Reklâmlar (2): Bu markanın derdi ne?

Kime sorsanız, reklâmların ürün tanıtımını, pazarlanmasını, arz ve talep çerçevesini genişletmeyi hedeflediğini bilir. Fakat bizim ülkemizde söz konusu markanın derdinin ürün satmak olmadığını, “çocuklarımızı, ergen ve genç kızlarımızı” hedef alındığını, hatta para kazanmak şöyle dursun, üste para harcamaya teşne olduklarını görmemek için kör olmak lâzım. Peki, neden?

DURDURULAMAZ!” iddiası ile kendini vazifelendiren ve bir cengâver edası ile mikroplarla (!) savaşmak adına çocuklarımızı hedef alan hijyen markasının reklâmı üzerinden yaptığımız okumalara bakmaya devam edelim…

Kimi sosyal medya ağlarında duyarlı insanımız ve medya kanallarında duyarlı kimi yazarlar bu markanın ürünlerini boykot listesine alarak gerek sağlık ve gerekse ahlâkî deformasyon açısından dikkat çekmişlerdi. Fakat şimdiye kadar bu markanın gelecek neslimizin temel dinamikleri olan çocuklarımız, ergen ve genç kızlarımız üzerinden ürettikleri projelere değinen olmadı.

İşte bu yazı dizisiyle tüm bunlara mercek tutarak zihnimize üşüşecek sorularımıza cevap bulmaya çalışacak ve gereğinin yapılacağını umarak gerekli kurumların dikkatine sunarken mesuliyeti yetkili isimlere emanet edeceğiz.

Evet, “Durdurulamaz!” meydan okuması üzerinden ele aldığımız,  dünyanın en büyük 10 şirketinden biri olan İngiliz menşeli Yahudi destekçisi “Unilever” markasının hijyen ürününe biraz daha bakalım.

Yukarıda belirttiğim kimi duyarlı kalemlerin ve kimselerin eleştirileri kulaklarına erişmiş olmalı ki bu yıl ortasında yeni versiyonlu bir Domestos reklâmı ekranlarımızdan bize ulaştı.

Şöyle deniliyordu:

“Domestos’u durdurulamaz yapan nedir? Mikropları öldürmekteki (!) kararlılığı… Yoğun formülü, güçlü kıvamıyla uzun süreli hijyen sağlaması… Çocuklarımızın geleceğe en iyi şekilde hazırlanabilmesi için Domestos hijyenini 4 buçuk milyon öğrenciye, 14 bin okula, 72 şehre ulaştırmış ve daha fazlası için durmadan çalışıyor olması…

İşte bütün bunlar ve daha fazlasıyla (!) Domestos durdurulamaz!”

İzah gayreti ile çekilmiş bu reklâmda aslına bakıldığında, kalabalık ortamda bulunan çocuklar söz konusu olduğunda bu temizlik maddesinin yoğunluk iddiası ve güçlü formül nitelendirmesi bilhassa dikkatimizi çekiyor. Ve mekân temizliğini koordine edemeyecek, kontrolünü gerçekleştiremeyecek yaştaki yavrularımızın günde minimum 5-6 saat bu ürünün kullanıldığı ortamda bulunmasındaki riskten de bizi haberdar ediyor.

Bilindiği gibi bu ürün hayli yoğun (jel kıvamında). Ne kadar kullanıldığı, nasıl durulandığı, kullanım sonrası ortamların ne kadar havalandırıldığı, sağlıklı netice vermesi için sıcak su ile kullanılması gerekiyorken her okulda sıcak suyun bulunup bulunmadığı göz ardı edilmemeli, değil mi?

Pek çok resmî kurum, bu tür hijyen maddelerinin kullanımı için mevzuat esaslı dokümanlarla uygulama kurullarını belirler. Çünkü deterjan kullanımı kimyasal bileşenler (biyositler) barındırdığından ve yanlış kullanımında insan sağlığını tehdit etmekle kalmayıp şehir sularına karışımı doğrultusunda daha geniş zararlara sebep olacağından dikkat edilmesi gereken ürünlerdir.

İşte bu anlamda, bir üniversitenin hazırladığı dokümanda çamaşır suyunun kullanımı ile ilgili uyarılardan sadece birkaç satır alıntılayarak temas ettiğimiz konunun önemine dikkat çekelim ve üzerimize düşeni yapmış olalım.

Erciyes Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinin “Kimyasal Temizlik Maddelerinin Doğru Kullanımı Talimatı” başlıklı metnindeki bir kısım uyarı aşağıdaki gibi:

“Kimyasal maddeler zehirli ve yanıcı olabilir ya da karıştırıldıkları zaman şiddetli tepki verebilirler.

