KİTLE iletişim
araçlarındaki gelişmeler ve bu gelişmelerin iletişim sahasına olan etkisi diğer
teknolojik gelişmelerle bütünleştiğinde, toplumda bireyselleşme giderek
artıyor. Bunun sonucunda ise yalnızlaşma doğuyor. Yalnızlık, bireyin
korkularını ortaya çıkarıyor.
Bu
durum diğer toplumsal sorunlarla birleşince, korkuların sarmaladığı bir
toplumsal yapı ortaya çıkıyor.
Öğrencilerimiz
okul korkusu yaşıyor. “Yapamazsam?”, “Bilemezsem?”,
“Arkadaşlarım gülerse?”, “Öğretmenim kızarsa?”, “Hocam dalga geçerse?” gibi
korkuları var öğrencilerimizin.
Gençlerimizin
de kokuları var. Çok sayıda gencimiz gelecek korkusu taşıyor. Eğitim hayatları
sonucunda bu korkuları yenip bir şekilde iş hayatına atılabilmiş olanlar, iş ve
ev arasına sıkışıp bir tür sosyal fobiye tutulabiliyorlar. İnsanlar
kalabalıklara karışmaktan, onların içerisinde bulunmaktan korkabiliyorlar.
Bunların
yanı sıra bazılarımız karşı cinsle arkadaşlık kurmaktan, onlarla vakit
geçirmekten korkuyor. Âşık olan, kendini ifade edememe korkusu yaşıyor. Kendini
ifade edebilenlerse reddedilme korkusu içindeler…
Kendini
ifade edip aşklarına karşılık bulmuş olanlar terk edilme korkusu ile baş başa
kalabiliyorlar. Bunları aşıp mutlu bir yuva kurmuş olanlar, ilerleyen yaşlarda
cinsel korkular yaşayabiliyorlar.
Tüm
bunları aşıp normal bir birey olarak yaşamını sürdürmeyi başaranların da
korkuları yok değil. Gençliğini kaybetme korkusu ile insanlar, kazandıklarını
ölçüsüzce kozmetik ürünlerine ve estetik operasyonlara harcayabiliyorlar.
Altmışlı
yaşlardan sonra insanları yaşlanma korkusu sarıyor. İnsanlar hayatlarının bu
demlerinde geriye dönüp yaşamın muhasebesini yapıyor; bu muhasebe sonunda,
önünde koca bir hiç görenler veya hayatı anlamlı yaşayamadığını düşünenler ölüm
korkusu yaşayabiliyorlar.
Korkularımız
bunlarla sınırlı değil. Artık küresel bir boyut hâline gelmiş olan terör,
toplumsal korkularımızın başında geliyor. Yani fiziksel güvenliğimizden dolayı
korkular yaşayabiliyoruz. Mülteci krizi ile birlikte Batı dünyasını yabancı
korkusu sarmış durumda.
Örnekleri
çoğaltabiliriz…
Fakat
hangi örneği verirsek verelim, tüm örnekler bizi, “korku” dediğimiz olgunun güvenlikle
ilgili olduğu gerçeğine götürür. Güvenlik ise nefes alma, beslenme, uyuma ve
benzeri fizyonomik gereksinimler dışında insanın en çok ihtiyaç duyduğu
gereksinimdir. Maslov’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi de buna işaret eder.
Güvenliği
tesis ve inşâ etmeden ne bireysel, ne de toplumsal olarak hiçbir şeyi tesis
edemez, hiçbir şeyi teminat altına alamazsınız. Yapmak istediğiniz şeyleri de
inşâ edemezsiniz.
İnsanlar
bu korkuları unutabilmek, korkularından kaçabilmek ve kendilerini güvende
hissedebilmek için çeşitli çâreler arıyorlar.
Kimileri
korkularını unutabilmek için oyun ve eğlenceye yönelebiliyor. Azımsanmayacak
sayıda kişi, kendini ne kadar çok oyun ve eğlenceye vurursa, o kadar
korkularından uzak olacağına, kendini güvende hissedeceğine inanıyor.
Kimileri
ise korkularından emin olabilmek için dine ve dinî ritüellere yönelebiliyor.
Kimileri de Uzak Doğu kökenli yoga ve Feng Shui gibi psikolojik deşarj
yöntemlerine başvuruyorlar. Kimileri alkole yönelebiliyor. Çok az kişi
psikolojik destek almak için psikologlar ve psikiyatristlerin kapısını
aşındırıyor…
Bu
yöntemlerin bazıları gerçekten işe yarayabiliyorken, bazıları sadece
korkulardan kaçmak anlamına geliyor.
Korkular, rûhumuzun sansürlemeye çalıştığımız sürmanşetleri gibidir. Sansürlemek istesek de en üstte durur korkular. Kendilerini her daim bize hatırlatırlar. O nedenle onlardan kaçmak yerine onlardan kurtulmanın en kolay yolu olarak korkularla yüzleşebilmeliyiz. Eğer korkularla yüzleşebilirsek, onları kontrol altına alabildiğimizi görürüz.