Ramazan’la misâl olup Ramazan’da visâle ermek

“Ey Çanakkale’de bizimle beraber can vermiş Kürt yiğitlerinin çocukları, yapmayın! Yanlış yapıyorsunuz aslanım! Size bu aklı verenler yanlış söylediler. Bu millet, Çanakkale’de 35 kilometre uzunluğundaki bir yarımadayı -arabayla gidin o 35 kilometreyi- İngiliz gâvuruna vermemek için 250 bin şehit verdi, sana Güneydoğu’yu bu millet verir mi oğlum?” (Ömer Döngeloğlu)

“İNNA lillahi ve inna ileyhi raciun.”

(Allah’tan geldik ve mutlaka O’na döneceğiz.) 

***

Ramazan aylarında, ekranlardan evlerimize konuk ettiğimiz güzel insanlardan biriydi Ömer Döngeloğlu Hoca…

Rasûlullah’ın hayatını, yaşarcasına aktarırdı bizlere. Onu dinlerken bir anda kendimiz sahabe arasında hissederdik kendimizi...

Yaşar Kaplan’ın da dediği gibi, Ömer Hoca, “Hazreti Peygamber’i (sav), sahabe-i güzîni o kadar güzel, o kadar sarsıcı, o kadar canlı anlatıyordu ki sözleri insanı yüreğinden yakalıyor, yıkıyor, yakıyor, arındırıp kendine getiriyordu; Rahmet Elçisini, ashabını anlatmıyordu, yaşıyordu, iliklerine kadar hem de”…

Lâfı eğip bükmeden, dosdoğru söylerdi. İkircikli değildi. İyi bir hatipti. Ramazan’a gönül veren kalbi, bir Ramazan gününde Rabbine kavuşmak için durdu. Rabbim rahmet eylesin!

***

Ömer Döngeloğlu, 1968’de, Tokat Zile’de dünyaya gelmişti. Zile İmam-Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1986-1996 yılları arasında memleketi Tokat’ta imam-hatip olarak görev yaptı. Özellikle İslâm tarihi ve Siyer-i Nebî üzerine uzun yıllar araştırmalar yapmıştı.

Tevazu sahibiydi. Kendisi program yaptığı hâlde, programına başka hocalarımızı çağırır, onlara karşı kemâl-i edeple hürmet eder, önlerine geçmezdi. Bir vatandaşımız bir suâl tevcih etse, kendisi susar ve misafir ettiği hocamızın cevabını bekler, o cevap üzerine hiç yorum katmadan aynen tekrar ederdi.

“Peygamberin İzinde”, “Allah’a Adanmış Hayatlar”, “Yeryüzünün Yıldızları”, “Sözün Miracı: Duâ”, “Allah Resulünü Görenler”, “Peygamberimizin Dostları”, “Mus’ab bin Umeyr” adlı eserlere imza attı.

***

Döngeloğlu, yakalandığı Koronavirüs nedeniyle tedavi gördüğü Başakşehir Devlet Hastanesi’nde, 3 Mayıs 2020 tarihinde rahmet-i Rahmân’a kavuştu.

Onun, Rabbine kavuşma zamanı da mânidar oldu. Ramazan ayı ile özdeşleşen, deyim yerindeyse Ramazan-ı Şerîf’e misâl olan hocamız, yine bir Ramazan günü visâle ermişti.

Merhumun naaşı Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi. Ölümünden sonra Prof. Dr. Mustafa Karataş Hocamız da sahur programında gıyâbî cenaze namazı kıldırdı ve ekranları başındaki izleyicilerden onun için helâllik istedi. Hocamızın vefatı üzerinden henüz bir gün bile geçmediği hâlde, vefakâr milletimiz tarafından hocamızın ruhuna hediye edilen yüzlerce hatm-i şerîf, Kanal 7 televizyonunda duâlandı.


***

Ömer Döngeloğlu Hocamız, son sohbetinde, “Ramazan-ı Şerîf bize bu sene ağır imtihan olacak” demiş ve milletimizden helâllik istemişti. Bir vedâ havasında gelişen bu son konuşmasında zaman zaman gözyaşlarına hâkim olamamıştı. Hocamızın bu son konuşmasının tam metni şu şekildedir:

“Her can taşıyan canlı, mutlaka ölümü tadacaktır.

