
“YİNE mi reklâmlar?”
diyerek zihin kumandanızla bu sayfayı kapatmanızdan ve sitemizde “zaping”
yaparak başka bir yazıya geçmenizden endişe duyuyor olsam da, bahsini önemli
bulduğum İngiliz menşeli markanın ürün reklâmlarına değinmeye devam edeceğim…
***
Öncelikle, nüfusumuzun
üçte birini hedef alan bu markaya bilhassa mercek tutmakta ısrarlıyım. Öte
yandan, 4 bölümü yayımlanan bu yazı serisini ilgi ile takip eden okurlarımızdan
gelen e-postalarda dikkatlerini çeken reklâmlara da değinmemi istemeleri konuya
devam etmemi gerektiriyor.
Bilmem siz de rastladınız
mı, son zamanlarda özellikle sosyal ağlarda ve söz konusu markanın ürün reklâmlarının
altında amblemi yer alan bir kuruluş sıkça karşıma çıkıyor. “International
Center for Research on Women” adlı bu kuruluş, Unilever markasına ait şampuan reklâmının
bir nevi proje ortağı (belki de sponsoru).
“Adım adım kendi
yolumuzda” sloganı ile hareket eden ve bir şampuan şişesinin ardına saklanarak
genç kızlarımızın, genç hanımların hayâllerini gerçekleştirmeyi misyon (!)
edinen bu marka, ürün reklâmını değil, projesinin pazarlamasını yaptığından
biliyorum ki, amblemini gördüğünüz bu kuruluş ve muhalefetin tercih ettiği
malûm marketler zinciri bir marka ile işbirliği hâlinde.
Söz konusu “ICRW” antetli
bu kuruluşa ait araştırma yaptığımda önsezilerimde yanılmadığımı gördüm. Kuruma
ait bilgi şöyle: “Uluslararası Kadın
Araştırmaları Merkezi. Merkezi Washington, D.C., Amerika Birleşik Devletleri’nde
bulunan ve Yeni Delhi, Hindistan, Nairobi, Kenya ve Kampala, Uganda’da bölge
ofisleri bulunan kar amacı gütmeyen bir kuruluştur. ICRW’nin Mumbai ve
Hyderabad, Hindistan’da proje ofisleri bulunmaktadır.”*
Ben sadece İngiltere
kaynaklı bir markaya mercek tuttuğumu sanıyorken, ardından bir ABD kuruluşu
çıkması ilginç mi? Belki, özelde işbirliği özgürlüğünce normal; ancak söz
konusu kadınlar olduğunda ve kurumun vizyonunu ve misyonunu kadınlar
oluşturduğunda bana göre hayli ilginç.
Gelir kaygısı taşımayan bu
kuruluşun proje ülkelerine baktığımızda göreceğimiz odur ki, kendilerince az
gelişmiş ülkelerde kadın merkezli çalışmalar yaptıkları ve kendilerini kahraman
ilân ederken misyonerlik çalışmalarını gerçekleştirmekle kalmayıp kadın
üzerinden toplumun kültürel normlarını deforme girişiminde oldukları…
***
1976 yılında kurulduğuna
dair bilgi bulunan bu kâr amacı gütmeyen ABD kuruluşu tamı tamına 46 yıldır
ayakta. Dünya değişirken, iletişim ağları ve imkânlar başkalaşırken, nedense
ABD’nin misyoner kuruluşlarının girdiği ve gittiği Afrika ülkelerinde hiçbir
değişiklik olmuyor. Yoksulluğun hâd safhada olduğu, çocukların susuzluktan
kırıldığı, ekonomik gelir seviyesinin açlık sınırında bulunduğu bu Afrika
ülkelerinde ofis açma gayesi ne olabilir? Haydi “insanlık” adı altında demokrasi
türküleri öğretmek için gittiklerini varsayalım, peki, Afrikalı kadınları hedef
almaları neden?
Nedeni yüksek egolarını
tatmin için olmalı ki bizim ülkemizi de bu Afrika ülkeleri arasına katıp
yukarıda kısaca değindiğim şekliyle kadın üzerinden toplumu asimile etmek
olabilir mi? Kadının kendi varlık enerjisi, etki alanı ile şimdiyi, annelik
vasfı ile geleceği hedeflediklerini düşünmem çok mu abartılı?
Eğer abartılı
buluyorsanız, etrafınızdaki genç kızların dinlediği şarkılara, isteklerine ve
hayâllerine bir kulak kesilelim.
Gayet kontrolsüz, hatta
kendi camiasındaki sanatçıları ve sair takipçilerini bile rahatsız edecek kadar
edep dışı dansıyla meşhur bir şarkıcı (“sanatçı” demeye dilim varmıyor) Z.B.,
bu projenin görünen yüzü. Ve ülkemizde 13 buçuk milyon genç tarafından takip
ediliyor.
