BİR dede, bir baba,
bir amca, bir abla, bir kız… İvi İlyadis’ten söz ediyorum.
Adı,
“İvi”... (Sanırım Havva ve Eva’dan galat bir kavram.) 1954, İstanbul Ayaspaşa’da
doğmuş bir kız çocuğu…
Ablası,
Lena… (Babaanne Eleni’den alıyor muhtemelen adını.) Ondan yedi yaş büyük… İki
kardeşler… (Biz ailece ikisini de tanıdık ve çok sevdik.)
İvi
otuz yedi yıldır Atina’da yaşıyor. Altmış altısında mutlu bir babaanne. Lena elli
yıldır Almanya Ulm’da yaşıyor. O da yarım asırdır mutlu bir anne, babaanne.
İvi İlyadis
Babaları
Kriton, anneleri Sesil…
“Olabilir, ne var
bunda? Benzer çok hikâye biliyoruz biz” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, hem
de çok… İşte filmimiz şimdi başlıyor! Buraya
kadar jenereklikti biraz anlattıklarımız.
Baba
Kriton İlyadis, Yeşilçam’ın Altın Portakal Ödüllü görüntü yönetmeni
Baba,
Kriton İlyadis... Bu ismi hatırladık mı? Ertem Eğilmez’in çektiği -bazı Hababam
Sınıfı serisi dâhil- Yeşilçam’da yüzlerce filmin görüntü yönetmeni. 1970 Altın
Portakal Ödülü sahibi bir görüntü yönetmenimiz beyazperdede. Birçok ödülü daha
var. Yetiştirdiği birçok görüntü yönetmeninin “Baba” dediği, çalıştığı birçok
yönetmenin “Maestro” (“Büyük Usta”) diye hitap ettiği, Yeşilçam’ı Yeşilçam
yapan isimsiz kahramanlardan birisi.
Çalıştığı
yönetmenler mi? Sayayım hemen: Baha Gelenbevi, Lütfü Akad, Ertem Eğilmez, Metin
Erksan, Tunç Başaran, Halit Refiğ, Orhan Aksoy sadece bazıları.
Kriton İlyadis
Dönemin
ünlü aktörlerinin, aktrislerinin de ağabeyi, yol göstericisi, yakın dostu
Kriton İlyadis. Ayhan Işık’tan Fatma Girik’e, Kartal Tibet’ten Hülya
Koçyiğit’e, Cüneyt Arkın’dan Ediz Hun’a, Müjdat Gezen’den İzzet Günay’a, Ajda
Pekkan’dan Perran Kutman’a, Orhan Gencebay’dan Emel Sayın’a… Zeki Müren ile
dostlukları da var.
Hangi
filmleri estetize etmemiş ki Kriton Amcamız: Berduş, Vatan ve Namık Kemal,
Allahaısmarladık, Kanun Namına, Katil, Kırık Plâk, Vurun Kahpeye, Bir
Millet Uyanıyor, Yaşlı Gözler, Gönüllü Kahramanlar, Kalbimin Efendisi,
Kınalı Yapıncak, Bizim Aile, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Süt Kardeşler,
Tosun Paşa… Bunlar sadece bazıları elbette.
İşine
âşık, çok titiz, mükemmeliyetçi, mesleğindeki bütün teknik gelişmeleri yakından
takip eden, çok okuyan bir karakter Kriton. Yönetmen Lütfü Akad’a göre, “ayrıntılara
çok dikkat eden, gözlemleri ve sezgileri kuvvetli biri”… 1980’de kaybediyoruz
onu. 64 yaşındayken… Toprağı bol olsun, İstanbul’da medfun…
Amca
Yorgo İlyadis, Yeşilçam’ın ünlü ses mühendisi
Amca,
Yorgo… Eşi Drosula… İki oğulları var; İlia ve Niko. Yorgo ilk oğluna babası
İlia Usta’nın, ikinci oğluna da dedesi Niko’nun adını vermiş.
Eski
Türk filmlerinin jeneriklerinde sık sık rastlarız Yorgo amcanın adına. Hani
yazar ya “Yorgo İlyadis: Ses Mühendisi” diye,
tam da o isim işte İvi’nin amcası!
Yeşilçam’ın
ünlü ses mühendisi… Çocukluğundan itibaren üç kavram var dünyasında Yorgo’nun:
Radyo, ses, teknik. İvi’den öğrendiğimize (o da babasından öğrenmiş) göre, daha
on beş yaşlarında ilk radyosunu kendisi yapmış. 1937’de, Ege manevraları
sırasında Atatürk’ün sesini kaydeden ilk yerli olmuş. Takdirnâmesi var. İstanbul’da
birçok ses stüdyosu kurmuş, kendi ses stüdyosunu da açmış. Senelerdir Yeşilçam’daki
birçok eski ama güzel filmin etkili ve güçlü seslerini dinlememiz, en çok
Yorgo’nun sayesinde.
