Reklâmlar (4): Hayâl simsarlığı

Başkalaşmış ve kendi ile çatışan bir gençlik yerine, ayakları yere basan ve kompleksiz gençlerin yetiştirilmesinde “hayâllerin satılık” olamayacağı gerçeği üzerinde her birimiz iyice düşünmeli ve ilgili kanalları harekete geçirerek gerek duyarlı birer vatandaş, gerek inançlı birer mü’min olarak mesuliyetimizi yerine getirmemiz gerekiyor.

İNGİLTERE menşeli Unilever markasının ürünlerine ait reklâm okumalarımıza devam edelim…

Söz konusu marka, bir başka ürünü ile ülkemizde genç kızlarımızın hayâllerinin derdine düşme hassasiyetini (!) şampuan markası üzerinden gerçekleştirerek hümanist bir portre çiziyor.

Bir ürün reklâmından çok, pervasız bir özgüven gösterisine benzeyen söz konusu şampuan reklâmının olası toplumsal tepkiler hesaplanarak kurgulandığı apaçık belli.

Reklâm kahramanı, Millî ve smaçör ödüllü bir voleybolcu. Meslekî olarak “Millî” görünse de, bir İtalyan takımına transfer olmuş, Avrupa’dan ülkesine “Türkiye’de bin TL, Avrupa’da 55 avro” gibi ekonomiye dair ispatsız (fişsiz, faturasız, poşetlerin içinde ne olduğu belli olmayan) göndermeler yapan, ülkesini rencide edici twitler atan, sporun centilmenliği bir yana, paylaşımlarına bakıldığında “Millî” olma unvanını dahi şüpheye düşüren E.K.

Bu reklâmın önce metnine bakalım, sonra markanın tepkileri regüle etme çabasına değinelim:

“‘Elidor reklâmında kısa saçlı kız mı olur?’ dediler. Dedim: ‘Olabilir.’ ‘Hayâllerinin önünde uzun bir yol var, zorlanırsın’ dediler. Dedim: ‘Olabilir.’ ‘Çok da yüksekten uçma, böyle hayâl mi olur?’ dediler. Dedim: ‘Olabilir.’ ‘Övgüler kadar eleştiriler de olabilir’ dediler. Dedim: ‘Olabilir.’ Sen hazırsan, tüm hayâllerin gerçek olabilir. Kendi yolumuzda biz hazırız, saçlar zaten hazır.”

***

Evet, şimdi, bu reklâmda oynayan kızın “Millî” unvanı bir rastlantı olabilir mi? Sanmıyorum. Söz söylemek isteyenlere bir bariyer niteliği taşısın diye yapılmış bir tercih olduğu aleni. Saçlarının kısalığı, sakın yine kendi asimilasyon girişimlerinin uydurması “Saçı uzun, aklı kısa” (çünkü bu söylemin dinimiz ve geleneğimizle bir ilgilisinin olması mümkün değil) söylemini esas alıp akıllarınca bir cevap geliştirilmiş olmasın? 

Kimlerin ne diyeceğini, denilene nasıl tepki vereceklerini de belirleyen bir metinle karşı karşıyayız. “Olabilir” lakaytlığı ile genç kızlara cazip gelen pembe saçlar ise bize bir sosyolojik okumadan söz ediyor. (Çünkü önce “tiki” kız modelinde, kullanılan eşyaların pembeliği epeydir ülkemizde pompalanıyor.)

“Sen hazırsan, tüm hayâllerin gerçek olabilir” ifadesi ile “Kimin ne dediğine bakma ve gel, korkma, biz varız, arkandayız!” garantisiyle, kendi yöntemleriyle bir nevi meydan okuma yapılıyor.

Bu tepki hesaplarının önünü alma çabasının okunmaması, sadece bir ürün reklâmı gibi kabul edilmesi, bana göre bir vurdumduymazlık.

