Sadece “gaz” sancısı olsa iyi!

Kabîne 10 Temmuz 2018’de açıklandı, milletvekilliğinden istifa ettirilerek bakanlığa atananlar arasında Berat Albayrak da vardı. Ama çok farklı bir bakanlıkta! Berat Albayrak, birleştirilen Mâliye ve Hazîne Bakanlığına atandı. Berat Albayrak’ın Enerji Bakanlığı dönemindeki millî ve yerli duruşunu bilenleri bir telâş sardı. “Eyvah! Aynı millîliği buraya da taşırsa, buradaki monşerlik düzenine de son verirse, eyvah ki eyvah!” diye tutuştular.

TÜRKİYE, tarihinin en büyük doğal gaz rezervini keşfetti. Karadeniz’de yapılan sondaj çalışmalarının 9’uncusunda 320 milyar metreküp olduğu belirlenen bir doğal gaz rezervi bulundu. Burada bulunan miktarın hiçbir önemi yok. Doğal gaz işletilmeye müsait olmasa da hiçbir önemi yok. İşletim mâliyeti çok olsa da hiç umurumuzda değil!

Dört bir tarafı petrol ve doğal gaz yataklarıyla çevrili Türkiye’de bu zamana kadar ciddî bir keşif elde edilememişti. Anadolu kara parçası âdeta doğal gaz ve petrol yatakları içinde bir ada gibiydi. Sanki birileri petrol ve doğal gaza, “Sakın ha! Türkiye’nin sınırlarını geçmeyeceksin” talimatı vermişti. Koca koca dünya şirketleri zaman zaman gerek karada, gerek denizlerde çalışmalar yapmış, ancak bir damlacık gaz ve petrole rastlamamıştı.

Diğer madenler konusunda da durum pek farklı değildi. Tespit edilen madenler ya fizibıl olmadığı için işletilmeye alınmamıştı ya da o maden sahasının ruhsatını alan yabancı şirket, ruhsatın üzerine yatarak, o maden sahasında hiçbir işlem yapmıyordu. Tabiî bir de çevre hassasiyetleri dolayısıyla itiraz edilen sahalar vardı, onların hikâyesi apayrı… Sözde o çevreciler, eti hamuduyla götürüp, kurbana hayvan hakları maskesiyle karşı çıkanlar gibiydi…

Bakan olduğu günden beri Berat Albayrak üzerinde estirilen yalan, iftira ve en aşağılık kampanyaların ve algı operasyonlarının altında işte bu kafa yer alıyor!

Berat Albayrak Enerji Bakanı olur olmaz, Türkiye’nin yerleşik enerji politikasını elinin tersi ile kaldırıp attı. “Maden varsa, petrol varsa, gaz varsa çıkarılacaktır” gibi yepyeni bir anlayışla yola çıktı.

Tabiî bu anlayışın karşılık bulması ve uygulanabilmesi için sadece zihinsel değişiklik yetmez. Siz sadece Dışişleri’nde mi monşerlik sistemi olduğunu zannediyorsunuz? Monşerliğin bir durağı da Enerji Bakanlığı idi! “Aman efendim, olmaz!”, “Aman efendim, yapamayız!” cümlelerinin kuruduğu bakanlıklar arasında Enerji Bakanlığı ilk üçte yer alıyordu...

Bu politika değişikliğini gerçekleştirebilmek için insan kaynağı ihtiyacını da sağlamanız lâzım. Berat Albayrak, önce insandan başladı. Özel sektör tecrübesiyle gerekli insan kaynağını temin etti. Şimdiki Bakan Fatih Dönmez, işte o isimlerin başında yer alıyor!

Sadece insan kaynağı yetmez, aynı zamanda gerekli teknoloji ve araç gereçleri de temin etmek durumundasınız. Karadeniz’de keşfi yapan Fatih sondaj gemisi dâhil üç sondaj ve iki sismik arama gemisi de bu anlayış sonucunda temin edildi.

İnsan kaynağını sağladınız, gerekli teknoloji ve araç gereçleri temin ettiniz, işiniz bitti mi? Tabiî ki hayır! Bunun bir de finans boyutu var… İşte en büyük kavga burada başladı!

2018 yılının Haziran ayında yapılan seçimlerle Türkiye, fiilen Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçti. Herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk kabînesini merak ediyordu. Zira yeni kabînede bakanlar, Meclis dışından atanacaklardı. Bir yandan da, “Acaba Meclis içinden kimler vekillikten istifa ettirilip bakanlığa atanacak?” diye merak ediliyordu.

Kabîne 10 Temmuz 2018’de açıklandı, milletvekilliğinden istifa ettirilerek bakanlığa atananlar arasında Berat Albayrak da vardı. Ama çok farklı bir bakanlıkta! Berat Albayrak, birleştirilen Mâliye ve Hazîne Bakanlığına atandı.

Berat Albayrak’ın Enerji Bakanlığı dönemindeki millî ve yerli duruşunu bilenleri bir telâş sardı. “Eyvah! Aynı millîliği buraya da taşırsa, buradaki monşerlik düzenine de son verirse, eyvah ki eyvah!” diye tutuştular.

“O azman elimizi çabuk tutalım, burada gerekli insan kaynağı teminini sağlamadan onu boğalım” anlayışıyla, daha bakanlık koltuğuna oturmasının üzerinden bir ay bile geçmeden, ekonomik ve finansal terör saldırıları başladı.

2018 Ağustos’unda, bir Pazar gecesi döviz saldırısıyla Türkiye’nin ekonomisini o bir gecede allak bullak etmeye kalktılar. Ancak bilmedikleri bir şey vardı: Türkiye, artık eski Türkiye değildi!

Cumhurbaşkanlığı Sistemi sayesinde ilk saldırının şoku atlatılarak peş peşe hamleler geldi.

Direnen Mâliye ve Hazîne monşerleri tek tek ayıklandı. Mâliye ve Hazîne cephesinden de mandacı muhiplerin zihniyeti yavaş yavaş temizlenmeye başlandı.

“Aman efendim, serbest piyasa var, Londra’daki efendilerimizin TL talebini kısıtlayamayız” diyenlere aldırış edilmedi, gereken yapıldı!

Döviz saldırısıyla yıllarca Türkiye üzerinden milyarlar kazananlar, o saldırılarda TL bulamadıkları için milyonlarca lira faiz ödemek zorunda kaldıklarından, büyük zararlara uğradılar.

Tabiî bu operasyonlar yapılırken, hepimizin hatırlayacağı gibi, sosyal medya başta olmak üzere, Joe Biden’in yoldaşı muhalefet liderlerimizin ana gündemi Berat Albayrak’tı. Yalanlar, en aşağılık ve iğrenç şekillerde peş peşe sıralanıyordu…

Ekonomik tetikçiler ile eş zamanlı yapılan saldırıların temel nedeni, Türkiye’deki bu millîleşme hamlesiydi. Biliyorlardı ki, Türkiye ekonomik olarak engellenmez ise, diğer alanlardaki tüm millî projeler tek tek hayata geçirilecek.

Karadeniz’deki keşfin ilânından sonra açığa çıkan sancı, sadece bulunan gazdan doğan sancı değil!

Sancılarının kaynağı çok daha derin!

Her millî hamle, onların sancılarını kat kat arttırıyor. O sancıların verdiği ağrı dolayısıyla da saçmaladıkça saçmalıyor ve ne dediklerini bilemez hâle geliyorlar.