İNSAN, sadece bedeniyle değil, ruhuyla da dinlenmeye ihtiyaç duyar. Bu dinlenme herkes için farklı bir anlam taşır. Kimi için deniz kenarında dalgaların sesini dinlemek, kimi için sessiz bir köşede kitap okumaktır. Bazıları da huzuru, memleketin o bildik sokaklarında ve tanıdık yüzlerde arar.
Havalar ısındıkça, içimizde bir kıpırtı ve bir yerlere kaçma isteği büyür. Şehrin gürültüsünden, işin bitmek bilmeyen temposundan uzaklaşmak isteriz. Bazen sadece kendimiz için bir şeyler yapmak, bazen de hiçbir şey yapmadan oturmak isteriz. Ruhumuz da zaman zaman dinlenmek, biraz durmak ve sessizliğe çekilmek ister. Çünkü sadece beden değil, iç dünyamız da yorulur; ilgilenilmek, anlaşılmak ve en çok da fark edilmek ister.
Hayatın bitmek bilmeyen koşuşturmacasına öylesine kapılıyoruz ki, dinlenmeyi ve kendimize zaman ayırmayı sıklıkla erteliyoruz. “Şunlar bitsin, sonra...”, “Biraz daha çalışayım...” gibi cümleler dilimize öylesine yerleşmiş ki, adeta bir alışkanlık haline gelmiş. Oysaki biz erteledikçe, üzerimizdeki yorgunluk derinleşiyor ve ruhumuz ağırlaşıyor.
Unutmayalım ki ruhumuzu dinlendirmek, kendimize iyi bakmakla başlar. Bu beden bize emanet, ona karşı sorumluyuz. Zira yorgun bir ruhla hiçbir şeye tam anlamıyla yetişmek mümkün olmaz. Kişi, yaptığı işten de yediği yemekten de tat alamaz, zaman zaman kendini bir robot gibi ya da tamamen tükenmiş hissedebilir.
Kendimize bu iyiliği yapmak, ruhumuzu beslemek ve zihnimizi tazelemek, aslında daha verimli ve mutlu bir yaşamın anahtarıdır. Koşturmacanın içinde kendimize dur demeyi ve bir nefes almayı ihmal etmeyelim. Kendinize mutlaka nefes alacak vakit ayırın, kitap okuyun, çocuklarınızla kaliteli zaman geçirin, kişisel bakımınıza özen gösterin, sevdiğiniz bir işle meşgul olun. Önemli olan, tüm bunları kendiniz için yapıyor olmanız.
Unutmayın, dinlenmiş bir ruh, daha umutlu bakar, daha şefkatli sever, daha çok üretir.
Hayat bizden sürekli koşturmamızı, bir yerlere yetişmemizi, güçlü kalmamızı beklerken, kendimize verdiğimiz bu küçük molalar bir lüks değil, ihtiyaçtır. Sessizliğe çekilmek, hiçbir şey yapmadan oturmak bile bazen en büyük iyilik olur kendimize. Çünkü ruhun sesi kalabalıkta değil, en çok sessizlikte duyulur.
Zihnimiz sürekli bir meşguliyet hâlinde. Geçmiş yaşanmışlıkların pişmanlığıyla geleceğin belirsizlikleri arasında sıkışıp kalan insan, anı kaçırıyor. Oysa psikolojide “anda kalmak” yani bilinçli farkındalık (mindfulness), ruh sağlığının en güçlü araçlarından biri olarak kabul edilir.
Bilinçli farkındalık, dikkatimizi nazikçe değiştiremeyeceğimiz geçmiş yaşanmışlıklardan ve gelecek kaygısından alıp, şu yaşadığımız ana yönlendirmemizi sağlar. Ne hissettiğimizi, neye ihtiyaç duyduğumuzu fark etmenin yolu da buradan geçer. Bu farkındalıkla birlikte ruhun yorgunluğu görünür olur ve iyileşme başlar. Çünkü insan ancak gördüğü, tanıdığı, adını koyabildiği duygularla baş edebilir. Bazen bir bardak çayı aceleyle değil de gerçekten tadını alarak, rengini görerek ve sıcaklığını hissederek içmek, bazen sessizce kâinatın güzelliklerine bakmak bile ruhu dinlendirir, insana iyi gelir. Size iyi gelen şeyleri keşfedip bunları yapmayı alışkanlık hâline getirmeniz kendinize vereceğiniz bir mükâfat olur. Güzellikler tekrarlandıkça çoğalır, değerli olur.
Neden ruhumuzu dinlendirmeliyiz?
Tıpkı bedenimizin dinlenmeye ihtiyacı olduğu gibi, zihnimiz ve ruhumuz da yenilenmek ve güç toplamak için sakinleşmeye ihtiyaç duyar.
Öfkeli, çok yorgun veya uykusuz olduğumuzda yanlış yapma ihtimalimizin yüksek olduğu gibi. Hatta sonradan pişman olacağımız kararlar alma ihtimalimizin yükselmesi gibi... Ya da tıpkı şarjı azalan bir telefonu daha iyi verim alabilmek için şarj etmemiz gerektiği gibi... Ruhumuz ve beynimiz de dengede olmadığında, sağlıklı ve doğru kararlar alabilme yeteneğimiz azalır. Onların da dinlenmeye ve beslenmeye ihtiyacı vardır.
