Rum kızı İvi İlyadis’ten çocukluğunun İstanbul’una bin selâm!

Hacı İli Usta, Hicaz’da, Cidde’de tuzlu deniz suyunu içme suyuna çeviren bir sistem geliştirmiş, tesisi kurmuş. Bu çalışmasıyla Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından Sanayi Madalyası ile ödüllendirilmiş. “Hacı İlia Usta” denir olmuş ona. Hicaz’da Müslüman olmuş olabilir mi? Mümkün… Hangi dinin hacısıydı, net değil. Ama tek kelime Rumca bilmeyen, çocuklarıyla da sadece Türkçe konuşan bir Osmanlı Rum’u imiş Hacı İlia Nikolaydis.

BİR dede, bir baba, bir amca, bir abla, bir kız… İvi İlyadis’ten söz ediyorum.

Adı, “İvi”... (Sanırım Havva ve Eva’dan galat bir kavram.) 1954, İstanbul Ayaspaşa’da doğmuş bir kız çocuğu…

Ablası, Lena… (Babaanne Eleni’den alıyor muhtemelen adını.) Ondan yedi yaş büyük… İki kardeşler… (Biz ailece ikisini de tanıdık ve çok sevdik.)

İvi otuz yedi yıldır Atina’da yaşıyor. Altmış altısında mutlu bir babaanne. Lena elli yıldır Almanya Ulm’da yaşıyor. O da yarım asırdır mutlu bir anne, babaanne.

 

İvi İlyadis

Babaları Kriton, anneleri Sesil…

“Olabilir, ne var bunda? Benzer çok hikâye biliyoruz biz” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, hem de çok…  İşte filmimiz şimdi başlıyor! Buraya kadar jenereklikti biraz anlattıklarımız.

Baba Kriton İlyadis, Yeşilçam’ın Altın Portakal Ödüllü görüntü yönetmeni

Baba, Kriton İlyadis... Bu ismi hatırladık mı? Ertem Eğilmez’in çektiği -bazı Hababam Sınıfı serisi dâhil- Yeşilçam’da yüzlerce filmin görüntü yönetmeni. 1970 Altın Portakal Ödülü sahibi bir görüntü yönetmenimiz beyazperdede. Birçok ödülü daha var. Yetiştirdiği birçok görüntü yönetmeninin “Baba” dediği, çalıştığı birçok yönetmenin “Maestro” (“Büyük Usta”) diye hitap ettiği, Yeşilçam’ı Yeşilçam yapan isimsiz kahramanlardan birisi.

Çalıştığı yönetmenler mi? Sayayım hemen: Baha Gelenbevi, Lütfü Akad, Ertem Eğilmez, Metin Erksan, Tunç Başaran, Halit Refiğ, Orhan Aksoy sadece bazıları.

 

Kriton İlyadis

Dönemin ünlü aktörlerinin, aktrislerinin de ağabeyi, yol göstericisi, yakın dostu Kriton İlyadis. Ayhan Işık’tan Fatma Girik’e, Kartal Tibet’ten Hülya Koçyiğit’e, Cüneyt Arkın’dan Ediz Hun’a, Müjdat Gezen’den İzzet Günay’a, Ajda Pekkan’dan Perran Kutman’a, Orhan Gencebay’dan Emel Sayın’a… Zeki Müren ile dostlukları da var.

Hangi filmleri estetize etmemiş ki Kriton Amcamız: Berduş, Vatan ve Namık Kemal, Allahaısmarladık, Kanun Namına, Katil, Kırık Plâk, Vurun Kahpeye, Bir Millet Uyanıyor, Yaşlı Gözler, Gönüllü Kahramanlar, Kalbimin Efendisi, Kınalı Yapıncak, Bizim Aile, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Süt Kardeşler, Tosun Paşa… Bunlar sadece bazıları elbette.

 

İşine âşık, çok titiz, mükemmeliyetçi, mesleğindeki bütün teknik gelişmeleri yakından takip eden, çok okuyan bir karakter Kriton. Yönetmen Lütfü Akad’a göre, “ayrıntılara çok dikkat eden, gözlemleri ve sezgileri kuvvetli biri”… 1980’de kaybediyoruz onu. 64 yaşındayken… Toprağı bol olsun, İstanbul’da medfun…

Amca Yorgo İlyadis, Yeşilçam’ın ünlü ses mühendisi

Amca, Yorgo… Eşi Drosula… İki oğulları var; İlia ve Niko. Yorgo ilk oğluna babası İlia Usta’nın, ikinci oğluna da dedesi Niko’nun adını vermiş.

Eski Türk filmlerinin jeneriklerinde sık sık rastlarız Yorgo amcanın adına. Hani yazar ya “Yorgo İlyadis: Ses Mühendisi” diye, tam da o isim işte İvi’nin amcası!

