METRODA yorgunluktan
kafamın önüme düştüğü zamanları özledim. Otobüste yer bulamamayı, bulduğum cam
kenarını göz göze geldiğim tonton bir amcaya kaptırmayı özledim. Bir dersten
çıkıp diğerine yetişmeyi, kütüphanede saatlerce çalışmayı, arkadaşlarımla uzun
muhabbetleri, “Beşinci çayı kim ısmarlayacak?” diye tartışmayı, uzun
yürüyüşleri, kalabalık sokakları, kafamı yastığa koyduğumda bir sonraki gün
erken kalkacağımı bilerek uyumayı özledim. Treni on saniyeyle kaçırmayı,
burnumun ucunun soğuktan kızarmasını, her gün bir güne ne kadar çok şey daha
sığdırabileceğimi öğrenmeyi özledim. Yaşamayı çok özledim!
Son
bir senedir gündelik yaşamımızda yaptığımız pek çok şey “özlenenler” listesine
eklendi. Hele hayatın hızına dahi zor yetişebilen biz gençler için büyük ve anî
bir değişim oldu. Üç hafta için çıktığımız önlem amaçlı tatilin üstünden bir
sene geçmesine rağmen hâlâ okulumuza ve günlük yaşantımıza geri dönemedik.
Günde en az üç kere farklı sınıflarda, farklı kişilerle, farklı hocalardan
aldığımız derslerden ve çoğumuz yurt odalarında en az dört kişiyle birlikte
yaşarken şimdilerde en tanıdıklarımızla, en ait olduğumuz yerde, evimizde,
koskoca bir sene geçirdik. Ait olmak için bir yerler ararken birden aidiyet
hissimizin en güçlü olduğu yerde bulduk kendimizi.
Hızlı
zamanlarımızı yaşadığımız yaşlarımızda belki de hayatımızın hiçbir döneminde
yavaşlayamayacağımız kadar yavaşladık. Bizler bütün bir senesi akademik
takvimlerle belli olan, hafta içi her gün saat saat bölünmüş derslere yetişmeye
çalıştığımız hayatlara sahiptik. Küçücük bir virüs yüzünden ömrümüzün en
verimli senelerinden birini dört duvar arasında geçirdik. Olumlu veya olumsuz
pek çok yönü olan bu süreç, belki de hepimizin içten içe ihtiyacı olduğunu
hissettiği uzun bir tatile dönüştü.
İlk
ayların aksine, artık pek çoğumuz bu sürecin olumlu yanlarını da görmeye
başladı. Hepimizin kendiyle sohbet etmeye bolca vakti oldu. Kendimden örnek
vermem gerekirse, benim bile haberim olmayan birçok farklı yönümle tanış oldum.
Aslında olduğum kişiyi keşfetmeye başladım. “Gerçekten neler yapmayı severim?
Kimlerle iyi vakit geçiririm? Ne olmak isterim? Şu an neredeyim?” gibi pek çok
soru sordum kendime. Düşünmek, özümsemek ve hayata geçirmek için doğru hamleler
plânladım. Bu satırlara yazdığım kadar kolay olmadı tabiî…
Motivasyon
noktasında günlerce toparlanamadığım, kolumu kaldırmak dahi istemediğim uzun
haftalar da yaşadım. Çünkü aslında günlük rutinim hâline gelen birçok basit
motivasyon kaynağım yoktu artık. Sabah evden çıkıp, kulağıma kulaklığımı takıp
en sevdiğim şarkıyı dinlerken biraz yürümek bütün günümün iyi geçmesini
sağlıyordu bana kalırsa. On dakikalık ders arasında arkadaşlarımla sınıf
kapısında yaptığım kısa ve keyifli muhabbet sonrasında girdiğim derse daha iyi
odaklanabiliyordum. Her gün yolda yürürken bile düzinelerce farklı insan yüzü
görüyordum. Bunlar gibi sayabileceğim pek çok basit görünen motivasyona sahiptim.
Artık bu günlük rutine sahip değilim belki, fakat bana kalırsa hayat boyu
rutinim hâline gelebilecek tek bir motivasyon kaynağı buldum: Kendi iç enerjim…
Yeni
normalimizden önce çoğumuzun hayatını dışarıdan sahip olduğumuz motivasyonlar
yönetiyordu. Bu yüzdendir, karantina süresince hayatımızdaki insanlar,
katıldığımız etkinlikler, koşuşturduğumuz işler gibi pek çok noktada
sadeleşmeye, azalmaya gittik. Çünkü artık içten içe bazı şeylerin bizim için
tebdil-i mekândan başka bir işlevi olmadığını anlamaya başladık. Hayatımızdan
fazlalıkları attıkça gerçek motivasyonumuzu bulmaya yaklaştık; kendi iç
motivasyonumuzu… Dışarıdan gelen hiçbir ilgiye muhtaç olmaksızın sadece kendine
ait olan durdurulamaz bir kaynak… İşte bunu fark etmeye başladığımda kendim
için şer gibi görünenin arkasındaki hayrı bulmuş hissettim.
Hayatımın
en güzel senelerinden birkaçını tahmin bile edemeyeceğim şekilde geçirmiş
olabilirim ama kazandıklarım kaybettiklerime değdi bence. Zor olsa da, bunu
hayatımın her alanına yaygın şekilde yaşayabileceğim “normal” günlerin
geleceğine inanıyorum. Bir gün maskesiz ve mesafesiz buluşabileceğimize
inanıyorum. Yürek mesafelerimiz iki metreden yakın olduğu sürece her imtihanın
sonu gelecektir, inanıyorum.