İNGİLTERE menşeli
Unilever markasının ürünlerine ait reklâm okumalarımıza devam edelim…
Söz konusu marka, bir
başka ürünü ile ülkemizde genç kızlarımızın hayâllerinin derdine düşme
hassasiyetini (!) şampuan markası üzerinden gerçekleştirerek hümanist bir
portre çiziyor.
Bir ürün reklâmından çok,
pervasız bir özgüven gösterisine benzeyen söz konusu şampuan reklâmının olası
toplumsal tepkiler hesaplanarak kurgulandığı apaçık belli.
Reklâm kahramanı, Millî ve
smaçör ödüllü bir voleybolcu. Meslekî olarak “Millî” görünse de, bir İtalyan
takımına transfer olmuş, Avrupa’dan ülkesine “Türkiye’de bin TL, Avrupa’da 55
avro” gibi ekonomiye dair ispatsız (fişsiz, faturasız, poşetlerin içinde ne
olduğu belli olmayan) göndermeler yapan, ülkesini rencide edici twitler atan,
sporun centilmenliği bir yana, paylaşımlarına bakıldığında “Millî” olma
unvanını dahi şüpheye düşüren E.K.
Bu reklâmın önce metnine
bakalım, sonra markanın tepkileri regüle etme çabasına değinelim:
“‘Elidor reklâmında
kısa saçlı kız mı olur?’ dediler. Dedim: ‘Olabilir.’ ‘Hayâllerinin önünde uzun
bir yol var, zorlanırsın’ dediler. Dedim: ‘Olabilir.’ ‘Çok da yüksekten uçma,
böyle hayâl mi olur?’ dediler. Dedim: ‘Olabilir.’ ‘Övgüler kadar eleştiriler de
olabilir’ dediler. Dedim: ‘Olabilir.’ Sen hazırsan, tüm hayâllerin gerçek
olabilir. Kendi yolumuzda biz hazırız, saçlar zaten hazır.”
***
Evet, şimdi, bu reklâmda
oynayan kızın “Millî” unvanı bir rastlantı olabilir mi? Sanmıyorum. Söz
söylemek isteyenlere bir bariyer niteliği taşısın diye yapılmış bir tercih
olduğu aleni. Saçlarının kısalığı, sakın yine kendi asimilasyon girişimlerinin
uydurması “Saçı uzun, aklı kısa” (çünkü bu söylemin dinimiz ve geleneğimizle
bir ilgilisinin olması mümkün değil) söylemini esas alıp akıllarınca bir cevap
geliştirilmiş olmasın?
Kimlerin ne diyeceğini,
denilene nasıl tepki vereceklerini de belirleyen bir metinle karşı karşıyayız.
“Olabilir” lakaytlığı ile genç kızlara cazip gelen pembe saçlar ise bize bir
sosyolojik okumadan söz ediyor. (Çünkü önce “tiki” kız modelinde, kullanılan
eşyaların pembeliği epeydir ülkemizde pompalanıyor.)
“Sen hazırsan, tüm
hayâllerin gerçek olabilir” ifadesi ile “Kimin ne dediğine bakma ve gel, korkma,
biz varız, arkandayız!” garantisiyle, kendi yöntemleriyle bir nevi meydan okuma
yapılıyor.
Bu tepki hesaplarının
önünü alma çabasının okunmaması, sadece bir ürün reklâmı gibi kabul edilmesi,
bana göre bir vurdumduymazlık.
Ne yaptığını bilen, ne tür
tepkilerin gelebileceğini hesaplayan bu marka, gözümüzün içine baka baka,
yumuşak karnımız “milli”yetimizi, başarıya olan hassasiyetimizi esas alarak,
incelikli bir metin hazırlamışsa bunu fark etmek ve kendimize ait refleksimizi
belirlemek gerekir diye düşünüyorum.
“Ne yaparak ve nasıl
yaparak?” sorusuna cevaben aşağıdaki tedbirleri geliştirmek mümkün. Niyeti ürün
satmak olmayan, genç kızlarımızı hedefleyen bir proje ile öz kültürümüze meydan
okuyan bu markanın ürünlerini kullanmayarak…
Çevremizde bu ürünü
kullanan kişilere reklâmdan anladığımızın ürün satışı değil, genç kızlarımızı
hayâl simsarlığı ile hedeflerine aldıklarını deşifre ederek…
Belli bir miktar burs
vererek, genç kızlarımızı hayâllerine eriştirecekleri iddiası üzerinden tüm
ömürlerinin bize ait olmayan normlarla şekillendirileceğini ve bir nevi
ipoteklenme hâline maruz kalınabileceğine dair tedbirler geliştirerek…
Ekonomik açıdan yeterliliğe
haiz ve “millî” markalarımızın taşın altına elini koyarak; nesiller arası
mesafelerin açılması için çabalayan bu markanın projesine teveccüh edilmeyecek
projeler üretmekle…
***
Yukarıda saydığımız bu
birkaç öneri, sivil bir refleks çabası olmakla birlikte, vatanperver
anne-babanın evladı, geleceğin annesi olacak Türkiye’nin genç kızlarını kendi
değerlerine, kültürüne, örf ve ananesine yakışmayacak lakaytlıkla değiştirilip
dönüştürülmemesi için, Devlet’in bu tür marka projelerini denetlemesi ise
geleceğimiz adına elzem bir tedbir olacaktır.
Yine Devlet kurumlarımız
tarafından “millî” markalar, gençlere yönelik (cinsiyet ayrımı yapmaksızın)
proje yapmaları için teşvik edilmeli.
Başkalaşmış ve kendi ile
çatışan bir gençlik yerine, ayakları yere basan ve kompleksiz gençlerin
yetiştirilmesinde “hayâllerin satılık” olamayacağı gerçeği üzerinde her birimiz
iyice düşünmeli ve ilgili kanalları harekete geçirerek gerek duyarlı birer
vatandaş, gerek inançlı birer mü’min olarak mesuliyetimizi yerine getirmemiz
gerekiyor.
Aksi durumda, bu tür
projeler ile sadece genç kızlarımızın hayâlleri satın alınmakla kalınmayacak, geleceğin
anneleri olan kızlarımızın kalplerine ve zihinlerine zerk edilen zehir, aziz
milletimizin rengini değiştirecektir. Ki bu, kimliksiz bir şekillenişten başka
bir şey olmayacaktır!
Geçtiğimiz bölümlerde, söz
konusu markanın iki ürününe ait reklâm okumalarımızı yapmış, bir hijyen ürünü
ile 14 binden fazla okula, milyonlarca çocuğumuza, bir kişisel bakım ürünü ile
400 binden fazla ergenlik dönemindeki kızlarımıza ulaştığını beyan ettiğini
belirtmiştik. Bugün okumasını yaptığımız şampuan ürünü ile ise 500 binden fazla
genç kızımızın hayâllerini gerçekleştirdikleri iddiasında bulunuyorlar.
Rakamları üst üste
koyduğumuzda karşımıza toplam sonuç bir matematiksel değer olmakla birlikte, unutmayalım
ki geleceğimizi inşâ edecek fertlerin sayısını gösterecektir. 2011 yılından
itibaren sürdürdükleri projeleriyle milyonlarca genç kalbe ve akla nüfuz
ediyorlar.
Türk gençliğini hedefine
almış bu markanın, geleceğimizi tehdit eden bu ve benzer projeleriyle ülkemiz
üzerinde plânları sadece “hijyen, özgüven ve hayâlleri gerçekleştirmek” ile kalmayacağı
çok açık.
(Devam edecek inşallah…)