Rusya’nın problemli alan stratejisi

Bölgedeki etkinliğini Azerbaycan’a kaptırma telâşındaki Rusya, Dağlık Karabağ’daki Rus askeri sayısını kısa sürede, ateşkes anlaşmasında öngörülen rakamların iki katına çıkardı. Dağlık Karabağ’ın statüsü tanımlanması konusunda da nihâî hedefin “özerk cumhuriyet” modeli olduğu, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un açıklamalarından açıkça görülebiliyor. “Karabağ Azerbaycan’ındır” diyen Putin, Karabağ’a yerleştirdiği askerî unsurları ve geriye döndürdüğü on binlerce Ermeni unsur ile burada özerk bir bölgenin altyapısını kuruyor.

İKİ kutuplu uluslararası sistemin sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya, kendi bölgesinde, yakın ve uzak coğrafyalarda etkin ve etkili olabilmek, Sovyetler Birliği’nden ayrılan ülkeler üzerinde etkisini sürdürmek, emellerini gerçekleştirmek adına “problemli alan yaratma stratejisi”ni geliştirmiştir.

Bu stratejinin uygulamaları 1990’lardan bu yana Kafkaslarda; Osetya ve Abhazya, Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Çeçenistan ile son olarak Karabağ bölgesinde kendisini göstermektedir.

Rusya, sıcak denizlere açılma hedefi doğrultusunda bugün Suriye ve Libya’da da “problemli alan stratejisi”ne uygulama alanı bulmaktadır. Bu strateji, çatışma bölgelerinde huzur ve istikrarı “ulaşılamaz bir hedef” hâline getirmektedir.

Kafkaslardaki problemli alan stratejisi

Rusların “problemli alan stratejisi” uyguladığı Osetya ve Abhazya Cumhuriyetleri, Rusya-Gürcistan geriliminin temel unsurudur. 2008 yılındaki Gürcü-Oset Savaşı’nda Rus destekli Abhaz güçlerinin başlattığı operasyonla Yukarı Kodor Vadisi’nde kontrol Abhaz milislerin eline geçince Gürcistan, Rusya ile olan tüm ilişkileri kesmiş, Abhazya ve Güney Osetya bağımsızlığını ilân etmişti. Ne var ki, Rusya ve birkaç devlet dışında bağımsızlıklarını kimse tanımıyor.

Günümüzde Abhazya ve Güney Osetya, Rusya denetimindeki defakto bir bölge durumunda. Bu bölgeler Gürcistan tarafından, “topraklarının çoğu Rusya tarafından işgal edilmiş kendi egemenliğindeki topraklar” olarak görülüyor.

Sovyetlerin dağılmasından sonra bağımsızlığını isteyen bir diğer bölge Çeçenistan, o günden bu yana Rusya ile çatışma hâlinde. Rusya’ya karşı gerçekleştirilen Birinci Çeçen Savaşı’nın ardından fiilen bağımsızlık kazanan Çeçenya, İkinci Çeçen Savaşı’nda Rusya Federasyonu’nun kontrolü altına girdi. O tarihten bu yana sistematik bir yeniden yapılanma ve yeniden inşâ süreci yaşansa da ülkenin dağlık kesimlerinde ve güney bölgelerinde düzensiz çatışmalar devam etti.

Artan Çeçen eylemleri sonrası Rusya, Çeçenya üzerindeki hâkimiyetini sıkılaştırdı ve eylemlerle mücadele operasyonlarını bölge genelinde genişletti. Bölgede Rus yanlısı bir Çeçen rejimi kurularak 2003 yılında Çeçenya’yı Rusya ile yeniden bütünleştiren ancak sınırlı özerklik sağlayan bir anayasa referandumu yapıldı. Yüzde 90’ların üzerinde sonuçla Rusya ile bütünleşme isteyen referandum sonucunu Kremlin dışında çok az kişi âdil buldu. Çeçen sorunu hâlâ çözülemedi!


Kırım bütün Karadeniz’i ilgilendiren bir sorun!

Sovyetlerin dağılmasından sonra Ukrayna’ya bağlı özerk bir yönetim olarak varlığını sürdüren Kırım, Rusya’nın hedefindeki alan olarak sürekli müdahalelere sahne olan bölgelerden bir diğeri. Rus etkisinin artarak devam ettiği Kırım, 2014 Ukrayna Devrimi sonrası Rusya’nın askerî müdahalesine sahne olmuş, 16 Mart 2014’te yapılan referandum sonucu Rusya, 18 Mart 2014’te Kırım’ı ilhak etmişti.

