MUSTAFA Hatipler,
Edirneli bir kalem, bir kelâm, bir selâm beyefendisi… O bir başkent adamıdır. O
bir başkent gönüllüsüdür. O bir başkent sevdâlısıdır. Başkent… Yani eski
başkent… Yani eskimez başkent: Edirne…
Hangi
mânâya gelir başkent sevdâlısı olmak? Çok mânâya gelir: Yemen’den Bosna’ya,
Cezayir’den Kırım’a, volkan yürekli bir Osmanlı
yiğidi gelir sarışın kaytan bıyıklı… İnce, uzun, vakur yürüyüşlü bir Balkan delikanlısı gelir…
O,
Edirneli olduğu kadar Bursalı, Erzurumlu, Sarayevolu ve Selânikli olduğu kadar
Sanalı, Maraşlı, Üsküplüdür de. Bağdatlı, Filibeli, Prizrenlidir de…
Kâh Tuna boyunda unutulmuş öksüz bir muhacir yüreğidir, kâh Vardar kıyısında terk edilmiş eski bir köprü kitabesi. O, Arda üstünde başıboş sallanan nazenin bir sandaldır bazen, bazen Manastır Bedesteni’nde unutulmuş kalbi kırık bir su testisi. Mustafa Hatipler bir duygu, vicdan ve empati adamıdır. Hicranın, hüznün, intizarın adamıdır; gönlünün bir yarısında milyonlarca Balkan göçmeninin hüznü, diğer yarısında Balkanlarda kalan milyonların intizarı; Meriç, Sakarya ve Yeşilırmak kıyısında dili lâl olup dolaşan çağdaş bir Yûnus Emre’dir.
Şairdir
de Mustafa Hatipler. Yedi şiir kitabı vardır. Rumeli’yi, göçü, hüznü yüzlerce
şair on binlerce dizesinde anlatmıştır bugüne değin, eyvallah! Elli beş yaşın
tecrübesiyle söyleyeyim, dedesi Selânik Karacaovalı olan Mustafa Hatipler kadar
dokunaklı ve hisli, göçü onun kadar yürekten yazan çok az şaire rastladım. “Hep Seni Yazdım-Rumeli’ye Ağıt” şiirinden birkaç mısraını alıyorum buraya:
“Ne zaman rahmet
yazdıysam/ Ne zaman bereket yazdıysam; seni yazdım/ Ne zaman sevinç yazdıysam/ Ne
zaman dert yazdıysam; seni yazdım/ Ne zaman vuslat yazdıysam/ Ne zaman hasret
yazdıysam; seni yazdım/ Ne zaman göç yazdıysam/ Ne zaman hicret yazdıysam; seni
yazdım/ Ne zaman hayat yazdıysam/ Ne zaman cennet yazdıysam; seni yazdım…”
Dilinde
binlerce beyit, mısra, söz… Bir ayağı hakikat
dairesinde, diğeriyle dünyayı dolaşan çağdaş
bir Mevlâna’dır o. Hacı Bayram-ı Velî’dir kâh… Gün olur, Hacı Bektaş-ı Velî
olur, bazen Pir Sultan Abdal’dır Mustafa. Sarı Saltuk’la yoldaş, Demir Baba’yla
arkadaş, Kızıl Deli Sultan’la ayaktaştır. Âkif’e hayran, Necip’i seven, Nazım’ı
ezberden bilen biridir Hatipler. Gün olur, Mona
Rosa’yı ezberden okur size, gün olur Edirne Mevlevihanesi’nde şiir söyleyen
Neşati Dede’nin dili olup beyitler
okur. Gün gelir, Necatigil şiiri üzerine tahliller yapar saatlerce…
Romanı
da vardır, hikâyesi de. Denemesi de vardır, hâtırası da. Mâlî müşavirliği de
vardır, akademisyenliği de. Siyasetçiliği de vardır, gençlik liderliği de. Bence
en önde gelen yönü şairliği ve hatipliğidir. İsimlerimiz kadar soyadlarımızdan da nasibimiz olduğuna
inanmaya başladım ben Hatipler’i yakından tanıdıkça. Artist lakabını, güçlü ve etkili hitabetini tanıdıkça ne kadar çok
hak ettiğini de… Edirne’yi gezmenin, Edirne’yi yaşamanın, Edirne’yi sevmenin,
ancak onunla ve onun dostları Koray Uymaz, Serkan Oltandiken ve Fatih Selvi’yle
gezdikten sonra mümkün olabileceğine de inandım.
