Rövanşist muhalefet

Bir yıldır eskimesinden korktukları “cumhurbaşkanı adaylarının” Kemal Kılıçdaroğlu çıkması, iktidar şehvetinin örttüğü akıllarının nasıl bir düşük seviyede çalıştığını göstermiyor mu?

ÖNÜMÜZDEKİ seçimler, 15 Temmuz’un siyasal makyajlı bir rövanşı olacak!

15 Temmuz’da bu milletin küllenen “millî-İslâmî-dâsitanî” kimliğindeki sönümlenmenin ABD ve içimizdeki adamlarına bu cesareti verdiği ortada. Türk halkının efsanevî 15 Temmuz direnciyle, üflenen külün altından kıpkızıl kor hâliyle Çanakkale ruhunun çıkması üzerine işgalci emperyalistlerin tosuncukları inlerine döndüler. Fakat asla vazgeçmediler!

2018’den itibaren ABD ve Londra merkezli ekonomik saldırılarla Türkiye’nin ekonomisini, AK Parti’yi hâlâ iktidarda tutan Türk halkının maişetini, geçim derdini hedefe yerleştirdiler. Bu halkı her yönden yoklayacak ve bu defa “geçim sıkıntısı” ile cezalandırarak AK Parti tercihinden ve Reis sevdasından caydıracaklardı. Ardından gelen iki yıllık pandemi süreciyle dünya ekonomisindeki gerilemeden, tedarik zincirlerinin kırılmasından pay alan Türkiye ekonomisi bu saldırılara karşı daha savunmasız bir evreye girdi. Milletin cebini ve sofrasını yağmalayan küresel ölçekli ekonomik saldırılar, Türkiye içinde de ekonomik tetikçiler bulmakta hiç zorlanmadı.

Dövize en fazla ihtiyaç duyduğumuz 2021 sonu ile 2022 başlarında ülkemizden çıkarılan dolar miktarı ve bunların sahiplerine zincir marketler eliyle Türk milletine çekilen ekonomi görünümlü “siyasal operasyonlar” eklendi. Tüm bunlara bir göz atılırsa, söz konusu tetikçilerin kendilerini hiç de saklama gereği hissetmedikleri, nereden aldıklarını tam kestiremediğimiz küstah bir özgüvene sahip oldukları görülecektir.

Böyle bir gündemde, Türk siyasetindeki muhalif partilerin mevcut ekonomik, siyâsî ve kültürel sorunları çözmek adına projeler geliştirmeleri beklenirken, Altılı Masa, siyâsî muhalif blok üyeleri olarak beyhude toplantılar düzenleyip faydasız açıklamalarla dağıldı her toplantı sonrası. Memleketin sorunlarının çözümüne dair yaraya merhem olacak tek alternatif çözüm önerisi getiremediler. Üstelik bu Altılı Masa’nın paydaşları, ağızlarını her açtıklarında ülkenin krizlerini derinleştirip Türkiye’yi “yönetilemez ülke” konumuna itmeye yeltendiler.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın “Anayasa’dan Türklük maddesini çıkarmak ve Selçuk Bayraktar’ı yargılamak” gibi vaatleri, CHP’nin seküler Kürt tabana demokratik özerklik vaadi, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Medenî Bilgler” kitabını teşkilatları eliyle gençlere dağıtma vaadinin yanı sıra “Yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat! İttihatçılar için Abdülhamid neyse bugün bizim için Tayyip Erdoğan figürü aynı şeydir” sözlerinin açık ettiği “Türk İslâm eksenindeki tarihî düşmanlığı” ve “kimliği deforme edilmiş bir Türk gençliği” hedefi şunu gösterdi: Türk siyâsî muhalefeti, gelecek projeksiyonunda hiçbir yapıcı tasarı sunmadan iki şeye yaslanarak iktidar şehvetini tatmin yoluna gidiyor.

