HER insanın bu
dünyaya bir “misyon”la geldiğine inananlardanım ben.
Terzinin,
berberin, çöpçünün bile… Astronot, bilim adamı, ressama kadar…
Birimizin
kitap yazıyor olması, diğerimizin resim yapması veya üçüncümüzün beste yapıyor
olması olağanüstü takdir, şöhret ve para kazandırmasına karşın, Allah’ın bize
bahşettiği “yeteneğin” zekâtını topluma ödemek ve bir nevi “şükür” gibi gelir
bana, samimiyim.
Bir
sanat eseri, “şükrünü eda etmesi”dir o sanatçının Cenâb-ı Rabbü’l- Âlemîn’e bir
yandan da. Böyle bilir, böyle inanır, böyle düşünürüm ben.
Arının
bal yapması, portakalın enerji vermesi, ekmeğin doyuruculuğu gibi “doğal” gelir
bana bütün bu eserler.
Bu
girizgâhı bana yaptıran kim mi? Diyeyim size: “Ressam İsmet Yedikardeş”…
Mardinli
ressam… Mardinli, dünyaca ünlü, zarif ressam… Hâzâ ressam! Hâzâ ressam ve
insan!
Hâzâ ressam, hâzâ gönül adamı, hâzâ şahsiyet!
Estetik,
insan sevgisi ve zarafet bir insanda toplan(ır)sa ne olur, söyleyelim: O zâtın
adı, “İsmet Yedikardeş” olur.
Gerçekten
“yedi kardeş” midir –“Kaç kardeşsiniz?” sorusuna, o nefis Mardin Türkçesiyle
“Yeddi artık dört” dediğine şahit oldum defalarca- bilemem; sayının ne önemi
var, “yedi güzel” vasfın onda toplandığına şahidim: Sanat, vefa, ihlâs,
cömertlik, misafirperverlik, dostluk ve insan sevgisi…
O
dünyayı ne kadar iyi tanır, bilemem, ama dünyanın onu iyi tanıdığından hiç ama hiç
kuşkum yok. Amerika’da, Almanya’da, Paris’te, Japonya’da, Sidney’de,
İstanbul’da birçok sergisi açıldı. Bir de tabiî defalarca “açık hava müzesi”
durumundaki Mardin’de…
Mardin’de
doğmuş, ilk ve ortaokulu ve de liseyi “masal şehir, rüya şehir, şiir şehir
Mardin’de” okumuştur. Resimlerinin büyük bölümünde Mardin dokusu, Mardin kokusu,
Mardin havası vardır.
Azalmak
şöyle dursun, her geçen gün artan bir sevgidir, coşkudur, hasrettir onda Mardin.
Hani -Allah göstermesin- “Mardin yerle bir olsa bilvesile, onun resimleri esas
alınarak yeniden inşâ edilebilir” demek mümkündür.
Mardin’den
sonra resim eğitimi için önce İstanbul, sonra da Stuttgart günleri…
Resimlerinden
bazıları soyut, bazıları sürrealist (gerçeküstü), bazıları da abstraktır (yani
zıtlıkları kapsamaktadır). İlk insanların mağara ressamlarıyla günümüz çağdaş
ressamlarının bir sentezini bulabilirsiniz eserlerinde. Bir farkla tabiî: O, ilk
insanı maymunla değil, Hz. Âdem’le başlatır!
Sonra
ise hayatının merkezinde İstanbul ve resim, dünyasının merkezinde Mekke ve
Mardin, gönlünün merkezinde insan ve güzellik vardır.
“Allah
güzeldir, güzeli sever” ilkesi ile “İnsan, yeryüzünü güzelleştirmek için
vardır” düsturunun mücehhez, müşekkel ve müheykel sembolüdür âdeta.
Sanat-Allah ilişkisini onun kadar doğru, onun kadar yalın, onun kadar yakın çözen, anlayan ve anlatan biri daha var mıdır, bilmem. “Sanatçı, Allah’a en yakın olması gereken kişidir” sözü de ona aittir.
Mardin’den
getirdiği lâtif nâtıkası ve zengin telaffuzuyla İstanbul Türkçesini
birleştirdiği tadına doyumsuz bir lisanla konuşur. Sevgi ve saygı abidesidir;
hiçbir konuşmasında “bey”siz, “hanımefendi”siz, “kardeşim”siz bir cümlesine
rastlayamazsınız.
Hani
bir söz vardır “Bir insanı unutmamak için bir kere görmek yeter” diye, İsmet
Yedikardeş’i unutmamak, sevmek, hem de ölene dek sevmek için bir kere görmeniz
yeter de artar bile.
Bir insana “Mardinli olmak” bu kadar mı yakışır? Bir insana “ressam olmak” bu kadar mı yakışır? Bir insana “zengin olmak” bu kadar mı yakışır? Evet, yakışabilir, yakıştırılabilir.
Dostluğu
“ömre bedel”dir; iyi gününüzde de, kötü gününüzde de daima yanınızda ve
yakınınızdadır.
Hayatının
yarısını eserlerine, kalan yarısını da dostlarına ve gençlere ayırmıştır. Sanat
ve hayat birikimini bilgece bir üslûp ve iletişimle gençlere aktarmayı ödev
bilmektedir kendisine. O nedenle nerede bir akademi, atölye, söyleşi varsa,
İsmet Yedikardeş de kaprissiz ve kompleksiz orada yerini alır.
Giyimi
kuşamı da lisanı ve eserleri kadar zarif ve estetiktir. Uzun saç, sakal ve
bıyık, az insana bu kadar çok yakışabilir ancak.
Yol
arkadaşlığı da çok renkli ve lezzetlidir. 2010 Ramazan’ında onunla birlikte bir
haftalık Balkan seyahati kısmet olmuştu bizlere. Şiirlerle, doyumsuz
anekdotlarla, örnek cömertliklerle süslemişti Ağustos sıcağındaki zor saatlerimizi.
O varsa bir grupta, mekânda, toplulukta, neşe, huzur ve mutluluk ikiye
katlanacaktır hemen; üzüntüler ve sorunlar yarı yarıya azalacaktır, bilesiniz!
Hakka
hukuka, harama helâle, yoka yoksula onun kadar titizlenen, öte dünyayı da, bu
dünyayı da onun kadar birleştiren az insan tanıdım ömr-ü hayatımda.
Hilm
ve rikkat, mizacının ve hayatının şiarıdır.
Resimleri
ne kadar soyutsa, kişiliği o kadar renkli ve somuttur.
Osmanlı
sultanları portre çalışmalarını tamamlamıştır. Şimdilerde uğraşı ise,
Kur’ân’daki “kıyamet ayetleri” çerçevesinde resimler yapmaktır.
Veren
adam… Vermeyi seven adam… Vermenin yakıştığı adam, İsmet Yedikardeş…
Güzel
adam, zarif adam, rakik adam… Hayatımızı güzelleştiren adam… Hayatımızı ve
dünyamızı…
Gözümüzü,
gönlümüzü güzelleştiren adamdır o!