Yeşilçam’ın ünlü ses mühendisi… Çocukluğundan itibaren üç kavram var dünyasında Yorgo’nun: Radyo, ses, teknik. İvi’den öğrendiğimize (o da babasından öğrenmiş) göre, daha on beş yaşlarında ilk radyosunu kendisi yapmış. 1937’de, Ege manevraları sırasında Atatürk’ün sesini kaydeden ilk yerli olmuş. Takdirnâmesi var. İstanbul’da birçok ses stüdyosu kurmuş, kendi ses stüdyosunu da açmış. Senelerdir Yeşilçam’daki birçok eski ama güzel filmin etkili ve güçlü seslerini dinlememiz, en çok Yorgo’nun sayesinde.

 

Yorgo İlyadis

İki oğlu İlia ve Niko da tâ gençliklerinden itibaren Amerika’da yaşıyorlar.

Yazları ailece Yeşilköy’de (1960’ların, 70’lerin Türkiye’sinde İstanbul’un sayfiyesi Yeşilköy) yazlıkta kalan, tekneyle balığa çıkan, komşularıyla güzel, neşeli, muhabbetli İstanbul akşamları yaşayan/yaşatan biri Yorgo.

Yorgo Amca’yı 1973’te, henüz 59 yaşındayken kaybediyoruz. O da İstanbul’da medfun. Toprağı bol olsun.   

Sultan İkinci Abdülhamid’den madalyalı bir mucit: Hacı İlia Usta

Bilecik Osmaneli’nde, 1865’te doğmuş bir Rum İlia Usta. Çocukken Adapazarı’na yerleşmiş. Zeki, yetenekli, mucit bir kafa… Okuyamamış. Okul hayatı hiç yok. Birçok icadı olan diplomasız bir mühendis genç İlia. Zamanla işi büyütmüş, atölye filan derken, Adapazarı’nda döküm fabrikası kurmuş. 1890 ve 1900’lerin ilk yıllarında birçok şehirde içme suyu tesisleri ve köprüler inşâ etmiş.

Hacı İli Usta, Hicaz’da, Cidde’de tuzlu deniz suyunu içme suyuna çeviren bir sistem geliştirmiş, tesisi kurmuş. Bu çalışmasıyla Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından Sanayi Madalyası ile ödüllendirilmiş. “Hacı İlia Usta” denir olmuş ona. Hicaz’da Müslüman olmuş olabilir mi? Mümkün… Hangi dinin hacısıydı, net değil. Ama tek kelime Rumca bilmeyen, çocuklarıyla da sadece Türkçe konuşan bir Osmanlı Rum’u imiş Hacı İlia Nikolaydis (“Niko’nun oğlu” demek).

Adapazarı Rum’u bir fabrikatör… İlk eşinden “Niko” diye bir oğlu olmuş. Maceraperest biri. Haylaz, uçarı… Baba disiplininden kaçmış, bir gemiye atlayıp doğru Yeni Dünya, Amerika’ya… Ancak 1970’te İstanbul’a, kardeşlerine ziyarete gelen bir maceraperest.

İlk eşi ölünce, bir süre sonra Yalovalı Eleni ile Adapazarı’nda ikinci evliliğini yapmış mucit Haci İlia Usta. 1914’te Yorgo İlyadis, 1916’da ise Kriton İlyadis doğmuş. Bir süre sonra ikinci eşi de vefat etmiş. Oğullarına Rum mürebbiye tutmuş İlia. 1921’de ise daha önceden satın aldığı, İstanbul Taksim’den Dolmabahçe’ye inilen yolda sağ taraftaki semt olan Ayaspaşa’daki evine taşınmış. Saray Arkası Sokağı’na… İki oğlu Yorgo ile Kriton bu evde büyümüşler, evlenmişler, çoluk çocuğa karışmışlar. 1934’te vefat emiş İlia Usta.

 

Hacı İlia Nicolaydis

Ha unutmadan, 1916’da, yaşadığı şehir Adapazarı’na içme suyu temin eden ünlü çarkı (piyasa değeri 1 milyon dolar) yapıp hibe etmiş. Yanına da bir köprü… Böyle de bir hayırsever Hacı İlia Usta! 

İlyadislerin sokak komşuları: Atatürk’ün eşi Latife Hanım, Kasım Gülek, Erol Simavi, Adile Naşit, Ali Poyrazoğlu

1950’lerin, 1960’ların İstanbul’u… Her yan bahçeli, iki katlı ahşap evlerle dolu. Tek tük apartmanlar var.

Bahçelerindeki ortancalar, menekşeler, yaseminler arasında geçen bir çocukluk 1954 doğumlu İvi ve 1947 doğumlu Elena’nınki. Aynı yaştaki kuzenleri İlia ve Niko ile birlikte… En büyük zevkleri de Atatürk’ün eşi Latife Hanım Köşkü’nün bahçesinde saklambaç oynamak.

DP Beyoğlu İlçe Merkezi’nin bulunduğu apartmanın kapıcısının kızı Hediye, İvi’nin iyi arkadaşıdır. Latife Hanım’ın özel şoförü Ali Yetke, Hediye’nin amcasıdır. Köşkün bahçesinde saklambaç iznini Ali amca almaktadır. Latife Hanım da zevkle izlemektedir zaman zaman bahçesindeki saklambaçları.

