Rusya-Ukrayna Savaşı’nın önünde ve ardında olan

“Geliyor gelmekte olan” mottosuna en çok uyan şey, “Türkiye Yüzyılı” gerçeğidir. Dış güçlerin saldırıları da, komprador saldırıları da bu gerçeği değiştiremeyecektir. “Gözü açık olana gün ışımıştır” der kadim kültürümüz, nicedir Türkiye’nin gözü açıktır.

GÜVENLİK, dünya tarihi boyunca ülkeler arası ilişkilerde ortaya çıkan birçok sorunun temel kaynağı olmuştur. Bir yanıyla ikili üçlü ilişkiler geliştirilmesine vesile olurken, diğer yanıyla ikili üçlü ilişkileri dinamitlemiştir. Bu anlamda güvenlik olgusunu klasik olarak sınırların korunmasından ibaret saymak doğru değildir. Bu olgunun içine birçok unsuru dâhil etmek mümkündür. Bu unsurların başında enerji güvenliği ve su güvenliği gelmektedir.

Güvenlik olgusu, en başta Yakın Çevre Doktrini’ni ortaya çıkarmıştır. Bu doktrin hem güvenlik, hem güç birliği, hem de bölgesel güç anlamında önemli bir hamledir.

Bu bakış akışı içinde Rusya’yı ele almak mümkündür. Rusya, uzun zamandan beri güvenlik sorunu yaşamakta ve yine uzun zamandan beri Yakın Çevre Doktrini’ni uygulamaktadır. Rusya için bu doktrin de güvenlik gibi özellikle Perestroyka sonrasında olmazsa olmaz bir durum arz etmiştir. Esasen Yakın Çevre Doktrini’ni güvenlik olgusundan uzak değerlendirmek doğru değildir.

Rusya için olmazsa olmaz bir durum arz eden hususların ilki güvenliktir. Rusya için güvenlik sorunu, sahip olduğu toprak büyüklüğü ve bütünlüğü açısından jeopolitik ve jeostratejik olarak varlık sorunudur. Rusya için güvenlik, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile girişip kaybettiği uzay savaşlarından sonra daha da büyük önem arz etmiştir. Rusya için güvenlik olgusunun öne çıkan yanı enerji güvenliğidir. Enerji konusu Rusya’nın sosyo-ekonomik yapısıyla doğrudan ilgilidir ve adeta nefes borusu konumundadır.

Rusya için enerji konusu, güvenlik konusunun da esasıdır. Kısacası Rusya, enerji silahı ile hem güvenliğini sağlamakta, hem de ekonomik yönden büyük bir güç elde etmektedir. Rusya için enerjinin başında doğalgaz gelmektedir.

Rusya için “yakın çevre”, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dönemindeki ülkelerdir. Rusya, yaklaşık 80 yıl boyunca olduğu gibi bu ülkeleri yine ve hâlâ kontrol etmek istemektedir.[i] SSCB döneminde olduğu gibi kukla yönetimler oluşturmak istemekte ve Rusya’nın menfaatlerini ve önceliklerini önceleyen bu yönetimlerle çalışmak istemektedir.

Rusya için Yakın Çevre Doktrini, yakın çevre ile iş birliğinden daha çok, yakın çevrenin Rus emperyal çizgisine itaatinin sağlanmasıdır. Buna engel olan ya da Rusya’nın istediği gibi ve istediği kadar izin vermeyen her yönetimin akıbeti, vatan hainliğiyle görevden uzaklaştırılmak olmuştur. Eski SSCB ülkelerinde yaşanan yönetim kargaşasının tamamında gizli ya da açık bir Rusya müdahalesi olmasının temel nedeni budur. Ülkelerin bu müdahaleden kurtulmak adına yaptıkları hamleler, gizli ya da açık ekonomik ambargolarla ve terörle önlenmek istenmiştir. Rusya’nın bu hamlelerinde başarılı olduğu da gözlemlenmiştir. Bunun en çarpıcı örnekleri, Azerbaycan dâhil, Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile Ukrayna’da yaşanmıştır.

Ukrayna, Rusya’dan kopma sürecinde diğer ülkelerden farklı davranmış ve 1991 yılında bir referanduma başvurmuş, o referandumda yüksek oranda halk desteği alarak bağımsızlığını ilân etmiştir.[ii] Bu bağımsızlık, Rusya için acil güvenlik sorunu anlamına gelmekteyken, Ukrayna için de kendi ayakları üstünde durma döneminin başlangıcı olmuştur.

Gelinen noktada yakın çevresini eskisi kadar yönetemeyen ve buna bağlı olarak enerji güvenliği sorunu yaşayan bir Rusya gerçeği mevcuttur.