Yorgo İlyadis
İki
oğlu İlia ve Niko da tâ gençliklerinden itibaren Amerika’da yaşıyorlar.
Yazları
ailece Yeşilköy’de (1960’ların, 70’lerin Türkiye’sinde İstanbul’un sayfiyesi
Yeşilköy) yazlıkta kalan, tekneyle balığa çıkan, komşularıyla güzel, neşeli,
muhabbetli İstanbul akşamları yaşayan/yaşatan biri Yorgo.
Yorgo
Amca’yı 1973’te, henüz 59 yaşındayken kaybediyoruz. O da İstanbul’da medfun.
Toprağı bol olsun.
Sultan
İkinci Abdülhamid’den madalyalı bir mucit: Hacı İlia Usta
Bilecik
Osmaneli’nde, 1865’te doğmuş bir Rum İlia Usta. Çocukken Adapazarı’na
yerleşmiş. Zeki, yetenekli, mucit bir kafa… Okuyamamış. Okul hayatı hiç yok.
Birçok icadı olan diplomasız bir mühendis genç İlia. Zamanla işi büyütmüş,
atölye filan derken, Adapazarı’nda döküm fabrikası kurmuş. 1890 ve 1900’lerin
ilk yıllarında birçok şehirde içme suyu tesisleri ve köprüler inşâ etmiş.
Hacı
İli Usta, Hicaz’da, Cidde’de tuzlu deniz suyunu içme suyuna çeviren bir sistem
geliştirmiş, tesisi kurmuş. Bu çalışmasıyla Sultan İkinci Abdülhamid Han
tarafından Sanayi Madalyası ile ödüllendirilmiş. “Hacı İlia Usta” denir olmuş
ona. Hicaz’da Müslüman olmuş olabilir mi? Mümkün… Hangi dinin hacısıydı, net
değil. Ama tek kelime Rumca bilmeyen, çocuklarıyla da sadece Türkçe konuşan bir
Osmanlı Rum’u imiş Hacı İlia Nikolaydis (“Niko’nun oğlu” demek).
Adapazarı
Rum’u bir fabrikatör… İlk eşinden “Niko” diye bir oğlu olmuş. Maceraperest
biri. Haylaz, uçarı… Baba disiplininden kaçmış, bir gemiye atlayıp doğru Yeni
Dünya, Amerika’ya… Ancak 1970’te İstanbul’a, kardeşlerine ziyarete gelen bir
maceraperest.
İlk
eşi ölünce, bir süre sonra Yalovalı Eleni ile Adapazarı’nda ikinci evliliğini
yapmış mucit Haci İlia Usta. 1914’te Yorgo İlyadis, 1916’da ise Kriton İlyadis
doğmuş. Bir süre sonra ikinci eşi de vefat etmiş. Oğullarına Rum mürebbiye
tutmuş İlia. 1921’de ise daha önceden satın aldığı, İstanbul Taksim’den
Dolmabahçe’ye inilen yolda sağ taraftaki semt olan Ayaspaşa’daki evine
taşınmış. Saray Arkası Sokağı’na… İki oğlu Yorgo ile Kriton bu evde büyümüşler,
evlenmişler, çoluk çocuğa karışmışlar. 1934’te vefat emiş İlia Usta.
Hacı İlia Nicolaydis
Ha
unutmadan, 1916’da, yaşadığı şehir Adapazarı’na içme suyu temin eden ünlü çarkı
(piyasa değeri 1 milyon dolar) yapıp hibe etmiş. Yanına da bir köprü… Böyle de
bir hayırsever Hacı İlia Usta!
İlyadislerin
sokak komşuları: Atatürk’ün eşi Latife Hanım, Kasım Gülek, Erol Simavi, Adile
Naşit, Ali Poyrazoğlu
1950’lerin,
1960’ların İstanbul’u… Her yan bahçeli, iki katlı ahşap evlerle dolu. Tek tük
apartmanlar var.
Bahçelerindeki
ortancalar, menekşeler, yaseminler arasında geçen bir çocukluk 1954 doğumlu İvi
ve 1947 doğumlu Elena’nınki. Aynı yaştaki kuzenleri İlia ve Niko ile birlikte…
En büyük zevkleri de Atatürk’ün eşi Latife Hanım Köşkü’nün bahçesinde saklambaç
oynamak.
DP
Beyoğlu İlçe Merkezi’nin bulunduğu apartmanın kapıcısının kızı Hediye, İvi’nin
iyi arkadaşıdır. Latife Hanım’ın özel şoförü Ali Yetke, Hediye’nin amcasıdır.
Köşkün bahçesinde saklambaç iznini Ali amca almaktadır. Latife Hanım da zevkle izlemektedir
zaman zaman bahçesindeki saklambaçları.