Genç kızlarımız,
ellerindeki telefonun 14’e 6 santimetrekarelik ekranından duydukları/gördükleriyle
değişiyor.
Çünkü bu şampuan reklâmı,
“Adım adım kendi yolumuzda” sloganı ile harekete geçirdiği projeyi, bizim öz
kültürümüzle yakından uzaktan ilgisi olmayan, kendilerinin bile birbirlerini
mutsuz ettiği, geleceği meçhul bir kariyer olan şov dünyasından ilginç
tiplemelere taşıtıyor.
Vitrinel bu tipler, sosyal
ağlar aracılığı ile nereye baksanız, hangi sayfaya tıklasanız karşınıza çıkıveriyor
ve kontrolsüz dans ve şarkılarla masum genç kızlarımızın ahlâkını deforme
etmeyi hedefliyor.
Bununla da kalmayıp, şampuan
reklâmı gibi görünen ama genç kızlarımızı hedef alan projenin reklâmının
yapıldığı metinde, “Her yüz kişiden 62’si hayâlleri ile arasında engeller
olduğunu söylüyor” beyanı genç kızlarımızın aklını çeliyor.
Bedava servis edilen her şeyin
bir kefareti olacağından bîhaber genç kızlarımız verileni ödemek için ne tür
yaptırımlara maruz kalacaklarını hesaplayamadan ya bu davetkâr çağrılara
katılıyor yahut katılamıyorsa da kendisini durduran ebeveynine diş biliyor, evde
terör estiriyor. Her halükârda kazançlı çıkan, proje yapımcıları oluyor.
Saç bakım ürünleriyle pek
çok kadının hayatına dokundukları iddiası ile Unilever Saç Bakım Kategorisi
Pazarlama Müdürü Gizem Erbaş, Kendi Yolumuzda Projesi ile ilgili düşüncelerini
şöyle aktarıyor: “Bütün genç kadınların
hayâllerinin tek tek ne kadar değerli olduğunun farkındayız. Bu bilinçten
hareketle onların yolculuklarına yol arkadaşı olmak istedik. Yaşamlarında
olumlu değişimler yaratmak için potansiyelimizi Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG),
online eğitim platformu Udemy, Uluslararası Kadın Araştırmaları Merkezi (ICRW)
ve Migros gibi anlamlı iş birlikleriyle daha da kuvvetlendiriyoruz.”
Bu proje ile bir yılda 500
bin genç kadının hayâllerini olumlu (!) yönde değiştirecekleri vaadini sıklıkla
hatırlatıyorlar. Keşke hedefledikleri ve ulaşmak istedikleri bu rakamla sınırla
olsa, fakat maalesef iş birlikçilerine baktığımızda projenin bir yıl ile
sınırlı olmayacağı apaçık, bu bir. İkincisi ise, hem genç neslin değişim ve
dönüşümünü kurgulayan, hem de eş seçme, anne olma potansiyeli ile gelecek
nesillerin de değişim ve dönüşümünde rol oynamayı plânladıkları bariz. Yoksa 84
milyonluk bir ülkenin 500 bin genç kızı için bunca telaşa ne hacet olurdu ki?
Ya da Afrika ülkelerinde birkaç yüz bin kadın için ofis açmış olabilirler mi? Cevap
malûm…
İngiltere’de gençlerin
yüzde 60’ı zararlı maddelere bağımlıyken, ABD’de banliyöde yaşayan ve Amerikan
gençliğinin yüzde 65’ini oluşturan gençler arasında (erkek ve kız) uyuşturucu,
hırsızlık ve cinayet vakalarının oranı ürkütücü boyuttayken, İngiliz markası
Unilever’in ve ABD’nin “kâr gütmeyen” (niyeyse) kuruluşu IRCW’nin kendisinden
fersah fersah uzaklıktaki ülkelerin gençleri için telaşlanması da ayrıca tuhaf
bir durum!
Sağ gösterip sol vurma
gayretleri, ülke halklarını (özellikle Müslüman halklar) aptala sayarak
kurguladıkları illüzyonla gerçeği göremeyeceğimizi sanmaları ise acınacak
boyutta kibir sahibi olmalarına işaret ediyor.
Evet, bugüne kadar aynı
adlı markanın üç ürünü üzerinden bir seyir yaptık. Ve gördük ki, sadece bu üç
ürünle 20 milyona yakın çocuk ve genç kızımız hedeflerinde. Şimdi bu rakamı
Türkiye nüfusu üzerinden seyredelim…
***
Türkiye İstatistik Kurumu’nun
31 Aralık 2021 verilerine göre ülke nüfusumuz 84 milyon 680 bin 273 kişi…
Genç nüfus oranları ise
aşağıdaki gibi:
5-9 yaş: 6 milyon 624 bin 202 (en çok televizyon izleyen ve
neredeyse bir tarayıcı gibi her şeyi tarayarak zihinlerine kaydeden grup).
