Reklâmlar (5): Ürkütücü bir tablo!

İngiltere’de gençlerin yüzde 60’ı zararlı maddelere bağımlıyken, ABD’de banliyöde yaşayan ve Amerikan gençliğinin yüzde 65’ini oluşturan gençler arasında (erkek ve kız) uyuşturucu, hırsızlık ve cinayet vakalarının oranı ürkütücü boyuttayken, İngiliz markası Unilever’in ve ABD’nin “kâr gütmeyen” (niyeyse) kuruluşu IRCW’nin kendisinden fersah fersah uzaklıktaki ülkelerin gençleri için telaşlanması da ayrıca tuhaf bir durum!

“YİNE mi reklâmlar?” diyerek zihin kumandanızla bu sayfayı kapatmanızdan ve sitemizde “zaping” yaparak başka bir yazıya geçmenizden endişe duyuyor olsam da, bahsini önemli bulduğum İngiliz menşeli markanın ürün reklâmlarına değinmeye devam edeceğim…

***

Öncelikle, nüfusumuzun üçte birini hedef alan bu markaya bilhassa mercek tutmakta ısrarlıyım. Öte yandan, 4 bölümü yayımlanan bu yazı serisini ilgi ile takip eden okurlarımızdan gelen e-postalarda dikkatlerini çeken reklâmlara da değinmemi istemeleri konuya devam etmemi gerektiriyor.

Bilmem siz de rastladınız mı, son zamanlarda özellikle sosyal ağlarda ve söz konusu markanın ürün reklâmlarının altında amblemi yer alan bir kuruluş sıkça karşıma çıkıyor. “International Center for Research on Women” adlı bu kuruluş, Unilever markasına ait şampuan reklâmının bir nevi proje ortağı (belki de sponsoru).

“Adım adım kendi yolumuzda” sloganı ile hareket eden ve bir şampuan şişesinin ardına saklanarak genç kızlarımızın, genç hanımların hayâllerini gerçekleştirmeyi misyon (!) edinen bu marka, ürün reklâmını değil, projesinin pazarlamasını yaptığından biliyorum ki, amblemini gördüğünüz bu kuruluş ve muhalefetin tercih ettiği malûm marketler zinciri bir marka ile işbirliği hâlinde.

 

Söz konusu “ICRW” antetli bu kuruluşa ait araştırma yaptığımda önsezilerimde yanılmadığımı gördüm. Kuruma ait bilgi şöyle: “Uluslararası Kadın Araştırmaları Merkezi. Merkezi Washington, D.C., Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan ve Yeni Delhi, Hindistan, Nairobi, Kenya ve Kampala, Uganda’da bölge ofisleri bulunan kar amacı gütmeyen bir kuruluştur. ICRW’nin Mumbai ve Hyderabad, Hindistan’da proje ofisleri bulunmaktadır.”*

Ben sadece İngiltere kaynaklı bir markaya mercek tuttuğumu sanıyorken, ardından bir ABD kuruluşu çıkması ilginç mi? Belki, özelde işbirliği özgürlüğünce normal; ancak söz konusu kadınlar olduğunda ve kurumun vizyonunu ve misyonunu kadınlar oluşturduğunda bana göre hayli ilginç.

Gelir kaygısı taşımayan bu kuruluşun proje ülkelerine baktığımızda göreceğimiz odur ki, kendilerince az gelişmiş ülkelerde kadın merkezli çalışmalar yaptıkları ve kendilerini kahraman ilân ederken misyonerlik çalışmalarını gerçekleştirmekle kalmayıp kadın üzerinden toplumun kültürel normlarını deforme girişiminde oldukları…

***

1976 yılında kurulduğuna dair bilgi bulunan bu kâr amacı gütmeyen ABD kuruluşu tamı tamına 46 yıldır ayakta. Dünya değişirken, iletişim ağları ve imkânlar başkalaşırken, nedense ABD’nin misyoner kuruluşlarının girdiği ve gittiği Afrika ülkelerinde hiçbir değişiklik olmuyor. Yoksulluğun hâd safhada olduğu, çocukların susuzluktan kırıldığı, ekonomik gelir seviyesinin açlık sınırında bulunduğu bu Afrika ülkelerinde ofis açma gayesi ne olabilir? Haydi “insanlık” adı altında demokrasi türküleri öğretmek için gittiklerini varsayalım, peki, Afrikalı kadınları hedef almaları neden?

Nedeni yüksek egolarını tatmin için olmalı ki bizim ülkemizi de bu Afrika ülkeleri arasına katıp yukarıda kısaca değindiğim şekliyle kadın üzerinden toplumu asimile etmek olabilir mi? Kadının kendi varlık enerjisi, etki alanı ile şimdiyi, annelik vasfı ile geleceği hedeflediklerini düşünmem çok mu abartılı?

Eğer abartılı buluyorsanız, etrafınızdaki genç kızların dinlediği şarkılara, isteklerine ve hayâllerine bir kulak kesilelim.

