TÜRKİYE’NİN gündemi çok
değişken, çok çeşitli ve bir o kadar kurgusal(!)…
Hattâ
“kurmaca zekâsı en yüksek muhalefete sahip tek ülke” olma unvanı bize
verilebilir bence.
Aslında,
normal şartlarda, gündemin çokça değişken olması çok yönlülüğe ve gerek siyâsî,
gerek sosyal, gerek ekonomik hareketliliğe ve dinamizme işaret ederken, gündem
mevzularının çeşitliliği toplum adına “Nerede
hareket, orada bereket” şeklinde kabul edilebilir.
Kurgusal
gündemimizin zenginliğini ise hayâl dünyası geniş, demokrasi cıngılıyla raks
ederken yaşadığı coğrafyanın insanına, toprağına, bayrağına ihaneti meslekten
sayan darbe severlere borçluyuz.
“Lâiklik ve Cumhuriyet
elden gidiyor”
çığlıkları arasında hâddini bilmez mâneviyat hırsızı, minareyi (!) çalıp kılıf
hazırlayanların üç kuruşa fit olan ayakçıları İzmir’de minarelerden şarkılar
çalıyor.
Burhaniye’de
şöhret meraklısı bir aklı evvel, Diyanet’e, ezana, Devlet yönetimine küfretme
cüretini gösteriyor.
Bizler
bu cennet vatanda kardeşçe yaşayıp giderken, gündemi kendi hain emelleri adına
manipüle ettikleri medya kanallarından “Kürt, Kürtçe” söylemleriyle
ötekileştirme, kışkırtma eylemlerine su taşıyorlar.
Türkiye’nin
istikrarından, özellikle pandemi dönemi boyunca sağlık sisteminin muazzam
işleyişinden, sosyal hizmetlerin düzenli seyrinden, tüketim sektöründeki
arz-talep dengesinden ve Koronavirüs gerekçesiyle yardım talebinde bulunan 135
ülkeden 57’sine insaniyet nâmına yardımda bulunmasından rahatsızlık duyanlar,
her türlü durumu provoke etmekte ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Bu
hâdsiz güruh, kendi kanallarından ve medya kaynaklarından başka bir yerden
haber almadıklarından, işlerine geleni yayımlayıp her başarıyı manipüle
ettiklerinden, kendi yalanlarına kendilerini inandırıp “Körler sağırlar birbirini ağırlar” konforunu doyasıya yaşıyorlar.
Dünyanın
dört bir yanında çanlar çalarken, sair ülkelerde, dinlisi dinsizi rahatsız
olmuyorken, rahatsız olanlar varsa bile kutsala dil uzatmaktan hayâ
ediyorlarken, bizim ülkemizde ne oluyor, nasıl oluyor da bu kadar hesapsız ve
dahi kitapsızca İslâm dinine ve Müslüman halkın kutsal değerlerine
saldırılabiliyor?
Son
yüzyılda, dünyanın her yerinde, İslâm dinine saldırıldığı kadar, tanrılı
tanrısız hiçbir dine böylesi saldırılmadığının farkındalığı ile biz inananlar
ve inançsız olduğu hâlde erdemlerini yitirmemiş insanlar, boğazımızda binbir
yutkunma, yüreğimizde derin ancak masum bir sızı ile muhatap kılındığımız
çirkinliklere sabretmeyi ibadetten sayarak seyrediyoruz olup biteni.
Susuyoruz;
çünkü Minneapolis’te cereyan eden ırkçı cinayetin kelebek etkisi yapıp tüm
Avrupa ülkelerine sıçraması hâlinde ülkemizde mahâl vermek dilemiyoruz.
Susuyoruz;
çünkü kaos mühendislerinin hesapladığı ancak vatanseverlerin tahminden öteye
geçemeyeceği ve öngörüden ibaret tedbirlerle beklenenin ötesinde kaotik bir
durumdan imtina ediyoruz. Zira kaos, kurgulanabilir ancak yönetilmesi ve netîcesinin
belirlenmesi değişken ihtimâllerle seyredebilir.
Susuyoruz;
çünkü Türkiye, dünya ülkeleri arasında en müreffeh zamanlarını yaşarken,
şükürsüzlerden olup beklenmedik çalkantılara, ekonomik krizlere sebebiyet
vermek istemiyoruz.
Susuyoruz;
çünkü karmaşaya değil huzura, düşmanlığa değil kardeşliğe, ayrışmaya değil
birleşmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu biliyoruz.
Susuyoruz;
çünkü beklentilerini temin eden olmak istemiyoruz. Kurdukları darbe hayâlleri,
kurguladıkları ayaklanmaları, plânladıkları kaoslarını gerçekleştirmelerine müsaade
etmeyeceğiz ki beslenmesinler.
Susuyoruz;
çünkü pencerelerin ardından kaosun görüntülerini seyredip şampanya patlatarak âlem
yapmalarda konu komşu rahatsız olur diye endişeliyiz!
Ancak,
tüm bu bilinçle birlikte susuşumuz reaktif bir sessizlik değil.
Biz,
ihanet çetelerinin, terör yanlısı muhalefetin, kuyu kazan yeni partilerin
kurdukları tuzaklara ve arzuladıkları provokasyonlara mahâl vermemek adına
ibadet gibi susarken, inanıyor ve biliyoruz ki, gayet aktif ve gayet dirayetli
bir konuşanımız var.
Devletimiz,
milletimiz adına konuşan Cumhurbaşkanımız var.
Biraz
daha sabır! 2023’e çeyrek var!