Dünyada âdil bulunmayan referandum sonuçları konusunda 27 Mart 2014 günü toplanan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, referandumun yasal olmadığını belirten bir karar çıkardı. İtirazlara kulak tıkayan Putin, kararname ile Kırım Cumhuriyeti’ni egemen ve bağımsız bir devlet olarak tanıyarak Kırım ile Sivastopol’un federal birim olarak Rusya’ya katılımını onayladı. Kırım sorunu ise hâlen devam ediyor!

Yeni problemli alan Karabağ mı oluyor?

Kafkaslar bölgesinde Rusya’nın etkinliğini sağlamakta kullandığı “gerilimli alan stratejisi”nin bir diğer uygulama alanı ise Dağlık Karabağ bölgesidir.

30 yıldır sözde Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti olarak Rus destekli Ermenistan yönetiminde olan bölge, 2020’nin son çeyreğinde yeniden çatışmalara sahne oldu. Ermenistan ordusunun 27 Eylül 2020’de Dağlık Karabağ’da Azerbaycan Ordusu mevzilerine ve sivil yerleşim birimlerine saldırılarına karşı harekât başlatan Azerbaycan, 30 yıldır Ermenistan işgali altındaki toprakların büyük kısmını işgalden kurtardı.

8 Kasım’da Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin sözde başkenti Hankendi yolundaki kritik öneme sahip Şuşa ilinin Azerbaycan Ordusu tarafından ele geçirilmesinin ardından Rusya, bir kez daha devreye girdi ve 10 Kasım 2020 gecesi saat 00:00 itibariyle ateşkes ilân edildi. Böylece 2 bine yakın Rus askeri, Dağlık Karabağ’a (Ağdere, Hocavendi, Hankendi, Hocalı) Barış Gücü olarak konuşlandırıldı.

Bölgedeki etkinliğini Azerbaycan’a kaptırma telâşındaki Rusya, Dağlık Karabağ’daki Rus askeri sayısını kısa sürede, ateşkes anlaşmasında öngörülen rakamların iki katına çıkardı. Dağlık Karabağ’ın statüsü tanımlanması konusunda da nihâî hedefin “özerk cumhuriyet” modeli olduğu, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un açıklamalarından açıkça görülebiliyor. “Karabağ Azerbaycan’ındır” diyen Putin, Karabağ’a yerleştirdiği askerî unsurları ve geriye döndürdüğü on binlerce Ermeni unsur ile burada özerk bir bölgenin altyapısını kuruyor.

Bölgeye Rus kontrolündeki güzergâhlardan taşınan Ermenilerin Azerbaycan tarafından terörist olarak tutuklandığı göz önüne alındığında, Rusya’nın bu bölgede sorunların çözümünden çok çözümsüzlüğü, huzur ve istikrardan daha çok çatışmanın devamını hedeflediği, “problemli alan stratejisi”nin Karabağ’da da tıkır tıkır işlediğini düşündürecek pek çok emâre olarak göze çarpıyor.

Rusya, Kafkaslardan sonra Orta Doğu ve Afrika coğrafyasında “problemli alan stratejisini” kolaylıkla uygulama alanı buluyor. Tüm bu bölgelerde Rusya’nın karşısında varlık gösteren tek ülke ise Türkiye! 

Suriye’de de aynı kurgu

Yine problemli alanlardan baktığımız zaman, Rusya’nın Kafkaslardaki bu stratejiyi Suriye ve Libya sahalarında da birebir uyguladığını görmekteyiz.

Rusya, Suriye’de kurduğu Tartus ve Hmeymim Üslerinden Suriye sahasında etkili olmaya başladığında sıcak denizlere inme hedefini gerçekleştirmişti.

Fırat’ın batısındaki kontrolünü genişleten Rusya, ABD’nin çekilme kararıyla Fırat’ın doğusunu da kontrol etmeye başladı. Ve bu bölgede Türkiye ile muhatap olduğu alanlarda 3 ayrı problemli alan yarattı. Bu problemli alanlar “Tel Rıfat, Ayn İsa ve Tel Temur” bölgeleridir.

Tel Rıfat, Afrin’in hemen güneyinde; Ayn İsa, Tel Abyad’ın güneyinde; Tel Temur ise Resulayn’ın güneyinde bulunuyor. Şu anda Barış Pınarı, Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekât bölgelerinde terör saldırısı amacıyla patlatılan araçlar, sivilleri ve askerleri şehit eden saldırılar sonucu artan huzursuzluğa bakıldığında da görülecektir ki, bu sorunlu alanlardan gelen terörist saldırılar yine Rusya’nın stratejisi ile alan bulabiliyor.

Rusya, gerilim stratejisiyle Türkiye’nin tesis ettiği güvenli alanlarda barışa ve huzura zarar veren bir strateji izliyor ve bunu da bölgedeki kontrolünü sağlamlaştırmak, masada ve sahada elini güçlendirmek için açıktan yapıyor.