En yakın çocukluk arkadaşları ise orta kat komşuları Nuşin ile karşı apartmanın onlara bakan penceresinden sık sık konuştukları Adile Naşit’in kalp hastası oğlu Ahmet. Bazen Ahmet kaleci oluyor, kuzen Niko ona şut çekiyor, İvi de hakemlik ediyor onlara. Ahmet Naşit Keskiner, on beş yaşında vefat ediyor maalesef.

 

İlyadislerin Ayasağa’daki evi

Kimler oturmuyor ki Saray Arkası Sokağı’nda… En başta Atatürk’ün eşi Latife Hanım, sonra o dönemin CHP’sinde İsmet Paşa’dan sonra gelen ikinci isim ve partinin Genel Sekreteri Kasım Gülek, Hürriyet gazetesinin sahibi Erol Simavi, ünlü işadamı Kazım Taşkent, dönemin ünlü radyocusu Şevket Rado, Tanca ayakkabılarının sahibi Kemal Tanca, tiyatro sanatçıları Adile Naşit ve Ali Poyrazoğlu ilk akla gelenler…

60 yıl sonra İvi Hanım’ın özlemle hatırladıkları

İvi Hanım’ın, üzerinden altmış yıl geçse de büyük bir özlemle hatırladığı şeyler var elbette: Limon ve vişneli tadı doyumsuz dondurmalar, komşularla güzel ilişkiler, o bölgede ikâmet eden tek Rum-Hıristiyan aile olmalarına rağmen Türk-Müslüman komşularının onlara hiç “öteki” gibi davranmamaları, annesi Sesil Hanım’ın oturmaya gelen komşuları Şaziye, Sakine, Servet Hanımlar, Şaziye Hanım’ın seccâdesiyle gelip vakit namazlarını arka odada kılışları… Ramazan Bayramlarında Hacıbekir’den şeker alıp Müslüman komşulara ziyarete gidişleri, Kurban Bayramlarında Müslüman komşularının onlara daima kurban eti gönderişleri… Ve Yılbaşı ile Paskalya’da annesinin yaptığı çörekleri Müslüman komşulara götürüşleri… Hoşgörü, dostluk, vefâ, kardeşlik… Ve ah, bir de İstanbullu Rumların 6-7 Eylül 1955 kâbusu!

O gece İlyadisleri, DP Apartmanı’nın kapıcı ve orta kat komşuları Bedii Bey’in zekâsı, kahramanlığı ve iyi kalpliliği kurtarmış büyük bir faciadan. DP Apartmanı’nın kapıcısı, “Kriton Bey, ortalık çok gergin, bir şeyler olabilir bu akşam. Arabanı bizim garaja çeker misin?” demiş. Ve bekçi, Kriton İlyadis’in özel otomobiline “DP’nin Hizmetine Mahsustur” kartı koymuş. (Not: O günlerde Celâl Bayar Cumhurbaşkanı, DP Genel Başkanı Adnan Menderes de Başbakan.)

Sokakta gürültüler artınca evin ışıklarını yaktıran ve camlardan aşağı Türk bayrakları sallandıran orta kat kiracıları Bedii Bey, Rum evi diye yağmalamaya gelen çapulculara da “Yanlış adrese gelmişsiniz, burası Türk evi! Görmüyor musunuz beni, bayrakları, ışıkları? Haydi defolun gidin!” diyerek yirmi otuz serseriyi de uzaklaştırmış.

İvi bebekmiş o gece. Ama aile çok anlatmış o geceyi. Vefâ, takdir ve teşekkürle…

İstanbul hoşgörüsüne bin selâm var Atina’daki İvi İlyadis’ten

Otuz yedi yıldır Atina’da yaşayan İstanbul Rum’u İvi İlyadis’in hâlâ Türk pasaportu ve kimliği taşımasında, Atina’da hep İstanbul yemekleri yapan restoranlara gitmesinde, her gün Türk televizyonları izlemesinde, hâlâ Türkçe şarkılar dinlemesinde, hâlâ Çalıkuşu romanını unutmamasında, hâlâ en sevdiği şairin Cahit Sıtkı, şiirin de Otuz Beş Yaş olmasında o gecenin etkisi var mıdır? Olabilir…

 

İvi İlyadis özbeöz İstanbullu. Bir İstanbul âşığı… Yılda en az iki kere gelmeye çalışıyor İstanbul’a. İstanbul kebaplarının, İskenderlerinin, köftelerinin lezzetini hiçbir yerde bulamadığını söylüyor. İstanbul Türklerinin/Müslümanlarının hoşgörüsünü de…

Otuz yedi yıldır Atina’da yaşayan Rum kızı İvi İlyadis, çocukluğunun geçtiği rüya şehir İstanbul’u, İstanbul’un hoşgörüsünü unutamıyor. Ve bin selâm gönderiyor.

Bekliyoruz İvi Hanım, kalbimizin kapısı sonuna kadar açık size! İstanbul’unuz sizi bekliyor Lena ablanız ile birlikte…