BÜYÜK Birlik Partisi’ne
eski Kültür Bakanlarından Namık Kemal Zeybek ve bir dolu ismin katıldığı, hâttâ
partinin isminin ve ambleminin değişeceğinin konuşulduğu günler…
Doğrusu,
isim ve amblem değişikliği konuşulmuyor, partiyi ele geçirmeye çalışan adamlar
tarafından medyaya böyle bir gündem olduğu servis ediliyor…
İşte
o günlerden birinde, Büyük Birlik Partisi Genel Merkezi’nde Merkez Karar
Yürütme Kurulu toplanıyor tam da bu gündemle…
Toplantının
bir yerinde, MKYK üyelerinden Halil Bıçak söz alarak, partinin isminin ve
ambleminin değiştirilmemesi gerektiği düşüncesini taşıyarak ve öncelikle Genel
Başkan Şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nu muhatap alarak şöyle diyor:
“Sayın Genel
Başkanım, ben bir Büyük Birlik Partili olarak, ceketimin yakasındaki gül ile
hilâl amblemli rozetin beni terbiye ettiğine inanıyorum.
Ben bu rozet
sebebiyle sadece siyâsette değil, hayatımın her plânında yalan söylemekten
kaçıyorum. Temiz siyâset için çalışıyorum.
Bu rozet beni
yıllardır haksızlık etmekten, hırsızlıktan, zulümden koruyor.
Biz bu partinin
ismini ve amblemini değiştirip de bu terbiyeden uzaklaşırsak, öncekilerden ne
farkımız kalır?”
Şehit
Genel Başkan’ın bu sözler karşısında gözleri parlıyor ve o yapay gündemi
hazırlayarak partiye çökmeyi plânlayanlara gözlerini dikerek şöyle çıkıyor:
“Duydunuz mu?!”
***
Namık
Kemal Zeybek ve ekürileri, o toplantıdan yaklaşık iki ay sonra, daha fazla
dayanamayıp BBP’den ayrıldılar.
Toplantının
gerçekleşmesinden yaklaşık bir buçuk yıl sonra da Muhsin Yazıcıoğlu, Rabbine
kavuştu.
İkramı
bol olsun…
Şehit
Muhsin Yazıcıoğlu’nu temiz siyâseti ve saf adâlet düşüncesiyle anacak ve bu
özelliğini unutturmayacağız. Ancak bundan daha önemlisi, bahsini ettiğim
hatırayla, Şehit Yazıcıoğlu’nun siyâset ahlâkını arkadaşlarına da yansıtması ve
arkadaşlarının siyâsete bir ahlâk dergâhı olarak baktıklarının anlaşılması
gerektiğidir.
Zira
yaşanmış bu olayı aktarırken, CHP’nin, son olarak Erzurum İl Başkanlığındaki
skandal ve bu skandal hakkında konuşmayan CHP idâresi hakkında düşünüyordum.
Sadece
Erzurum’daki skandal değil, Bolu’daki faşistin sözde bir hatırası da bu
minvâlde, daha nice üzeri kapatılan tecavüz ve taciz vakası da…
Yahut
sadece bir tecavüz skandalı ile cinsiyetçi faşizan yaklaşımdan bahsedemeyiz
siyâsette terbiyeden konuşurken…
Çocuklar
için ömrünü fedâ etmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bir çocuk katiline benzetmek de,
Bizanslıların İBB’yi kazanmasıyla sevince boğulduğu kişiyi çağ açıp çağ
kapatmış Fatih’le bir anmak da, herhangi bir siyâsi karakter için rozetinin
hiçbir anlam ifâde etmediğine delildir.
Tabiî
sadece muhalifler için değil, AK Partililer, MHP’liler ve bugün yine BBP’liler
için rozet, çok daha önemli, siyâsetle ilgilenen kişinin üzerine çok büyük sorumluluk
yükleyen ağır bir aksesuardır.
Doğrusu
rozet, aksesuar değil, yüzdür.
Rozetiyle
terbiye olmayanlar, yüzsüzdürler!