En
yakın çocukluk arkadaşları ise orta kat komşuları Nuşin ile karşı apartmanın
onlara bakan penceresinden sık sık konuştukları Adile Naşit’in kalp hastası
oğlu Ahmet. Bazen Ahmet kaleci oluyor, kuzen Niko ona şut çekiyor, İvi de hakemlik
ediyor onlara. Ahmet Naşit Keskiner, on beş yaşında vefat ediyor maalesef.
İlyadislerin Ayasağa’daki evi
Kimler
oturmuyor ki Saray Arkası Sokağı’nda… En başta Atatürk’ün eşi Latife Hanım, sonra
o dönemin CHP’sinde İsmet Paşa’dan sonra gelen ikinci isim ve partinin Genel Sekreteri
Kasım Gülek, Hürriyet gazetesinin sahibi Erol Simavi, ünlü işadamı Kazım
Taşkent, dönemin ünlü radyocusu Şevket Rado, Tanca ayakkabılarının sahibi Kemal
Tanca, tiyatro sanatçıları Adile Naşit ve Ali Poyrazoğlu ilk akla gelenler…
60
yıl sonra İvi Hanım’ın özlemle hatırladıkları
İvi Hanım’ın, üzerinden altmış yıl geçse de büyük bir özlemle hatırladığı şeyler var elbette: Limon ve vişneli tadı doyumsuz dondurmalar, komşularla güzel ilişkiler, o bölgede ikâmet eden tek Rum-Hıristiyan aile olmalarına rağmen Türk-Müslüman komşularının onlara hiç “öteki” gibi davranmamaları, annesi Sesil Hanım’ın oturmaya gelen komşuları Şaziye, Sakine, Servet Hanımlar, Şaziye Hanım’ın seccâdesiyle gelip vakit namazlarını arka odada kılışları… Ramazan Bayramlarında Hacıbekir’den şeker alıp Müslüman komşulara ziyarete gidişleri, Kurban Bayramlarında Müslüman komşularının onlara daima kurban eti gönderişleri… Ve Yılbaşı ile Paskalya’da annesinin yaptığı çörekleri Müslüman komşulara götürüşleri… Hoşgörü, dostluk, vefâ, kardeşlik… Ve ah, bir de İstanbullu Rumların 6-7 Eylül 1955 kâbusu!
O
gece İlyadisleri, DP Apartmanı’nın kapıcı ve orta kat komşuları Bedii Bey’in
zekâsı, kahramanlığı ve iyi kalpliliği kurtarmış büyük bir faciadan. DP
Apartmanı’nın kapıcısı, “Kriton Bey, ortalık çok gergin, bir şeyler olabilir bu
akşam. Arabanı bizim garaja çeker misin?” demiş. Ve bekçi, Kriton İlyadis’in
özel otomobiline “DP’nin Hizmetine Mahsustur” kartı koymuş. (Not: O günlerde
Celâl Bayar Cumhurbaşkanı, DP Genel Başkanı Adnan Menderes de Başbakan.)
Sokakta
gürültüler artınca evin ışıklarını yaktıran ve camlardan aşağı Türk bayrakları
sallandıran orta kat kiracıları Bedii Bey, Rum evi diye yağmalamaya gelen
çapulculara da “Yanlış adrese gelmişsiniz, burası Türk evi! Görmüyor musunuz
beni, bayrakları, ışıkları? Haydi defolun gidin!” diyerek yirmi otuz serseriyi
de uzaklaştırmış.
İvi
bebekmiş o gece. Ama aile çok anlatmış o geceyi. Vefâ, takdir ve teşekkürle…
İstanbul
hoşgörüsüne bin selâm var Atina’daki İvi İlyadis’ten
Otuz
yedi yıldır Atina’da yaşayan İstanbul Rum’u İvi İlyadis’in hâlâ Türk pasaportu
ve kimliği taşımasında, Atina’da hep İstanbul yemekleri yapan restoranlara
gitmesinde, her gün Türk televizyonları izlemesinde, hâlâ Türkçe şarkılar
dinlemesinde, hâlâ Çalıkuşu romanını unutmamasında, hâlâ en sevdiği şairin
Cahit Sıtkı, şiirin de Otuz Beş Yaş olmasında o gecenin etkisi var mıdır? Olabilir…
İvi
İlyadis özbeöz İstanbullu. Bir İstanbul âşığı… Yılda en az iki kere gelmeye
çalışıyor İstanbul’a. İstanbul kebaplarının, İskenderlerinin, köftelerinin
lezzetini hiçbir yerde bulamadığını söylüyor. İstanbul
Türklerinin/Müslümanlarının hoşgörüsünü de…
Otuz
yedi yıldır Atina’da yaşayan Rum kızı İvi İlyadis, çocukluğunun geçtiği rüya
şehir İstanbul’u, İstanbul’un hoşgörüsünü unutamıyor. Ve bin selâm gönderiyor.
Bekliyoruz İvi Hanım, kalbimizin kapısı sonuna kadar açık size! İstanbul’unuz sizi bekliyor Lena ablanız ile birlikte…