. Bazen şikâyet edip birbirlerine düşürmekten zevk alırsınız. Oysa her ikisi de size hizmet eden, hayat kurtaran insanlardır. Bu duruma alışmış olan meslek mensupları aldırış etmez; önemli olan, işleridir. Sağlıkçılar bazı durumlarda hasta ile doktor veya hasta yakını ile doktor arasında, hattâ daha nice insan arasında kalırlar.

Bazı çalışma koşulları çok profesyonel ve huzurludur, bazılarıysa tamamen stres ve mobbing dolu. Çünkü ego devreye girer, görev tanımına aykırı işler yapılması istenir. Bazı anlarda çalışanların gülümsemesi şöyle dursun, kendi psikolojik durumu bozulur. Kendi meslek haklarını savunacak meslektaşları arasında âmir konumunda olanlardan destek göremezler. Daha da işler sarpa sarar, çünkü istisnaî durumlar olsa da birçok idarî kadroda kişilik ve donanım bakımından yetersizler iş başındadır. Sadece bulundukları konumu korumak için çaba sarf ederler. Birinci basamak ile ikinci, üçüncü basamak arasındaki ayrım da canlarını yakar. Meslek mensupları her göreve hazırken tüm iyileştirmelerde birinci basamağın atlanması en büyük kırgınlıktır.

Çoğu nöbetlerde malzeme eksikliği ile cedelleşerek çalışırlar; prosedürler canlarını yakar. En çok da hasta ziyaretleri ve her gelenin hasta hakkında bilgi almak istemesi, bazı kurallara uyulması konusunda çıkan çatışmalar huzur kaçırır.


Sağlık personeli, sağlık alanının isimsiz kahramanıdır

Kısacası, aslında özünde ailenizin iyi bir ferdi olan bu insanlar, çok stresli bir mesleğin içindeler. İsterseniz bugünden itibaren gözlemleyin, meslek hastalıkları çok görülür onlar arasında. Ağırlık kaldırmaktan bel ve boyun fıtığı, çok ayakta kalmaktan varis ve eklem ağrıları, tansiyon, şeker, kalp rahatsızlıkları, depresyon, anksiyete ve radyasyondan dolayı kanserler görülür.

Sadece meslek hastalığı ile kalsa iyi, sonucu ölümle biten salgın hastalık durumları yaşanır. Salgınlardan kurtulsa da Hepatit, AIDS gibi daha birçok hastalık için azamî dikkat göstermesi gerekir. Sınırda, savaşta, sahra hastanelerinde görev alırlar. Bir düşünün, şu anda gerçekten olmayacak gibi geliyor bize, ama sadece gözünüzde canlandırın; olağanüstü durumlar söz konusu oldu ve bulundukları yere malzeme nakledilemedi, ülke çok zor duruma düştü ve yapacak bir şey kalmadığında, elinde eldiven olmasa da hemen çıplak elle girişir, maske veya ambu yoksa ağızdan ağza solunum yaptırır, olacakları düşünmezler. Önemli olan hayattır, çünkü onlara bu öğretilmiştir, yemin etmişlerdir!

İstisnalar kaideyi bozmaz, görevden kaçanlar, görev yerini terk edenler çıkabilir, ama bunlar münferit olaylardır. Her meslek mensubunda mesleğin etik ve vicdanî değerlerini içselleştiremeyenler çıkmaktadır.

Sağlık sektöründe hiç adından bahsedilmeyen isimsiz kahramanlar vardır. Meslekler sağlık camiasında bölünmüş, çok güzel bir ekip çalışmasına dönüşmüştür. Mesleğinin adı ne olursa olsun, sonuçta hepsi de değerli birer ekip elemanıdır. Doktordan hemşireye, ebeden anesteziste, şoförden hizmetliye, tıbbî sekreterden güvenlik görevlisine, teknisyenden temizlikçisine hepsi de sektörün olmazsa olmazıdır.

