Ruhun senden memnun değil Efide!

Islanan kirpiklerine dokunacak el senin; sevgini pay edecek kalp senin; kimlerle, niçin birlikte olacağına karar verecek akıl senin; içinin sarsıntısını dindirecek ruh senin Efide… Kendi içinde inşâ edemediğini, kalabalıklar içinde inşâ edemezsin. İçindeki depremi ezberlerini bozmadan, kendini silkelemeden gideremezsin. Bence ruhunun çırpınışını işit, çünkü ruhun senden memnun değil Efide!

“İÇİMDE bitimsiz bir deprem var” diyorsun Efide. Seni böylesine sarsan nedir, diye soruyorum, bilmediğini söylüyorsun. Oysa ben bilmekle başladığını biliyorum tahlillerin, teşhislerin, tedavinin… İnsan bilmediğini nasıl tespit eder Efide!? 


Deme böyle Efide, sen böyle söyleyince gözümün önünde görebildiğim ne varsa hepsinin devrildiğini hayâl ediyorum. Evler yıkılıyor insanlar hanesiz kalıyor, elektrik direkleri devriliyor, içimin şehri karanlığa bürünüyor. Etraf toz duman… İnceden, derinden çığlıklar duyuyor gibi oluyorum. Yer yarılıyor, içinde kayboluyorum Efide. Sen hiç evsiz kaldın mı, sokakları yalın ayak adımladın mı, soğuğu iliklerinde hissettin mi Efide?


Ya da de Efide, derken dediğinden mesul olarak de… O kocaman pencerelerinden odana dolan gün ışığından, geniş salonunda ağırladığın misafirlerden, türlü çeşit giysilerini bir mağazayı andıran giyinme odandan, yemek pişirmek yerine sipariş verdiğin ve ne ödediğini kontrol etme ihtiyacı duymadığın kredi kartından utanmadan de… Sahi sen hiç aç uyudun mu Efide!? 


Seni sarsanın ne olduğunu bilmeyi, belki de senden çok istiyorum Efide. Çünkü, bilmeyince kaybolur insan; dilsiz kalır, adressiz kalır, anlamsız kalır Efide… 


Sosyal medya hesabına bakıyorum, öylesine şen, öylesine şık, öylesine kalabalıklar içinde, öylesine mutlu görünüyorsun ki Efide, aklım karışıyor seninle telefonda konuşurken. Gördüğümle duyduğum arasında “Tuhaf bir tezat mı var, bana mı öyle geliyor?” diye soruyorum kendime ve beni bağışla, hangi sana inanacağımı bilemiyorum Efide. 


Biliyorum tahminlerle olmaz teselli, ama yine de “Anlamıyorum seni” demek yerine acaba içindeki bitimsiz depremin nedeni kendinsizlik olabilir mi Efide!? Kendin olmayı, başkalarıyla olmaya kurban verdiğin için, için sarsılıyor olabilir mi? 


Tüm kalabalıkların dağıldığında, yanına yorgunluğun kâr kaldığı için mi bu sarsıntının sebebi Efide? Yoksa Efide, o kalabalıklar içindeki yalnızlığına mı yanıyor kalbin? İnanmadığın, güvenmediğin ama varlığından haberdar olmalarını sağladığın davetlerde arz-ı endam edişindeki sahteliğe dayanamıyor mu ruhun?


Sesindeki ıslak buğu, hıçkırmamak için yutkunuşun içimi dağlıyor Efide? Aklıma bir şarkı düşüyor… “Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız/ O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız/ Gitti dostlar şölen bitti/ Ne eski heyecan, ne hız/ Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız/ O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız…” İçim titriyor Efide. Bir çare bulmalı senin bu hâline. 


Islanan kirpiklerine dokunacak el senin; sevgini pay edecek kalp senin; kimlerle, niçin birlikte olacağına karar verecek akıl senin; içinin sarsıntısını dindirecek ruh senin Efide… Kendi içinde inşâ edemediğini, kalabalıklar içinde inşâ edemezsin. İçindeki depremi ezberlerini bozmadan, kendini silkelemeden gideremezsin. Bence ruhunun çırpınışını işit, çünkü ruhun senden memnun değil Efide!