Rusya’nın Tel Rıfat’ın boşaltılması için hiçbir adım atmaması, Ayn İsa’yı elinde tutmak istemesi ve M-4 karayolunun kontrolünü bırakmaya yanaşmaması, tamamen problemli alan stratejisinin bir gereği olarak önümüzde duruyor.

Libya aynı stratejinin kurbanı edilemez!

Bölgemizde bir diğer sorunlu alan ise Libya coğrafyasında, Hafter terörünü sona erdirmekte kritik noktalar olarak görülen Sirte ve Cufra hattıdır.

Rusya kontrolünde olan bu iki bölge, Kafkaslarda ve Suriye sahasında olduğu gibi, Libya’da da “problemli alan stratejisi”nin uygulama bölgesi hâline gelmiş durumdadır. Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükûmeti güçlerini bu bölgede durduran ve ateşkes ilân edilmesini sağlayan Rusya, toprak bütünlüğü sağlanmış bir Libya’ya karşı parçalı bir Libya için çalışmalar yürütüyor.

Türkiye’nin Libya’daki askerî destek üssü Vatiyye’ye karşı Cufra Hava Üssü’nü tanzim eden Rusya, Hafter’i destekleyerek Libya’yı ikiye bölecek projeye açık destek sağlıyor. Bugün Libya’da Hafter’i destekleyen diğer ülkeler olan Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve perde gerisinde Fransa, açıkça Rusya’ya hizmet eder durumdadır. Bu ülkelerin desteğine karşın bugün Libya’da Hafter destekçileri arasında toprak elde eden, üs elde eden, sıcak denizlere inmek ve Akdeniz’i kontrol etmek için ve oradan da Körfez bölgesine Kızıldeniz istikametinde ilerlemek üzere yerleşen tek ülke Rusya’dır!

Tobruk ve Bingazi’de deniz üsleri, Cufra Hava Üssü, paralı askerleri ve diğer askerî desteği ile Libya’da Hafter’e ait toprakları tamamen Rusya kontrol etmektedir.

Rusya’nın ilerleyişi tesadüf mü?

Bugün başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler, Rusya’nın sıcak denizlere açılma hedefine ulaşmasında engelleyici değil, yol açıcı ülkeler görünümü çiziyorlar. Suriye ve Libya’daki varlığıyla Doğu Akdeniz’de söz sahibi hâline gelen Rusya, yeni istikameti olan Kızıldeniz ve Körfez bölgesine doğru açılım politikası yürütüyor.

Rusya, Kafkaslardan sonra Orta Doğu ve Afrika coğrafyasında “problemli alan stratejisini” kolaylıkla uygulama alanı buluyor. Tüm bu bölgelerde Rusya’nın karşısında varlık gösteren tek ülke ise Türkiye!

NATO’daki diğer hiçbir ülke, Rusya’nın bölgedeki etkinliğini yeni coğrafyalarla genişleten stratejisi karşısında adım atmıyor.

Peki, Rusya bu stratejiyi neden uyguluyor?

Masaya oturduğu zaman, sahadaki faaliyetleriyle elini güçlendiriyor, muhataplarını kontrol ediyor ve bulunduğu coğrafyalarda sorunlu alanlar bırakarak uygulamak istediği politikalarda kendisine avantaj sağlıyor.

Batılı ülkelerin yaptıkları hatâlar sonucu bu bölgelerde avantaj sağlayan Rusya, kendi menfaat ve çıkarlarını gerçekleştirmekte zorlanmıyor. Tüm yaşananlara baktığımızda, “Batı mı Rusya’ya destek çıkıyor ve Rusya’nın özellikle sıcak denizlere ve Akdeniz’e inmesini sağlıyor, yoksa Rusya mı böyle bir strateji uyguluyor?” şeklindeki soru akla geliyor.

Bu soruya, olan bitene baktığımızda, Batı’nın bilerek veya bilmeyerek Rusya’nın Akdeniz’deki hâkimiyetine büyük destek verdiğini söyleyerek cevap verebiliriz. Meselâ Sudan’da yapılan darbeye ve sonuçlarına yakından baktığımızda, Rusya’nın bu gelişmenin hemen ardından bölgede büyük bir deniz üssü kurması ve 300’e yakın

 askeri göndererek bu üssü genişletmeye devam etmesi, çok da rastlantı olmasa gerektir. Sudan’da darbeyi yapan Batılı ülkeler olsa da, burada eli güçlü çıkan, menfaatini ve çıkarını gerçekleştirebilen Rusya’nın Sudan’a kadar açılabilmesini sağlayan da Batı’nın ta kendisidir.

Rusya’nın Sovyetlerin dağılmasından bu yana 30 yıldır uyguladığı “problemli alan stratejisi” Kafkasları aşmış ve ilerleyişini sürdürüyor görüntüye sahiptir.


*Emekli Tuğgeneral