Hizmet içi eğitimle riskler minimuma indirilmeye çalışılıyor. Peki, halkın bakış açısı ve anlık tepkileri, sinirli taciz ve şiddet eğilimleri için ne yapılabilir? Neden bu kadar tahammülsüz davranılıyor? Bir bankada, vergi dairesinde, okulda ya da farklı kurumda sabırlı davrananların agresifliği ne ile açıklanabilir? Sadece kendi sağlıkları için duydukları kaygı ya da yakınlarını kaybetme korkusuyla açıklanabilir mi bu durum?

Bunun toplum olarak yitirdiğimiz mânevî değerlerle alakası var gibi duruyor. Az okuyup, az düşünüp kendi gönlünü ve aklını körelten bir toplumun şiddete meyletmesi kaçınılmazdır. Uzun süre sosyal medyada oyalanıp, gösterişe çok düşkün olunup, yüzeysel düşünülüp dedikodu kültürü yaygınlaşır ve her eğitim akşam evlerde televizyon dizilerinden alınırsa, sanırım daha çok şikâyetçi olacağız bu durumdan. Zira birçok dizide acı yaşayan her birey, hırsını sağlıkçıdan alıyor.

Her şeyden önemlisi, insan hayatı ve toplum sağlığıdır. Bu da her ferdin sorumluluğundadır. Hastaların kurallara uyması ve kendi sağlığı konusunda biraz daha sabırlı ve bilgili olması sorunu çözecektir.

“Evde oturun” cümlesi hakaret gibi geliyor. Fakat artık afet ve acil durumlarda ne yapmamız gerektiğini öğrenmeli, sağlık bilincini içselleştirmeliyiz. Zira bilgi ve anlayış, en büyük değerimizdir.

Son söz

Yine bu konuyu bile konuşurken bir gerçeğe gelip dayanıyoruz: Biz, okuma kültürü olmayan bir toplumuz. Sağlık programlarında, haber programlarında ve hattâ sabah programlarında günün yarısını heba etmiş bir toplum olarak, oradan öğrendiklerimizin ne kadar sağlıklı olabileceğini düşünmüyoruz.

İnsan, toplum, doğa sağlığı, insan psikolojisi, yersiz ve gereksiz ilâç kullanma, gereksiz sağlık kuruluşuna başvurma yahut insan biyolojisi hakkında ne kadar bilgimiz var? Önce sağlıklı iletişim kurmayı, konuştuğumuz ve eleştireceğimiz her konuda bilgili olmayı öğrenmeliyiz. Artık kurusıkı atan ve dedikodu üreten değil, bilgi üreten bir toplum olmalıyız. Kitaplardan ve dergilerden uzak kaldıkça, dünyada her geçen gün artan bilgiye erişemiyoruz. Medya ve sosyal paylaşım sitelerinden aldığımız bilgiler ise eksik ya da yanlış oluyor. Hâlbuki biraz anlayış, birçok sorunu kökten çözecektir.

Her meslek, kuramlar ve kurallarla yürür. Nereye giderseniz gidin, oranın kurallarına uymak zorundasınız. Kimse size anlayış göstermezken, o kimseler için “Yüzüme bakmadı, surat astı/tersledi” demezsiniz. Ama sağlık kurumlarında en ufak bir aksaklığı ve size karşı konulan sınırı özel algılayıp, ânında karşı tepki gösterirsiniz. Bu da bu meslek mensuplarına haksızlığı beraberinde getirir. Şu anki güncel olaylardan düşünerek örnekleri çoğaltabiliriz.

Günlerdir yaşlısı ve genciyle “Sokağa çıkmayın, evde kalın” uyarısında bulunuluyor. Sağlık kuruluşlarına gerekmedikçe gidilmemesi gerektiği vurgulanıyor. Ancak insanlar hayatlarına eskisi gibi devam ediyorlar. Günlerce yurtdışından gelmiş insanlara “Sokağa çıkmayın, sağlık kuruluşuna maskesiz gitmeyin” denilse de dinleyen yok! “Evde oturun” cümlesi hakaret gibi geliyor. Fakat artık afet ve acil durumlarda ne yapmamız gerektiğini öğrenmeli, sağlık bilincini içselleştirmeliyiz. Zira bilgi ve anlayış, en büyük değerimizdir.