Recep Tayyip Erdoğan’ı neden seviyorum?

Rahmetli Erbakan’ın, “Siz siyaset yapmazsanız sizin yerinize siyaset yapanlar sizi teslim alırlar” sözünü doğrulayarak diyorum ki, “Din siyasettir, siyaset dindir”. Siyaset “yaptırım gücü” demek ise, dinden daha büyük bir yaptırım gücü tanımıyorum. Ki din, ana rahmine düşüşümden kabre konuluncaya dek her şeye müdâhildir. O hâlde siyaset yapacağız. Hem de ancak Sünnetullah ölçüsünce!

BU yazıda sizlerle, aslında siyasete ve siyasetçiye bakış açımı aktarmış olacağım. Siz ise neden Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bu bakış açısına nasıl bir örneklik teşkil etmiş olduğunu okuyacaksınız inşallah.

Evvelâ Recep Tayyip Erdoğan düşmanlarının düşmanlık gerekçesi, onun malına, mülküne veya makamına değil, İslâmî kimlik ve duruşunadır. Dolayısı ile onu bu yüzden sevmem gerekiyor. Zira Allah (cc) bir kulunu sevdi mi mümin kullarına sevdirir. Ben mümin miyim? Allah (cc) ve Resûlü Hazreti Muhammed Mustafa (sav) düşmanlarına karşı düşmanım.

Elhamdülillah, ben Recep Tayyip Erdoğan’ı hastane yaptı, yol yaptı, maaşımı artırdı diye değil, “One minute!” (van munit) dediği için tam da özellikle o an sevdim. Zira bana göre “one minute”, ilâhları yerle bir etmiştir. Ve Müslümanlar için dahi Tek Bir İlâh olarak Allah (cc) kalmıştır. Zira o söze değin “Müslümanım” diyenler bile “ABD, İsrail, AB varken biz ne yapabiliriz?” diyerek korkularını ilâh edinmiş durumda idiler. Bazıları (başta fetöizm dininin müntesipleri) o gün “Öldük, bittik” deseler de Erdoğan bu çetin imtihanı vermiştir. Elhamdülillah.

Recep Tayyip Erdoğan’ın işlerini Allah’ın (cc) yola koyduğuna inanlardanım. Zira 27 Nisan 2007 e-Muhtırasına karşı duruşunun üzerine bir de 7 Şubat MİT Kumpası gibi bir tuzak bozulmuştur. Allah’ın işi!

Ve NATO’nun (o ABD oluyor) Türkiye’deki elemanları “Ergenekon Dâvâları” adı altında birbirine kırdırılmış, NATO’nun darbe yapma gücü bertaraf edilmiştir. E, Allah’ın işi! FETÖ ile Ordumuzu teslim aldıklarını sansınlar, 2011 Seçimlerinde istedikleri vekil sayısına ulaşamayınca Asya Termal’de iğrenç görüntüler almalarına rağmen Erdoğan teslim olmamıştı. Ona bu dirayeti veren kim?

2013’teki Gezi Parkı Kalkışması günlerinde Müslümanımsılar “Mesaj alınmıştır” teslimiyetiyle cevap verirken, Erdoğan ise “O paçavralar inecek!” demiş ve teslim olmamıştır. İşte yine duruş ve Allah’ın işi!

17/25 Aralık, güya yolsuzluk kılıfına bürülü bir yargı darbesi kumpası idi. O ise teslim olmamıştı. Ki o kumpasları yapanlar, 14 Mayıs 2023 günü yaptıkları itiraflarla kendilerini ele vermişlerdir. Bu itiraf da O’nun döktürmesi değil mi?

Ve 15 Temmuz…O gece bir darbe girişimi değil, Türkiye’yi işgal girişimiydi yapılmıştı. 15 Temmuz gecesi, işgalcileri def etmenin yanında, Allah’ın (cc) Dîn-i Mübîn-i İslâm’a sahip çıktığı gecedir. Zira o gece yollara dökülen insanların davranışları iradî olmaktan öte bir sekine hâli idi. Tankların altına yatmak, üstüne çıkmak, bombalardan kaçmamak, kurşunlara göğüs germek, hele o köprüde asker görünümlü katilin silahına sırtını dönmeyen kadınlarımızın duruşu Allah (cc) dilemedikçe olamazdı. Bu durum, FETÖ’cüler eliyle İslâm’ın tahrif edilmesi girişimine karşı Kur’ân’ın Allah tarafından Bizzat korunmasından başka bir şekilde izah edilemez. Bu konuda fetöizm sapkınlığının mensuplarının, 15 Temmuz gecesine değin “diyalogculuk” adı altında neler yaptıklarına bakılırsa yapmak istedikleri tahrifat da görülecektir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın ve sevenlerinin sınavı devam ediyor. “Boş tencere iktidar yıkar” mottosunu da devreye sokmaya çalıştılar. Hâlâ bunun üzerine gidiyorlar. Fakat Kovid-19 gibi dünyayı sarsan ve adeta zamanı donduran bir salgın döneminde dünyanın sözde süper güçleri özellikle de yaşlılarını ölüme terk ederken, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye bütün insanlarına ve insanlığa sahip çıktı. Bu sürecin en verimli ürünü olan şehir hastaneleri (ki karşı çıkan asalaklara rağmen) olmuştur. Dünyaya hijyen ve maske kullanımı noktasında da yardım elini uzatan Erdoğan liderliğindeki Türkiye olmuştur.

