Rifkin de bizi görecek mi?

Kemalciğimin yolu -Allah muhafaza- bir gün Teknofest’e, savunma sanayi fuarlarına ya da ne bileyim Bilişim Vadisi’ne, teknoparkların herhangi birisine düşecek olsa balatayı sıyırır demek ki…

ÖNCEKİ hafta CHP, düzenlemiş olduğu bir programla “İkinci Yüzyıla Çağrı” vizyon belgesini kamuoyu ile paylaştı.

Bir parti başkanı, seçmenleri (yahut muhtemel seçmenleri) yerine neden bir yüzyıla çağrıda bulunur, çok da anlayamadım gerçi.

Çağrı bize olmadığı için davetsiz misafir kıvamında şöyle göz ucuyla az buçuk ben de izledim efendim.

“Bu program benim de ilgimi en fazla Selvi Kılıçdaroğlu kadar çekti” desem yeridir. Gerçi çok şükür Selvi Hanım gibi “Covid pozitif” değildim ve serum takviyesi de yapılmamıştı ama ben de uyumamak için kendimi zor tuttum.

Zaten “Covid pozitif” olsam bırakınız binlerce kişinin bir arada bulunduğu bir salona girmek, evden dışarıya adımımı bile atmazdım. Neme lâzım, Allah muhafaza. 

Genel müdürümüzün vizyon belgesini sunduğu bu toplantı, Rifkin’in uzaktan bağlantısına kurban gitti aslına bakarsanız.

Oysa genel müdür, neden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmemiz gerektiğini anlattı meselâ. Tamam, parlamenter sisteme nasıl geçileceği, bunun için bizi hangi süreçlerin beklediği, ne kadar zaman alacağı, bu arada iç ve dış politikanın eş zamanlı olarak nasıl yürütüleceği konusunda bir bilgi alamadık ama olsundu.

İstanbul, Belediye Başkanı olmadan nasıl kendi hâlinde gidebiliyorsa, memleket de iyi kötü kendi hâlinde gider muhakkak.

Hem ülke yeniden parlamenter sisteme geçiyorken, Libya, Azerbaycan, Akdeniz, Suriye, Kıbrıs, hatta ekonomi, enflasyon, ihracat, istihdam, işsizlik, büyüme, sağlık gibi ufak tefek detaylar kimin umurunda olur ki?

Meselâ genel müdürümüz Kürt sorununu çözeceğini filan geveledi bir aralık. Bu muhabbet nedense bana “başörtüsü meselesini” çözme hikâyesini hatırlattı.

Zaten çözülmüş bir problemin yeniden neresini çözeceğini çok merak ediyorum doğrusu. Türkiye’yi hâlâ Kürtçe şarkı söylemek istediği için (söylediği için değil) çatal bıçakla kovalanan sanatçıların ülkesi sanıyor sanırım Kemalciğim.

Siyâsî Ahlâk Yasası filan çıkaracakmış genel müdür. O ara biraz uykum açıldı işte. Gülmekten...

Misâl, çıkaracakları bu yasaya göre ülkesini uyuşturucu parası ile cari açığını kapatmakla suçlayan bir siyasinin cezası ne olacak, bilmek isterdim.

Ya da ordusunu kimyasal silah kullanmakla itham eden bir siyasiye nasıl bir yaptırım gelecek? Yahut siyâsî rakibine “Ananı ana… aaa… aaa…” diyen bir siyasetçinin hükmü ne olacak?

Veyahut bir partinin il, ilçe ve belediye binalarında onlarca taciz ve tecavüz skandalı yaşanacak olursa, o parti kapatılıp yerine satranç kulübü filan kurulacak mı?

Genel müdür bir aralık “Milletin vekilini millet seçecek” filan da dedi. Kesin bir şeyler anlatmaya çalışmıştır lâkin ben anlayamadım. Uykum geldiği için olabilir.

Daha bunun gibi birtakım lakırdılarda bulundu Kemalciğim ama o aralar biraz içim geçmiş işte.

Bir de Rifkin’in ta Amerikalardan lütfedip bağlanması mevzuu var.

Rifkin amcamızı Kemalciğim gibi can kulağı ile dinledim ama maalesef pek bir şey anlayamadım. Önceleri kendi kafasızlığıma yormuştum lâkin tartışma programlarını izleyince yalnız (ve kafasız) olmadığımı gördüm ve mutlu oldum.

Meselâ Murat Gezici ve Dursun Çiçek üç saat boyunca Rifkin’in ne söylediği, ne anlattığı konusunda tek cümle kuramadılar. Ama hem vizyon sunumunu, hem de Rifkin’in konuşmasını çok beğenmişler.

Israrla “Rifkin ne dedi? Türkiye hakkındaki tespitleri ve önerileri nelerdi?” sorularına Türkiye’deki patates, domates, ekmek fiyatlarını hatırlatarak cevap vermeye çalıştılar. Anladım ki, onlar da bir şey anlamamışlar, derin bir “ohhh” çektim.

***

Birkaç gün evvel Kemalciğim Karar TV’ye çıkmış, Taha Akyol ve Elif Çakır’ın sorularını cevaplamış. Elif Çakır’ı da başı açık olarak ilk kez izledim bu arada.

Elif Çakır soruyor:

“Oradaki pek çok iktisatçıyı dinlemek beni heyecanlandırdı. Ama şöyle bir eleştiri de geldi: Dediler ki (kendisi demiyor), ‘Daha kendileri o isimleri ikna edememişler, salona gelme lütfunda bile bulunmadılar. İşte Amerika’dan katıldılar, ekrandan katıldılar, online bağlantılarla katıldılar’. (Şimdi kendisi soruyor:) Niye getirmediniz salona?”

Videoyu şu gözlerimle izlemesem, Kemalciğimi şu kulaklarımla dinlemesem ve birisi bana anlatsa “Hadi canım!” derdim. Lâkin videoyu izledim, o yüzden “Hadi canım!” demiyorum.

Kemal abimiz cevap veriyor:

“Bizim milletimiz teknolojiyi de görsün… Allah aşkına, teknolojiyi bir görsün millet! Amerika’dan benim oturduğum yerde Amerika’dan konuşuyor bu insan. Ben Daron Acemoğlu’nu Amerika’dan izliyorum. Öbür hocayı (Rifkin’in ismini hatırlayamadı sanırım) Amerika’dan…”

İlâhi Kemal abi! Pandemi boyunca, koskoca iki yıl, ilkokul çocukları bile uzaktan bağlantı ile derslerini gördüler. Tüm şirket toplantıları, milletlerarası görüşmeler, bakanlar kurulu toplantıları, hatta fuarlar, sempozyumlar gibi koca koca etkinlikler çevrimiçi yapıldı.

Ülkeyi yönetmeye aday Kemal abimizin, Amerika’dan birinin salondaki ekrana bağlanmasını “milletin görmesi gereken bir teknoloji” olarak görmesi de ne bileyim yani,
nasıl bir sığlıktır!

Hani Kemalciğimin yolu -Allah muhafaza- bir gün Teknofest’e, savunma sanayi fuarlarına ya da ne bileyim Bilişim Vadisi’ne, teknoparkların herhangi birisine düşecek olsa balatayı sıyırır demek ki.

Valla Elif Çakır’ın yerinde olsam Kemal abinin bu cevabı üzerine dayanamaz, yapıştırırdım “Rifkin de bizi görecek mi?” diye.

Kemal abinin verilmiş sadakası varmış, o gün o stüdyoda değildim.

Kalınız sağlıcakla efendim.