Ruhun yorgun olduğunun belirtileri
Sürekli yorgunluk hissi: Ne kadar uyursanız uyuyun, dinlenmiş hissetmeme… Motivasyon kaybı: Eskiden keyif alınan aktivitelere karşı ilgisizlik, hiçbir şeye heves duymama… Odaklanma güçlüğü: Dikkat dağınıklığı, konsantre olmakta zorlanma, unutkanlık… Duygusal dengesizlikler: Ani ruh hâli değişimleri, çabuk sinirlenme, kaygı ve endişe... Sosyal izolasyon:İnsanlardan uzaklaşma, yalnız kalma isteği… Karamsarlık ve umutsuzluk: Geleceğe dair olumsuz düşünceler, hayattan zevk alamama… İştah kaybı görülebilir: Kişi yediği yemekten lezzet almaz ya da aç mıyım tok muyum bilmiyorum, diye ifade eder. Fiziksel belirtiler:Açıklanamayan ağrılar, sindirim sorunları, iştah değişiklikleri, uyku problemleri (çok uyuma veya uyuyamama)… “Yorgun beden uyur, yorgun ruh susar.”
Sorunlardan kaçış olarak uykuya sığınma
Uyku, ruh sağlığımız için ne kadar vazgeçilmez olsa da bazen onu bir kaçış aracı olarak kullanırız. Önemli olan uykunun kendisi değil, kaçtığımız ve ertelediğimiz sorunlardır. Bu durumda sosyal destek çok önemli bir kavramdır. Yani aile, arkadaşlar veya bize destek olacak kişilerle konuşmak, yaşanan sıkıntıyı paylaşmak yalnızlık hissini azaltır ve duygusal yükü paylaşmaya yardımcı olur. Belki şöyle diyebilirsiniz: “Çevremizde derdimizi paylaşmayı bırakın, sevincimize ortak olabilecek bile kimse kalmadı” ya da “Anlattıklarımın aramızda kalacağına inandığım, güvenebileceğim kimse yok” gibi düşünceleriniz olabilir. Bu durumda kendi başınıza başa çıkmakta zorlanıyorsanız, bir psikolog veya psikiyatristten profesyonel destek almanın size faydası olacaktır. Bu, kendinizi daha iyi tanımanıza ve sorunlarınızın üstesinden nasıl gelebileceğinize yardımcı olacaktır.
İçsel huzura sahip olmak, çevremizle daha sağlıklı ilişkiler kurmamızı sağlar. Kendimize iyi baktığımızda, başkalarına da daha olumlu bir enerji yansıtırız.
Ruhumuzu dinlendirmek için neler yapabiliriz?
Modern yaşamın getirdiği tüm zorluklara rağmen, ruhumuzu dinlendirmek için atabileceğimiz somut adımlar var:
Sınırlar koyun: İş ve özel yaşam arasında net sınırlar belirleyin. Mesai saati dışında iş odaklı düşüncelerden uzaklaşmaya çalışın. İstemediğiniz bir durum karşısında “hayır” demekten çekinmeyin.
Dijital detoks yapın: Sosyal medyadan ve sürekli ekrana bakmaktan kısa molalar verin. Doğayla iç içe olmak, kitap okumak veya hobilerinize zaman ayırmak iyi gelecektir.
Farkındalık (Mindfulness) pratikleri: Meditasyon veya nefes egzersizleri gibi farkındalık pratikleri, an’da kalmamızı ve zihnimizi sakinleştirmemizi sağlar.
Uyku düzeninize önem verin: Yeterli ve kaliteli uyku, ruh ve beden sağlığımız için olmazsa olmazdır.
Doğayla bağ kurun: Doğa yürüyüşleri yapmak, parkta oturmak veya bir bahçeyle ilgilenmek, zihnimizi tazeler ve stresi azaltır.
Küçük molalar verin: Yoğun bir günün içinde bile kısa molalar vererek zihninizi dinlendirin. Beş dakikalık bir esneme, birkaç derin nefes bile fark oluşturabilir.
Mübarek zatların kabirlerini ziyaret: Mübarek zatların kabirlerinde hissedilen derin bir manevî huzur ve dinginlik vardır. Bu özel atmosfer, ruhumuza iyi gelir, iç sıkıntılarımızı hafifletir ve bize taze bir nefes aldırır. Duaların kabul olacağına dair içten bir inançla dolduğumuz bu anlar, kalplerimizde tarifsiz bir rahatlama oluşturur.
Bize emanet edilen bu bedenden ve içinde barındırdığı ruhumuzdan sorumluyuz. Kendimize bu iyiliği yapmak, ruhumuzu beslemek ve zihnimizi tazelemek, aslında daha doyurucu, dengeli ve mutlu bir yaşamın anahtarıdır. Hayatın koşturmacasının içinde kendimize dur demeyi ve bir nefes almayı ihmal etmeyelim. Unutmayın, içsel huzur, dışsal başarıdan çok daha değerlidir.
Özetle, ruhumuzu dinlendirmek sadece bir lüks değil, sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürdürmek için temel bir gerekliliktir. Bize yeniden enerji verir, yaşam kalitemizi artırır ve kendimizle daha derin bir bağ kurmamızı sağlar. Sağlıcakla kalın.