1-Dünya medya, bilişim ve iletişim tarihinin en büyük başarılarından biri sayılabilecek, mesnetsiz, kanıtsız ve sadece tekrarlı ezberlerle sosyopolitik ve psişik kodlamalara dayalı bir “Tayyip Erdoğan nefreti”…

2-Ekonomik zayıflıkların, sorunların, dünyevileşme ve yaşamdan keyif çıkarmaya ayarlı sistemin toplumsal kesimlerde yol açtığı huysuzluk ve gerilimi “Bunlar gitsin, her şey düzelecek, cepler para dolacak” algısıyla oy devşirme kurnazlığı…

Türkiye düşmanları uzun yıllara yayılan ve hayli iyi çalışılmış projelerle hazırlıklı saldırılar gerçekleştirirken, onların tüm emeklerini çöp eden bir siyaset ustası Recep Tayyip Erdoğan, 2022 Kasım’ında açıklanan konut projeleri ve Karadeniz doğalgazı çıkışlarıyla muhalefetin umutlarını hiç etmişti. Ancak muhalefetin imdadına 6 Şubat Depremleri yetişti. 1999 Depremi’nin 10 katı büyüklüğe sahip bir alana ve etkiye sahip bu elim olay, muhalif kanat için “iktidarı kazanma, Hükümet’i gözden düşürme operasyonuna” iyi bir bahane oluşturdu. Tüm medya organlarıyla, trol ordularıyla, ABD’den fonlanan Sorosçu sivil toplum örgütleri ve medya maymunlarıyla, iletişim şebekleriyle “Devlet depremde aciz kaldı, halkını yalnız bıraktı” algısına oynadılar. Bu saldırıya karşılık Cumhurbaşkanımızın derhâl “deprem konutları inşâsına başlanacağı ve bunların bir yılda bitirileceği” açıklaması, bu algı çalışmasının da çöp olmasına vesile oldu.

Peki, bütün bu süreçlerde Altılı Masa güruhunun geldiği kerte neresi?

Devr-i iktidarlarında FETÖ’cü KHK’lılara özgürlük (!), HDP’ye yerel yönetim özerkliği ve bakanlık, LGBT lobisine mutlak itaat, Ege ve Akdeniz’de NATO ve AB ile uzlaşı, Ayasofya’yı bir yana ki beraberinde Sultanahmet Camiî’ni dahi müzeye tebdil, YPG/PKK ile barış, Selçuk Bayraktar’a yargılama, bütün büyük proje ve yatırımları durdurup Batılı dostları memnun etme gibi bir alay alçaklık ve ihanet sözü vaat eden bir siyâsî koalisyon söz konusu. Bu siyasal görünümlü politik tröst, artık siyâsî olmaktan çıkmış ve millî varlığa düşman olanların yerel işbirlikçisi misyonunu yüklenmiştir.

Bu ihanet konsorsiyumunun 15 Temmuz’un intikamını almaya ayarlı saatlerinin şu an milletin saatiyle aynı vakti ölçmediğini gözetmeksizin, farklı bir kripto gündemle, boğazlarına düğümlü 15 Temmuz’un yarım kalmış  işlerini tamamlamak için “Vatanı en ucuza ben satarım” yarışına girdiklerini fark etmediğimizi sanıyorlar. Çünkü bu sersemler, âlemi de kendileri gibi sersem zannediyorlar.

Bir yıldır eskimesinden korktukları “cumhurbaşkanı adaylarının” Kemal Kılıçdaroğlu çıkması, iktidar şehvetinin örttüğü akıllarının nasıl bir düşük seviyede çalıştığını göstermiyor mu?

Öte yandan Millî Görüşçü olduklarını iddia eden bir kesimin hâl-i pürmelâli de 6 Mart’ta tescillendi. Ki bunların sadece Saadet Partisi Genel Merkezi’ne astıkları o Mustafa Kemal pankartı sadece binayı örtmemiş; iktidardan pay istedikleri ve de haset ettikleri Erdoğan’dan intikam almak adına basiretlerini de örtmüş. Bu kardeşlerimiz için en hasbî niyetlerle Allah’tan kendilerine hakikati göstermesini niyaz ediyorum. “El-Hayr u fi’l vâki”…