Ne yaptığını bilen, ne tür tepkilerin gelebileceğini hesaplayan bu marka, gözümüzün içine baka baka, yumuşak karnımız “milli”yetimizi, başarıya olan hassasiyetimizi esas alarak, incelikli bir metin hazırlamışsa bunu fark etmek ve kendimize ait refleksimizi belirlemek gerekir diye düşünüyorum.

“Ne yaparak ve nasıl yaparak?” sorusuna cevaben aşağıdaki tedbirleri geliştirmek mümkün. Niyeti ürün satmak olmayan, genç kızlarımızı hedefleyen bir proje ile öz kültürümüze meydan okuyan bu markanın ürünlerini kullanmayarak…

Çevremizde bu ürünü kullanan kişilere reklâmdan anladığımızın ürün satışı değil, genç kızlarımızı hayâl simsarlığı ile hedeflerine aldıklarını deşifre ederek…

Belli bir miktar burs vererek, genç kızlarımızı hayâllerine eriştirecekleri iddiası üzerinden tüm ömürlerinin bize ait olmayan normlarla şekillendirileceğini ve bir nevi ipoteklenme hâline maruz kalınabileceğine dair tedbirler geliştirerek…

Ekonomik açıdan yeterliliğe haiz ve “millî” markalarımızın taşın altına elini koyarak; nesiller arası mesafelerin açılması için çabalayan bu markanın projesine teveccüh edilmeyecek projeler üretmekle…

***

Yukarıda saydığımız bu birkaç öneri, sivil bir refleks çabası olmakla birlikte, vatanperver anne-babanın evladı, geleceğin annesi olacak Türkiye’nin genç kızlarını kendi değerlerine, kültürüne, örf ve ananesine yakışmayacak lakaytlıkla değiştirilip dönüştürülmemesi için, Devlet’in bu tür marka projelerini denetlemesi ise geleceğimiz adına elzem bir tedbir olacaktır.

Yine Devlet kurumlarımız tarafından “millî” markalar, gençlere yönelik (cinsiyet ayrımı yapmaksızın) proje yapmaları için teşvik edilmeli.  

Başkalaşmış ve kendi ile çatışan bir gençlik yerine, ayakları yere basan ve kompleksiz gençlerin yetiştirilmesinde “hayâllerin satılık” olamayacağı gerçeği üzerinde her birimiz iyice düşünmeli ve ilgili kanalları harekete geçirerek gerek duyarlı birer vatandaş, gerek inançlı birer mü’min olarak mesuliyetimizi yerine getirmemiz gerekiyor.

Aksi durumda, bu tür projeler ile sadece genç kızlarımızın hayâlleri satın alınmakla kalınmayacak, geleceğin anneleri olan kızlarımızın kalplerine ve zihinlerine zerk edilen zehir, aziz milletimizin rengini değiştirecektir. Ki bu, kimliksiz bir şekillenişten başka bir şey olmayacaktır!

Geçtiğimiz bölümlerde, söz konusu markanın iki ürününe ait reklâm okumalarımızı yapmış, bir hijyen ürünü ile 14 binden fazla okula, milyonlarca çocuğumuza, bir kişisel bakım ürünü ile 400 binden fazla ergenlik dönemindeki kızlarımıza ulaştığını beyan ettiğini belirtmiştik. Bugün okumasını yaptığımız şampuan ürünü ile ise 500 binden fazla genç kızımızın hayâllerini gerçekleştirdikleri iddiasında bulunuyorlar.

Rakamları üst üste koyduğumuzda karşımıza toplam sonuç bir matematiksel değer olmakla birlikte, unutmayalım ki geleceğimizi inşâ edecek fertlerin sayısını gösterecektir. 2011 yılından itibaren sürdürdükleri projeleriyle milyonlarca genç kalbe ve akla nüfuz ediyorlar.

Türk gençliğini hedefine almış bu markanın, geleceğimizi tehdit eden bu ve benzer projeleriyle ülkemiz üzerinde plânları sadece “hijyen, özgüven ve hayâlleri gerçekleştirmek” ile kalmayacağı çok açık.

(Devam edecek inşallah…)