Gayet kontrolsüz, hatta kendi camiasındaki sanatçıları ve sair takipçilerini bile rahatsız edecek kadar edep dışı dansıyla meşhur bir şarkıcı (“sanatçı” demeye dilim varmıyor) Z.B., bu projenin görünen yüzü. Ve ülkemizde 13 buçuk milyon genç tarafından takip ediliyor.

Genç kızlarımız, ellerindeki telefonun 14’e 6 santimetrekarelik ekranından duydukları/gördükleriyle değişiyor.

Çünkü bu şampuan reklâmı, “Adım adım kendi yolumuzda” sloganı ile harekete geçirdiği projeyi, bizim öz kültürümüzle yakından uzaktan ilgisi olmayan, kendilerinin bile birbirlerini mutsuz ettiği, geleceği meçhul bir kariyer olan şov dünyasından ilginç tiplemelere taşıtıyor.

Vitrinel bu tipler, sosyal ağlar aracılığı ile nereye baksanız, hangi sayfaya tıklasanız karşınıza çıkıveriyor ve kontrolsüz dans ve şarkılarla masum genç kızlarımızın ahlâkını deforme etmeyi hedefliyor.

Bununla da kalmayıp, şampuan reklâmı gibi görünen ama genç kızlarımızı hedef alan projenin reklâmının yapıldığı metinde, “Her yüz kişiden 62’si hayâlleri ile arasında engeller olduğunu söylüyor” beyanı genç kızlarımızın aklını çeliyor.

Bedava servis edilen her şeyin bir kefareti olacağından bîhaber genç kızlarımız verileni ödemek için ne tür yaptırımlara maruz kalacaklarını hesaplayamadan ya bu davetkâr çağrılara katılıyor yahut katılamıyorsa da kendisini durduran ebeveynine diş biliyor, evde terör estiriyor. Her halükârda kazançlı çıkan, proje yapımcıları oluyor.

Saç bakım ürünleriyle pek çok kadının hayatına dokundukları iddiası ile Unilever Saç Bakım Kategorisi Pazarlama Müdürü Gizem Erbaş, Kendi Yolumuzda Projesi ile ilgili düşüncelerini şöyle aktarıyor: “Bütün genç kadınların hayâllerinin tek tek ne kadar değerli olduğunun farkındayız. Bu bilinçten hareketle onların yolculuklarına yol arkadaşı olmak istedik. Yaşamlarında olumlu değişimler yaratmak için potansiyelimizi Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG), online eğitim platformu Udemy, Uluslararası Kadın Araştırmaları Merkezi (ICRW) ve Migros gibi anlamlı iş birlikleriyle daha da kuvvetlendiriyoruz.”

Bu proje ile bir yılda 500 bin genç kadının hayâllerini olumlu (!) yönde değiştirecekleri vaadini sıklıkla hatırlatıyorlar. Keşke hedefledikleri ve ulaşmak istedikleri bu rakamla sınırla olsa, fakat maalesef iş birlikçilerine baktığımızda projenin bir yıl ile sınırlı olmayacağı apaçık, bu bir. İkincisi ise, hem genç neslin değişim ve dönüşümünü kurgulayan, hem de eş seçme, anne olma potansiyeli ile gelecek nesillerin de değişim ve dönüşümünde rol oynamayı plânladıkları bariz. Yoksa 84 milyonluk bir ülkenin 500 bin genç kızı için bunca telaşa ne hacet olurdu ki? Ya da Afrika ülkelerinde birkaç yüz bin kadın için ofis açmış olabilirler mi? Cevap malûm…

İngiltere’de gençlerin yüzde 60’ı zararlı maddelere bağımlıyken, ABD’de banliyöde yaşayan ve Amerikan gençliğinin yüzde 65’ini oluşturan gençler arasında (erkek ve kız) uyuşturucu, hırsızlık ve cinayet vakalarının oranı ürkütücü boyuttayken, İngiliz markası Unilever’in ve ABD’nin “kâr gütmeyen” (niyeyse) kuruluşu IRCW’nin kendisinden fersah fersah uzaklıktaki ülkelerin gençleri için telaşlanması da ayrıca tuhaf bir durum!

Sağ gösterip sol vurma gayretleri, ülke halklarını (özellikle Müslüman halklar) aptala sayarak kurguladıkları illüzyonla gerçeği göremeyeceğimizi sanmaları ise acınacak boyutta kibir sahibi olmalarına işaret ediyor.

Evet, bugüne kadar aynı adlı markanın üç ürünü üzerinden bir seyir yaptık. Ve gördük ki, sadece bu üç ürünle 20 milyona yakın çocuk ve genç kızımız hedeflerinde. Şimdi bu rakamı Türkiye nüfusu üzerinden seyredelim…

***

Türkiye İstatistik Kurumu’nun 31 Aralık 2021 verilerine göre ülke nüfusumuz 84 milyon 680 bin 273 kişi…

Genç nüfus oranları ise aşağıdaki gibi:

5-9 yaş: 6 milyon 624 bin 202 (en çok televizyon izleyen ve neredeyse bir tarayıcı gibi her şeyi tarayarak zihinlerine kaydeden grup).