Hatipler
şiirinin iz bırakan dizelerinden birkaçını paylaşmak isterim sizlere:
“Bir pınar akıt;/
türküsüyle çağıldasın yitik sevdaların; Yaralı ceylanların bakışını kuşanmış
ırmaklar; İçimin bütün ormanları iğde koksun; Sığınıp şerrine tenha akşamların;
Sürgün kokan bir serçeydim; Yalnızlığımın tenha ikindilere saklanmasıydı
yazlar; Esrik bir bekleyişti; Gizli kalmış bir gülüştü/ özlem tadında; Hicran
kokan türkülerde büyüttüm sevdamı; Dua çiçeğine dayayıp başımı/ mor akşam
üstlerinde/ şarkılar söyledim; Gölgem hançerlenmişti, bir gece, ayın çığlıkları
arasında; Günlerim/ göz boyu karanlık taşıyordu gecelerime; Bir gül terledi
avuçlarımda/ çığlık çığlığa; tutsak düşler tutunurdu kelimelere/ konuşmak
istediğimde; Yüreğimi gözyaşımla yıkardım; Yorgun ikindilerle gelecek iğde
kokuları; Heybeme hüznü ardıma dağları alarak; Her şey yarım bir rüyaymış;
Gelmezsen/ mor bir karanfil olacak geceler; Gözleri hüzün sarısı; Sustukça lâl
olur yüreğimiz; Tenha vakitlerinde unutulmanın; Yalnızlığın demir üçgeninde;
buruk tebessümler yapışır kalır dudaklarımızda; Ortaköy Camii minaresine
resmedilmişti ince gölgeniz; Yıldızlar ayrılık şarkısıyla uyuyor her gece;
Hüznün portresi kalacak perdelerde; Yüreğimi denize indirdim; Her çiçeğin adı
hasret olacak; Yüreğimden bir şelale akar/ suyu Süheyla’dır, köpüğü Süheyla,
sesi Süheyla; Köprüler esas duruşta bekler; Vakit akşama erken bir vakittir;
Mor ikindiler sevdanın yunağıdır; Akasyaların beyaz çığlığı / düşsün saçlarına;
Akşamlar neden hep yalnızlığımın gümüş küllerinden doğuyor; Neden hep hüzün
düşüyor payıma/ bilmiyorum; Tenha akşamların hüznünü/ gözyaşıma kattığım/
savrulduğum/ hicran bahçelerinde kuru bir yaprak gibi.”
Her
şair bir şiirden ibaret olacaksa eğer, benim için Mustafa Hatipler, “Karlar Yağdığında Hatırla Beni”dir. Her
şair bir dizeden ibaretse eğer, benim için Mustafa Hatipler, “Hüznün kanattığı bir karanfil yüreğim” dizesinden
ibarettir.
Eski
bir başkentin, eskimeyen bir başkentin, koskoca Balkan coğrafyasını, koskocaman
İstanbul’u fetheyleyen bir başkentin sesi, soluğu, sözüdür Mustafa Hatipler;
öyle içten, öyle derin, öyle yukarıdan ve öyle mert, öyle sert, öyle dertli, öyle
hisli, öyle hasbî, bir o kadar da hesabî… Edirne
gönüllüsü olduğu için de bütün illerin, bütün ellerin, bütün kalplerin
bileşkesidir dili, dini, yüreği.
Mustafa
Hatipler, ayakları Anadolu coğrafyasına sağlam basan tipik bir Rumeli
çocuğudur; gitmekle kalmanın, hasretle vuslatın, hüzünle hicranın bıçak sırtı
durumunu en iyi o bilir, o anlar, o yazabilir. Kırcaali onundur, Gümülcine
ona konuşur, Gostivar onunladır.
O bir medeniyetin sesidir, bir medeniyetin dilidir, bir medeniyetin vicdanıdır;
o nedenle hislidir, dertlidir, sorunludur.
Yahya
Kemal’in diliyle söylersek, kökü mazide
olan âtidir Mustafa Hatipler. Son kitabı “Günlerin Ardında Kalan”, onun günlerin ne kadar içinde, ne kadar
derininde, ne kadar derdinde olduğunun hikâyesidir bir bakıma. Günlerin Ardında Kalan’ı okudukça onun “sizin
sesiniz” olduğunu hissedecek, yer yer şaşıracak ve sormadan edemeyeceksiniz
kendi vicdanınıza: “Bu konuşan ben miyim,
Hatipler mi?” Öyle sizden, öyle içten, öyle yürekten olduğunu fark
edeceksiniz kitabı okurken. Şiirle, şiirsi, şiirce hem de…
Aslında
Mustafa Hatipler, Edirne’nin, Balkanların, Türkiye’nin ardında kalanı değil, özünü, esasını, aslını kaleme almış son
kitabında.
Sakın
aldanmayın, Mustafa Hatipler, günlerin
önünden giden adamdır! Balkan yüzlü,
Balkan sesli, Balkan sözlü adam o. Hüznü kuşanmış bir Rumeli delikanlısı. Gözleri
hüzün sarısı renkli şair… Gözleri ve sözleri… Hüznün kanattığı karanfil yürekli şairimiz o bizim!