10-14 yaş: 6
milyon 438 bin 152 (ergenlik dönemi ve etkileşim yoğunluğunun arttığı yaş
grubu).
15-19 yaş: 6 milyon 229 bin 709 (birey olma kaygısı ve özgürleşme
eğiliminin yükseldiği yaş grubu).
20-24 yaş: 6 milyon 741 bin 580 (meslek tercihini yapmış, iş arayışında
ve evlilik düşüncesindeki grup).
25-29 yaş: 6 milyon 476 bin 899 (iş hayatına atılmış grup).
Bu, beş ayrı
dönemlik yaş kategorisinde yer alanların tamamı genç nüfusumuz. Ve toplam 32
milyon 510 bin 542 kişi!
Bu markanın
ürünleriyle, üründen ziyade vitrinel yüzlerle pazarlanan projeyle ilgilenen
potansiyel nüfusumuzun yüzde 38,39’u. Böylesi bir potansiyelin hedef alınmış
olması şahsen beni ürkütüyor! Ferdî ve Devlet eliyle bir tedbir geliştirilmesi
gerektiğini düşünerek, aksi durumda gelecek neslin bizlerle arasında sadece
jenerasyon farkı değil, algı, anlayış, inanış, davranış farkları da taşıyacağından
korkuyorum. “Belki de (dilim varmıyor) dua hükmüne geçmesinden imtina ederek,
adlandırmaktan sakınıp yabancılaşmış ve bizlerle tanış olduğuna pişman olan bir
nesil geliyor” diyerek ve bu mevzuya artık nokta koyarak bana e-posta ile
ulaşan ve aynı adlı markanın farklı ürünlerindeki kültürel deformasyonlara
dikkat çekmemi dileyen okurlarımızın ricalarını yerine getirmek diliyorum.
Sitemizi ve
beni dikkatle takip ettiğini belirterek aşağıdaki metni yollayan Sümeyra Hanım’a
teşekkür ediyorum.
“‘Reklâmlar’
adlı yazı serinizi dikkatle takip ediyorum. Ara vermiş olmanız merakımı
arttırdı. Bu yazınızı okuduktan sonra reklâmlara daha fazla dikkat eder oldum.
Belki siz de yazmayı plânlamışsınızdır ama ben yine de size bildirmek istedim. Cips
reklâmında yoga yapan kişiler yer alıyor. Hoca sakin ifadelerle öğrencilerini
yönlendirirken içlerinden biri patates cipsi yiyor. Çıkan çıtırtı sesine dönen
hoca, ‘Demet sen cips mi yiyorsun?’ diye sorunca, Demet, ‘Cips değil, bu
fırında’ diyor. Ve ürün hakkında bilgi veriliyor.
Nesrin Hanım,
bu reklâmla muhalefetin aklı nasıl çalışıyor, ne denli sınır tanımaz ve nasıl
saygısız olduklarını daha iyi anladım. Olmayacak ortamlarda, insan hakkı, adap,
hocaya saygı gibi değerleri çürütüp kendi bildiğini söylemek, ortamın huzurunu
hiçe saymak alışkanlıklarının bu reklâmla çok iyi anlatıldığına inanıyorum.
Aslında
saygısızlıklarını ve hâdsizliklerini görmek yerine haksızken haklı çıkma ruh hâlinin
bir özeti gibi…
‘Her yerde,
her istediğini yapabilirsin’ mesajı veren, çocuklarımıza saygısızlığı öğreten, değerlerimizden
yoksun bu reklâm oldukça sinir bozucu!”
***
Şifa Hanım
ise şöyle diyor: “Sözünü ettiğiniz markanın poşet çay reklâmında, bulunduğu
ortamın önemsenmediği, yapılan işlere saygı duyulmadığı görülüyor. Amfide hoca
ders anlatırken konuşan, arkadaşının ders dinlemesine mani olan reklâm
kahramanı, saygısızca cebinden çay poşetini, bardağı çıkarıp çayını demliyor.
Yine aynı reklâmın başka bir versiyonunda, sinema çekimi yapılan bir sokakta
konuşan iki kişiyi, yönetmen, ‘Çay da ister misiniz?’ diyerek uyarıyor ve o
kişi, utanma emaresi taşımadan çayının olduğunu söyleyerek yukarıda söylediğim
gibi çayını demliyor. Ne mesleklere, ne insanlara, ne emeğe saygı
duyulmadığının altı çiziliyor. Ve bu reklâmlar çok sık yayınlanıyor.”
***
Evet,
görüldüğü gibi durum vahim! Evlerimizin baş köşesindeki televizyonlarımızla,
ellerimizdeki cep telefonlarıyla pervasızca, adapsız ve erkânsız hedeflerine
yürüyorlar.
Tüm anne ve babaların
kalbine kuvvet, gayretine gayret diliyor, gençlerimizi Rabbimizin sonsuz
merhametine emanet ediyorum.
https://en.wikipedia.org/wiki/International_Center_for_Research_on_Women