Rusya’nın Yakın Çevre Doktrini çerçevesinde yürüttüğü emperyal yaklaşımların dışına çıkmak için uğraşan ve nihayet yeni yeni çıkmayı başaran birkaç ülke vardır ve bunların başında Ukrayna gelmektedir. Ukrayna, Rusya ile aynı ırka ve bazı nüanslar dışında aynı dil ailesine mensuptur. Gerek Karadeniz hâkimiyeti, gerekse sahip olduğu jeopolitik konum nedeniyle stratejik öneme sahip olan Ukrayna, güvenlik nedeniyle Kuzey Atlantik İttifakı (NATO: North Atlantic Treaty Organization) ve Avrupa Birliği (AB) ile yakınlaşmak istemektedir. Bu durum Rusya için ciddî bir güvenlik sorunudur.[iii]

Ukrayna’nın Rusya’nın enerji güvenliği konusundaki konumu yani Rusya için bir yandan Avrupa’ya geçiş, diğer yandan Karadeniz’den güneye açılan bir kapı konumunda olması, Rusya’nın Ukrayna üzerindeki emperyal emellerinin oranını yükseltmektedir.[iv] Bu durum Ukrayna’nın gerek Karadeniz’le ilgili konularda, gerekse Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) içindeki konularda pasif kalması ve yönünü ABD ile AB’ye döndürmesi ile perçinlenmiştir.[v] Rusya’nın hem enerji güvenliği, hem de Yakın Çevre Doktrini kapsamındaki hamleleri bu yönelimi önlemek amacına matuftur.[vi] Bu amaçla yapılan hamleler durumu daha da karmaşık hâle dönüştürmüştür. Nitekim geçmişte yaşanan Kırım’ın Rusya tarafından ilhakı, bu karmaşıklığı zirveye taşımıştır.

Peki, bu tabloda ABD ve dolayısıyla Batı ülkeleri nerede durmaktadır?

ABD ve Batı ülkeleri, Hazar ve Orta Asya’daki gaz ve petrolün Avrupa’ya ulaştırılmasını engellemek, engel olamasa da kontrol altında tutmak istemektedir. Bu nedenle de alternatif bir güzergâh olan Ukrayna ve Gürcistan’ı Batı Bloku içine katmak ve NATO’ya almak istemektedir.[vii] Aslında Rusya-Ukrayna Savaşı’nda taraflar da, istekler de bu temel üzerinde oluşmuştur.

Tam bu karmaşıklık zirvesinde adını duyuran ülke, Türkiye’dir. Türkiye, bir yanıyla NATO üyesidir, diğer yanıyla Karadeniz İşbirliği Teşkilatı’nın üyesi ve diğer yanıyla hem Rusya, hem de Ukrayna ile önemli ekonomik ilişkileri olan bir ülkedir.[viii]

Öte yandan Türkiye, enerji güvenliği konusunda, Boğazlar konusunda ve enerji konusunda Rusya için vazgeçilmesi zor olan bir ülke konumundadır. Ayrıca Türkiye, Rusya’nın geçmişte Kırım’ı ilhakı sonrasında Rusya’ya yaptırım uygulamamış, tam tersi Rusya’nın Avrupa’ya gaz akışının Türkiye üzerinden geçirilmesi konusunda işbirliğine gitmiştir.[ix] Bu durum öteden beri sağlıklı yürümeyen Türkiye-Rusya ekonomik ilişkilerinin güçlenmesine ve farklı alanlara yayılmasına vesile olmuştur.[x]

Gelinen noktada şartlar Türkiye’yi Rusya-Ukrayna Savaşı’nın seyrini değiştirme gücüne sahip olan ülke konumuna getirmiştir. Bu konumda Sayın Cumhurbaşkanımızın dış politikadaki detaycı yaklaşımının payı büyük olmuştur. “Geliyor gelmekte olan” mottosuna en çok uyan şey, “Türkiye Yüzyılı” gerçeğidir. Dış güçlerin saldırıları da, komprador saldırıları da bu gerçeği değiştiremeyecektir. “Gözü açık olana gün ışımıştır” der kadim kültürümüz, nicedir Türkiye’nin gözü açıktır.



Dipnotlar ve Kaynakça

[i] Güler, A. (2018). “Suriye ve Ukrayna Krizleri Çerçevesinde ABD Rusya İlişkileri”, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 3(2), 296-312.

[ii] Büyükakıncı, E. (2004). Değişen Dünyada Rusya ve Ukrayna. Ankara: Phoenix Yayınevi.

[iii] Keskin, M. (2015). Yakın Çevre Doktrini Bağlamında Rus Dış Politikası: Ukrayna Müdahalesi. Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 3(2), 45-62.

[iv] Abdullahzade C. (2014). Self Determinasyon ve Ayrılma Açısından Kırım Sorunu. Türkiye Adalet Akademisi Dergisi. (19) 5, s.159-205.

[v] Al, A. ve Özdil, B. (2017). Karadeniz’in Uluslararası Politik Ekonomisi: Rusya ve Ukrayna İlişkilerinin Yeniden Analizi. Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, 5(2), 151-167.

[vi] Güler, a.g.m., 296-312.

[vii] Güler, a.g.m., 296-312.

[viii] Ünalmış, A. N. ve Oğuz, Ş. (2019). Karadeniz’de Rusya-ABD Rekabeti ve Ukrayna Krizi. Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 5(7), 1-10.

[ix] Karagöl, E. T., & Kızılkaya, M. (2015). Rusya-AB-Türkiye Üçgeninde Türk Akımı. Seta Perspektif, 105, 1-6.

[x] Topsakal, İ. (2016). Tarihi Süreçte Rusya-Türkiye İlişkileri. Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 3(2), 33-53.