10-14 yaş: 6 milyon 438 bin 152 (ergenlik dönemi ve etkileşim yoğunluğunun arttığı yaş grubu).

15-19 yaş: 6 milyon 229 bin 709 (birey olma kaygısı ve özgürleşme eğiliminin yükseldiği yaş grubu).

20-24 yaş: 6 milyon 741 bin 580 (meslek tercihini yapmış, iş arayışında ve evlilik düşüncesindeki grup).

25-29 yaş: 6 milyon 476 bin 899 (iş hayatına atılmış grup).

Bu, beş ayrı dönemlik yaş kategorisinde yer alanların tamamı genç nüfusumuz. Ve toplam 32 milyon 510 bin 542 kişi!

Bu markanın ürünleriyle, üründen ziyade vitrinel yüzlerle pazarlanan projeyle ilgilenen potansiyel nüfusumuzun yüzde 38,39’u. Böylesi bir potansiyelin hedef alınmış olması şahsen beni ürkütüyor! Ferdî ve Devlet eliyle bir tedbir geliştirilmesi gerektiğini düşünerek, aksi durumda gelecek neslin bizlerle arasında sadece jenerasyon farkı değil, algı, anlayış, inanış, davranış farkları da taşıyacağından korkuyorum. “Belki de (dilim varmıyor) dua hükmüne geçmesinden imtina ederek, adlandırmaktan sakınıp yabancılaşmış ve bizlerle tanış olduğuna pişman olan bir nesil geliyor” diyerek ve bu mevzuya artık nokta koyarak bana e-posta ile ulaşan ve aynı adlı markanın farklı ürünlerindeki kültürel deformasyonlara dikkat çekmemi dileyen okurlarımızın ricalarını yerine getirmek diliyorum.

Sitemizi ve beni dikkatle takip ettiğini belirterek aşağıdaki metni yollayan Sümeyra Hanım’a teşekkür ediyorum.

“‘Reklâmlar’ adlı yazı serinizi dikkatle takip ediyorum. Ara vermiş olmanız merakımı arttırdı. Bu yazınızı okuduktan sonra reklâmlara daha fazla dikkat eder oldum. Belki siz de yazmayı plânlamışsınızdır ama ben yine de size bildirmek istedim. Cips reklâmında yoga yapan kişiler yer alıyor. Hoca sakin ifadelerle öğrencilerini yönlendirirken içlerinden biri patates cipsi yiyor. Çıkan çıtırtı sesine dönen hoca, ‘Demet sen cips mi yiyorsun?’ diye sorunca, Demet, ‘Cips değil, bu fırında’ diyor. Ve ürün hakkında bilgi veriliyor.

Nesrin Hanım, bu reklâmla muhalefetin aklı nasıl çalışıyor, ne denli sınır tanımaz ve nasıl saygısız olduklarını daha iyi anladım. Olmayacak ortamlarda, insan hakkı, adap, hocaya saygı gibi değerleri çürütüp kendi bildiğini söylemek, ortamın huzurunu hiçe saymak alışkanlıklarının bu reklâmla çok iyi anlatıldığına inanıyorum.

Aslında saygısızlıklarını ve hâdsizliklerini görmek yerine haksızken haklı çıkma ruh hâlinin bir özeti gibi…

‘Her yerde, her istediğini yapabilirsin’ mesajı veren, çocuklarımıza saygısızlığı öğreten, değerlerimizden yoksun bu reklâm oldukça sinir bozucu!”

***

Şifa Hanım ise şöyle diyor: “Sözünü ettiğiniz markanın poşet çay reklâmında, bulunduğu ortamın önemsenmediği, yapılan işlere saygı duyulmadığı görülüyor. Amfide hoca ders anlatırken konuşan, arkadaşının ders dinlemesine mani olan reklâm kahramanı, saygısızca cebinden çay poşetini, bardağı çıkarıp çayını demliyor. Yine aynı reklâmın başka bir versiyonunda, sinema çekimi yapılan bir sokakta konuşan iki kişiyi, yönetmen, ‘Çay da ister misiniz?’ diyerek uyarıyor ve o kişi, utanma emaresi taşımadan çayının olduğunu söyleyerek yukarıda söylediğim gibi çayını demliyor. Ne mesleklere, ne insanlara, ne emeğe saygı duyulmadığının altı çiziliyor. Ve bu reklâmlar çok sık yayınlanıyor.”

***

Evet, görüldüğü gibi durum vahim! Evlerimizin baş köşesindeki televizyonlarımızla, ellerimizdeki cep telefonlarıyla pervasızca, adapsız ve erkânsız hedeflerine yürüyorlar.

Tüm anne ve babaların kalbine kuvvet, gayretine gayret diliyor, gençlerimizi Rabbimizin sonsuz merhametine emanet ediyorum.


https://en.wikipedia.org/wiki/International_Center_for_Research_on_Women