Kimyasal temizlik malzemeleri vücudumuza 3 yolla girerler:

1)               Solunumla

2)               Deri ve gözlerden absorbe edilerek

3)               Sindirimle

Kimyasal temizlik malzemeleri vücudumuza 5 hâlde girerler:

1)               Toz

2)               Sis

3)               Duman

4)               Buhar

5)               Gaz

Bu yollar, sabun dışındaki tüm temizlik malzemelerini kapsamaktadır. Bilinmesi gereken önemli noktalar ise şunlar:

1)               Petrol ve türevlerinden elde edilmektedir.

2)               Deterjanlar, sabunun aksine sert suda çökelek oluşturmazlar. Bu nedenle sert sularda daha iyi temizlerler.

3)               Deterjanlara köpük düzenleyici katkı maddeleri ilâve edilir.

4)               Deterjan ve sabun sıcak suda daha iyi temizler.

Deterjanların olumsuzlukları:

1)               Ortamdaki canlı tür adedi azalmakta ve belirgin değişiklikler ortaya çıkmaktadır.

2)               Arıtma işlemleri güçlenmekte, şehir şebekesine verilen suyun tadı ve kokusu kötüleşmektedir.

3)               Bu sular insan sağlığı için tehlike yaratabilmektedirler.

4)               Çamaşır suyu çamaşırlarımızı, saçımızı, dişlerimizi, derimizi ve yiyeceklerimizi beyazlatan, çamaşırdaki kir ve lekelerin çıkmasına yarayan ya da çamaşırı beyazlatan, özel olarak hazırlanan kimyasal sudur.

5)               Bulaşık, fayans, ıslak zemin, banyo ve tuvalet temizliğinde ve hijyen amacıyla kullanılan kimyasal bir maddedir.

6)               Klorlu çamaşır suyu, sodyum hipokloritin yüzde 5’lik çözeltisidir.

7)               Beyazlatıcı ve parlatıcı özelliğine sahiptir. Mikrop öldürücü özelliğine sahiptir. Ucuz dur. (…)”

(Talimattan sadece birkaç satıra dikkat çektiğim bu uyarıların tamamına dipnottaki linkten ulaşılabilir.1)

***

Tam burada, pandeminin ilk evresinde Koronavirüsten korunmak için kullanımı önerilen çamaşır suyunun tozu neticesinde haberlere yansıyan yetişkin zehirlenmelerini ve ölüm haberlerini de hatırlamakta fayda var. 

Yetişkin bilincine rağmen haberlere yansıyan bu tür vakalar, çocuklarımız söz konusu olduğunda bize ne söyler?

Peki, 72 şehirdeki 14 bin okulda (reklâmda durmadan çalıştıklarını ifade ettiklerine göre sayı artmış olabilir) bu kullanım talimatlarına deterjanı kullanan çalışanlar ne kadar riayet ediyorlar? Çocuklarımız nasıl bir havayı teneffüs ediyorlar? Dokundukları yerler (sıra, masa, kapı kolu, merdiven tırabzanları, klozetler, lavabolar) iyi durulanıyorlar mu? Biliyor muyuz? Bilmiyorsak okul idarelerine gidip soruyor muyuz? İçimiz rahat mı?

Ve bu ürün millî olmalı değil mi? (Bu soruya madalyonun ikinci yüzünde cevap arayacağız.)

***

Buraya kadar somut düzlemde dikkat çektiğimiz bu hijyen ürününe şimdi de soyut perspektiften bakalım…

Bu reklâmda, siyah zemin üzerine çizilmiş Türkiye haritası ve tüm şehirlere yayılmış hijyen ambalaj görselleri bana göre dikkat çekici.

Meselâ Türk bayrağı renklerinde olabilirdi bu harita veya bilindik coğrafî harita renkleriyle resmedilebilirdi. Dahası, renk mi bitti? Turkuaza, maviye, yeşile ne olmuştu? Türk haritasının Batı kültüründe ölümü işaret eden rengi siyah ile resmedilmesi (FETÖ’nün hocaları olduğuna inandığımdan) bana pek rastlantısal bir seçim gibi görünmedi.

Buraya bir parantez açmalı ve bu anlamdaki hassasiyetimin komplo teorisyenlerine öykünme olmadığını, pek çoğu içinden birkaç örnek ile ispat etmeli.

