Rûhun nakışları

Toplumsal sorunların çözümü de, medeniyetin devamı da en minimalde insanın inşâsı ile mümkündür. İnsan rûhunun yansımaları ise köklü bir ağacı dallarından tekrar yeşertecek yegâne unsurdur. Bu yüzden ihya edeceğimiz dinamik bir nesil, medeniyetimizi geleceğe taşıyacak olan mucizevî bir ışıktır.

TARİHE dokunmak ve izlerini hissetmek istediğimiz anda kendimizi sokağa atmamızın yeterli olduğu köklü bir medeniyetin çocuklarıyız. Ecdâdımızın yapmış olduğu mimari eserlere ülkemizin birçok yerinde kolayca ulaşabilir ve sadece bu eserlere bakarak geçmişimiz hakkında fikirler edinebiliriz.

Camilerin işlemelerinden inceliği ve sanatın rûhtan maddeye nasıl nakşettirildiğini görürüz. Çeşmelerin çokluğundan birbirini düşünmenin, yolcuya ve yolda kalmış olana hayır ve hasenatın yüceliğini anlarız. Maddî bir karşılık beklemeksizin yapılan bu eserlerde tek gözetilen şey duâdır. Buradan da duâya gösterilen ehemmiyetin farkına varırız.

Sadece mimarimizde değil, edebiyatımızda, mûsikîmizde, kısacası yaşamın içinde var olan her şeyde benliğimizin yansımalarını okuyabiliriz.

Yıllar önce basılmış bir dergiyi elimize aldığımızda, yayınlandığı zamana ışık tutar ve rûhunu anlayabilmemiz adına bize bir rehber olur. Rastgele açtığımız bir sayfada bizi karşılayan şiir, kim bilir hangi şairin, derin duyguların pençesinde yazmış olduğu iç döküşünü okurlarıyla paylaşmasıdır. O hislerini aktarabilmenin huzurunu yaşarken, şiirindeki duygular kaç kişiyi kasvetin derin sularına atıp günlerce yıkamıştır.

Bir mucize gibi sayfalarda ışıldayan kalemin nakışları tarihimizi ve insanımızın duygularını süsler. Üstelik sadece dergilerle de kalmaz, romanlar, hikâyeler derken edebiyatın her alanında tarihe bırakılan nakışlar karşımıza çıkar. Önce rafları süsleyen, sonra alıcısının gözleri içinde bir umut olup parmakları arasında dolaşan bu tarih tanıklığı çoğu zaman ürpertici bir gerçekliktir.       

Zaman içinde birbiri ardınca bırakılan bu eserlerin tek amacı elbette bize geçmişi anlatmak değildir. Bir kültürün inşâsını göstermek ve devamlılığını sağlamak adına yapılmış temel taşlarıdır. Günümüzde bu temelin üzerine eklenmiş yeni taşları görmekse -üzülerek söylüyorum- pek mümkün olmuyor. Bundan daha ziyâde, artık ihtiyaca binaen yapılmış, estetik kaygısı güdülmeyen yapılar yükselirken altlarında ezilmekteyiz. Binaların arasında değil nefes almak, gün ışığına hasret yaşamlara kendimizi muhtaç hissediyoruz. Burada Turgut Cansever'in bildiğimiz ama çok anlamlı şu sözünü aktarmak istiyorum: “Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi ihmâl ederseniz, ihmâl ettiğiniz nesil, imar ettiğiniz şehri tahrip eder.”

Bozuluşun temelindeki sorunun insan yetiştirilmesi hususundaki eksiklikler olduğunu düşünüyorum. Öyle değil midir ki tarihî eserleri tahrip etmeye ve yeni eserler bırakmaktan yoksun olmaya başlamamız aynı zamana tekâbül etmektedir. Yani ihmâl ettiğimiz neslimiz imar ettiğimiz şehri yok etmeye başlamıştır. Durum hayli üzücü olduğundan, can havliyle eserleri koruma altına almamız bu tahribatı sadece yavaşlatır. Üzerine eklenmeyen ve değer görmeyen bu eserler zamanla yok olmaya yüz tutacaktır.         

Ruhların inceliğini kaybetmeye başladığı bu zamanlarda ilk nakşımız, insanın rûhuna sanatı tekrar işlemek olmalıdır. Eğer sanatın ve medeniyetin rûhunu kaybedersek, tarih içinde biz de kaybolmaya mahkûm oluruz. Böyle köklü bir tarihin unutulması ve sığ yaşamların dünya üzerinde hiçbir etki bırakmadan yaşanıp silinmesi ise gerçek bir tahribattır.

Yaşadığımız çağın gelişmelerinden haberdar olarak onları en faydalı şekilde kullanıp gelecek nesillerle olan bağımızı güçlendirmeliyiz. Bir tarih zinciri düşündüğümüzde, biz bu zincirde sadece tek bir halkayız. Yine de tek bir halkanın kopması demek, geçmişle geleceğin bağının yok olması demektir. Bu halkada boşluk olmaması için aradaki halkaları güçlendirmek adına eser bırakan bir nesil yetiştirmeliyiz. Toplumsal sorunların çözümü de, medeniyetin devamı da en minimalde insanın inşâsı ile mümkündür. İnsan rûhunun yansımaları ise köklü bir ağacı dallarından tekrar yeşertecek yegâne unsurdur. Bu yüzden ihya edeceğimiz dinamik bir nesil, medeniyetimizi geleceğe taşıyacak olan mucizevî bir ışıktır.