Son devrede, “İnsan çok cahildir” İlâhî sözü gereği, bir dönem soğan ve patates fiyatları ile başlayan, üç harflilerin şeytanın uşaklığına soyundukları zam furyası da Erdoğan karşıtlığının bir argümanı oldu. Ve maalesef “Ekonomi çöktü, fakirlik ve açlık önümüzde” teranelerine AK Parti sözcüleri de teslim oldular. Açlık ve fakirliğin olduğu yerde alım gücünün düşük olması gerekirken, ne hikmetse aradığına misli misli para vermede sıraya girenler çoğunlukta. Ancak algı gereği üretim darlığı değil, stokçuların revaç bulduğu bir dönem yaşandı. Bu konuda hesap sorması gereken bürokrasinin yerine, hesaba çekmek isteyen bürokratik Cumhuriyet’in elemanlarının bitlenerek harekete geçtiklerini gördük. Tam da bunların zirve yaptığı bir vakitte, yine Allah’ın işi, tüm zamanların en yıkıcı deprem hâdisesini yaşadık. Başkalarının biraz fazla yağan yağmura dahi dirayet gösteremeyip savunmayı abarttığı zamanları da görmemize rağmen bu asrın felâketini mümin bir duruşla karşılayan Erdoğan vardı. Bu büyük yıkıma rağmen Devlet’in temsil noktası depremzedelerin yanında oldu.

Güya mutfakta pahalılık varken bir de ardından depremle yerle bir olmuş bir ülke göreceklerini sanıyorlardı. Öyle ki, bu ülkenin insanlarını teslim alacağını düşünen ABD/NATO, pardon “muhalefet”, “Seçimden kaçamazsınız, olacak!” diyordu. Böylesi bir yıkımla baş başa kalmış başka bir ülke dünyada var mıdır bilmem, ama Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye resti gördü. 14 Mayıs günü, bir ikaza 14 gün bile sabredemeyen muhalefetin emziklileri, depremzede vatandaşlarımıza hakaretlerle saldırdılar. Bu yüzden demiyor muyuz “Erdoğan’ın işlerini Allah (cc) tamamlıyor” diye. Allah bütün tuzakları bozandır.

“Allah’ın (cc) sevdiği millet”, 28 Mayıs’ta bağımsızlığına sahip çıktı. Zira İlâhî oluş gereği, mazlumların duaları ile bayrak henüz yükselişte! Elhamdülillah.

Rahmetli Erbakan’ın, “Siz siyaset yapmazsanız sizin yerinize siyaset yapanlar sizi teslim alırlar” sözünü doğrulayarak diyorum ki, “Din siyasettir, siyaset dindir”. Siyaset “yaptırım gücü” demek ise, dinden daha büyük bir yaptırım gücü tanımıyorum. Ki din, ana rahmine düşüşümden kabre konuluncaya dek her şeye müdâhildir. O hâlde siyaset yapacağız. Hem de ancak Sünnetullah ölçüsünce!

Maalesef münafıklığın meşruiyet alanı politika ve politikacı (çok yüzlülük). Müminlerin meşruiyet alanını ise siyaseti ve siyasetçiyi (adaletle yönetmeyi) rehin alanlar teslim almış durumdadırlar. Bu yüzden Müslüman, siyaset yapmakla “yükümlüdür”. Eğer bu yükümlülükten uzak dururlarsa, Müslümanlara siyasetle ilgilenmemeyi öğütleyen sahtekârlar din alıp din satmaya devam ederler. Can yakıcı olan da budur. Politik tuzaktan kurtulmak gerek. Zira güdülmek değil, yönetmek borcundayız.

İşte Recep Tayyip Erdoğan’ı bunu gösterdiği için seviyorum!