İşte ilk örnek: “Challenger uzay mekiği kazası, 28 Ocak 1986 tarihinde, mekiğin kalkışından 73 saniye sonraki patlamayla oluşan kazadır. Kazada 7 astronot ölmüştür. Patlama, yakıtın sızması yüzünden olmuştur…” Tarihte bu şekilde yer alan bilimsel gerçeklikteki “Challenger” kelimesinin “meydan okuyan” anlamı taşıması… Kime? Allah’a…

İkinci örnek: Kaynaklara, “11 Eylül Saldırıları (İngilizce, ‘September 11 Attacks’): Genellikle ‘9/11’ olarak da anılır. Radikal İslâmcı silahlı grup El-Kaide’nin 11 Eylül 2001 Salı sabahı Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı düzenlediği dört koordineli bir terör saldırısı dizisidir” şeklinde geçen olayın İslâm’ı terörleştirme projeleri kapsamında tüm dünyaya “911” imdat çağrısı ile sunmaları… Haçlı zihniyetinin senaristlerince hayata geçirilen bu olay neyi hedefliyordu? İslâm’ı…

Üçüncüsü: 15 Temmuz öncesi, her akşam primetime kuşakta izlediğimiz ihanet çetesinin yayın organının reklâmında, savaş sirenleri eşliğinde yıkılan binalar arasından doğarak gülümseyen bebekle gönderilen mesaj… Yerle bir edecekleri kimlerdi? İnançlı yöneticiler ve Müslüman halk…

O vakitler bu mesajı okuyamadığımı fark edince, Haçlı zihniyetinin kibrinden mülhem kodlamalarını görmezden gelme gafletine düşmemek için zihnime tembihte bulunmuştum. O gün bugündür reklâmları okuma alışkanlığı edinmiş olmamdan hareketle bu yazı dizisi ortaya çıktı.  

Masaya yatırdığımız ürün İngiliz menşeli; verdiğim örnekler ABD ve FETÖ kökenli… Bir tenakusa mahâl vermemek için hemen bakış düsturumuza ışık tutacak işaret levhasını buraya kaydedelim: “Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de, Hıristiyanlar da Senden asla memnun kalmayacaklardır!”2

Ve şu hakikati yeniden hatırlayalım: “Küfür tek millettir.”

***

“Peki, ülkemizi karış karış dolaşan, binlerce okula bağış yapan bu markanın derdi nedir?” sorusuna cevap aramadan önce reklâm mantığına değinelim kısaca ki derdimiz izah bulsun…

Özellikle belirtmeliyim ki, bir ürünün reklâm vasıtası ile tanıtılması ve pazarlanması, içinde bulunduğumuz dönemin ticarî anlayışına ve etik kurallarına aykırı değildir. Dileyen dilediği ürünü, inisiyatifi ve bedeli dâhilinde reklâm aracılığı ile halkların dikkatine sunabilir.

Ancak bizim mercek altına yatırdığımız dört ana kategoride (gıda, ikramlık, hijyen ve kişisel bakım) 400 kadar ürüne sahip İngiliz markası Unilever’in reklâm spotlarına baktığımızda, ürün satışından fazlasını hedeflediğini ve bunu bir meydan okuma ile sunduğunu apaçık görüyoruz ve artık biliniyoruz! (Her “en” kadar görmezden gelinse de…)

Bu markanın diğer ürünlerine ait reklâmlara da dikkat ettiğinizde, sabun ürünü ile ergenlik çağındaki kızlarımızın özgüvenine, şampuan ürünü ile genç kızlarımızın ve hanımlarımızın hayâllerine el attığını göreceksiniz. Sırası ile tüm projelerine değineceğim bu yazı dizisinde elimizi verip kolumuzu kaptırdığımız kapitalizm ile savaşmaya güç yetiremeyeceğimi bildiğimden, kapitalizmin “kapital” hedefli reklâm anlayışındaki tutarsızlıklarına dikkat çekmek istedim.

Kime sorsanız, reklâmların ürün tanıtımını, pazarlanmasını, arz ve talep çerçevesini genişletmeyi hedeflediğini bilir. Fakat bizim ülkemizde söz konusu markanın derdinin ürün satmak olmadığını, “çocuklarımızı, ergen ve genç kızlarımızı” hedef alındığını, hatta para kazanmak şöyle dursun, üste para harcamaya teşne olduklarını görmemek için kör olmak lâzım. Peki, neden?

Gerek proje yatırımları, gerek bu projelerin sunumunda ve hayata geçirilmesinde ülkemizin dine ve devlete kin kusan sanatçılarla iş birliği yapması da cabası… Reklâmlarında rol alan ünlüler bu markanın projelerinde bedava rol alıyorlarsa ayrı bir hainlik, para kazanıyorlarsa ayrı bir handikap söz konusu. Hani reklâm “kapital” teminin aracıdır ya, kazanmayı hedefliyorken bu kadar harcama yapılmasının ardında ne saklı ola ki?

Sorularımızı şimdilik saklı tutalım ve haftaya madalyonun diğer yüzünü çevirerek iz sürmeye devam edelim…

 

1https://dent.erciyes.edu.tr/Dosyalar/KYB/Talimatlar/Kimyasal_Temizlik_Malzemeleri_ve_Dogru_Kullanimi_DOH_TL_07.pdf

2Bakara, 120