TÜRKİYE’de darbeler ve
benzeri eylemler sonrasında ülkenin içerisine sokulduğu iğneli fıçı, toplumun
sindire sindire kabullendiği bir normlar bütünü hâlini aldı.
Küçük
bir detayla bu konuya değinmek isterim…
Şirinler,
orijinal adıyla “The Smurfs” adlı çizgi film, televizyon ekranlarımızda
çocukluğumuzun vazgeçilmez seyirliklerinden biriydi.
Daha
sonra animasyon teknolojisiyle günümüz versiyonlarıyla sinemaya da taşındı.
“Şirinler”
adlı çizgi filmin, Belçikalı karikatürist Pierre Culliford tarafından çizgiye
alındığını bilenlerimiz vardır.
Culliford,
bugün ülkesinde hâlâ yaşayan monarşiye karşı komünist görüşleri savunan biriydi
ve “Şirinköy” adını verdiği komün kampın karakterlerinin her biri mavi renkli
olup, beyaz pantolon ve beyaz şapka takan fertlerdi.
Culliford’un
düşündüğü sistem, komünist rejimin etkin olduğu üniformal yapıydı.
Culliford
gibi düşünenlerin ülkesiyse Fransa idi. Fransa’nın eğitim taklitçisi ise
Türkiye…
Türkiye’de
önce siyah önlük kullanıldı. Sonra tam da Şirinler gibi “mavi”…
İstenen,
tek tipi oluşturmak ve bu tek tipe ömürleri boyunca inanan insanların
oluşturduğu bir toplum yaratmaktı.
Evet,
“yaratmak”… “Çıktık açık alınla on yılda
her savaştan/ On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan”…
AK
Parti iktidarları döneminde ilk kez öğrenciye serbest kıyafet uygulama
düşüncesi doğdu. Uygulanmaya çalışıldı, ancak tutmadı.
Sebep
olarak, toplumun birçok kesiminde ekonomik düzeyler (aslında “sınıflar” demeye
çalışıyorlardı ama yapamıyorlardı) anlamında çocukların üzüleceği mazereti
ortaya çıkmıştı.
Neydi
bu? Kimi öğrenci çok güzel giyinecekti de kimi öğrencinin giyecek elbisesi bile
olmayacaktı…
Peki,
önlüklerin kullanıldığı süreçte o önlükler üzerinden sınıfsal seviye öngörüsü
yapılmıyor muydu?
Adâleti
düşünmek ve adâletin sağlandığı bir memlekette kimsenin birbirine üstün
olmayacağını ve üstünlük cakası satamayacağı fikrini yerleştirmek güç müydü?
Evet,
güçtü!
Çünkü
sadece olmayacağa yönlendirilmiş bir zihniyet, toplumun üzerine serpilmiş bir
ölü toprağı tılsımı taşıyordu.
Adâleti
sağlayıp yan yana yaşadığı herkesin eşit şartlara ve aynı haklara sahip olduğu
bir toplum oluşturmak hususunda üşengeç davranıp işine geleni algılayarak bir
önlük konusu üzerinden dahi aklınca merhamet tezgâhtarlığı yapanlar, rejimin
üniformasını bu devletin üzerinden çıkarmaya yeltenenlere ne yapmazlardı?
Rejimin
üniforması, sadece asker kamuflajı yahut yargı mensubunun cübbesi değildir.
Bu
iki forma Türkiye üzerinde etkili olmuştur, ancak kimse tılsımı bozmak üzerine
gitmemiştir.
Sınır
ötesinden gelebilecek saldırıya karşı milletini koruması gereken askerin, hakkı
iğfâl edilen mağdurun hakkını teslim etmeyen hâkimin, şahsına değil sadece
memuriyetine devletin yetkisi verilen savcının üniforması, okullarında önlük
giymekten başka hakkı olmadığını düşünen Anadolulu için rüyaları süsledi.
Ve
bir gün bir ebter el gelip, “Sizin çocuklarınızı asker, hâkim, savcı, polis
yapacağız” dediğinde, kimisi “Hadi inşallah!” dedi sadece. “Nasıl?” deyip
sormadı, “O kendisi kazanacak zaten” demedi.
Böylece
rejimin üniformasını merkezde asılı bir korku pelerinine dönüştürdüler. Siyah
pelerinli adamlar, devletten, milletten, anadan babadan geçerek bu ülkeye
kastettiler. Hem de Anayasa güvencesi altında…
Devam etmek üzere, selâm ve duâ ile…