Allah’ım, buluğ çağımızdan şu âna kadar işlediğimiz bütün günahlara tövbeler olsun! Şu virüs; binlerce âlimin, milyonlarca ‘Hocayım’ diye bizim gibi ortalıkta gezenlerin anlatamadığı, anlatamayacağı şeyi işte şu birkaç ayda anlatmadı mı hepimize? Ve kıymetli kardeşlerim, böyle bir dünyada, şu dünyaya bundan sonra öyle dört elle yapışmaya gerek yok!

Rızkımızı helâlinden kazanalım. Müminler ve Müslümanlar olarak üstümüze düşeni yapalım. Asıl yurt, ahiret yurdudur.

Efendimiz (Aleyhisselâm), kızına diyordu ki, ‘Fatıma! Allah’a yemin ederim ki asıl hayat, ahiret hayatıdır’.

Müslümanlar! Asıl hayat, ahiret hayatıdır. Bunu bazen biz kendi nefsimize bile anlatamadık yani... Güzel güzel konuştuğumuza da bakmayın bizim, güzel güzel anlattığıma da bakmayın fazla!

Bu dini yaşayanlardır kazananlar. Allah’ın huzurunda zafere erenler, mutluluğa erenler, Dâru’s-Selâm’a koşanlar; yaşadıklarını anlatmasa bile Peygamber’in ardında yürüyenlerdir.

Haydi gelin, şimdi duâ vakti!

Ellerimizi açalım ve Rabbimize, okunan hatm-i şerîfleri, tüm okunan Yasinleri, Kelime-i Tevhidleri, Süver-i Celîleleri birlikte duâmıza katalım.

‘Duânız olmasa ne işe yararsınız?’ derdi Yüce Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm bize. İşte duâ ile geldik Ya Rabbi huzuruna!

İşte elimizi Sana açıyoruz!

Âmin!

Allah’ım! Bizi bundan sonra hayırlı bir insan, duâ eden, ahlÂkıyla, imanıyla, ibadeti ile İslâm yolunda yürüyen, son nefesine kadar imanını ve İslâm’ın ahlâkını, namusunu, iffetini koruyan hayırlı Müslüman erkekler ve kadınlar eyle bizi!

Ya Rabbi! Ramazan-ı Şerîf, bizim için bu sene ağır imtihan olacak. Oruçlarımızı tutarak, teravihlerimize evlerimizde hiç değilse cemaat yaparak kılmayı ve Peygamberimizi de sevindirmeyi, Allah’ım Seni de râzı etmeyi bu Ramazan’da ve bayrama da gerçek bayramla çıkmayı ümmet-i Muhammed’e, insanlığa nasip et Ya Rabbi!

Duâlarımızın kabulü için, ahirete göçmüşlerimizin rûhu için, milletimizin, vatanımızın, devletimizin, ümmet-i Muhammed’in ve insanlığın birliği, güç ve kudreti, kardeşliği ve selâmeti için; hayırların fethi, şerlerin def’i, ümmet-i Muhammed’in selâmeti için, Allah rızâsı için El-Fatiha!

Rabbim, bundan sonraki ömrümüzü, bundan öncekinden daha hayırlı eylesin! Allah hepinizden râzı olsun! Allah cümlemizin ölmüşlerine de rahmet eylesin! Hakkınızı helâl edin!

Çok teşekkür ediyorum. Allah’a emanet olun canım kardeşlerim!”

***

Evet dostlar! Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir.

Ömer Hocamız, Ehl-i Sünnet fikriyatı üzerine dinî bir eğitime ömrünü vakfetmişti. O vatan, millet, bayrak ve dinî değerler için nefes tüketmişti. Onun bu son konuşması gerçekten de samîmidir…

Aslında onun bir konuşması daha vardı. Güneydoğu’da oynanan oyunu deşifre eden ve yöre insanını uyaran harika bir konuşmaydı! Mutlaka dinlemenizi tavsiye ederim…

O konuşmasında Kürt asıllı gençlerimize PKK’nın oyununa gelmemeleri için çağrıda bulunmuştu. Değme siyasilere taş çıkaracak coşkulu bir üslûpla PKK’ya göndermeler yapan hocamız, şunları söylemişti:

“Ey Çanakkale’de bizimle beraber can vermiş Kürt yiğitlerinin çocukları, yapmayın! Yanlış yapıyorsunuz aslanım!

Size bu aklı verenler yanlış söylediler. Bu millet, Çanakkale’de 35 kilometre uzunluğundaki bir yarımadayı -arabayla gidin o 35 kilometreyi- İngiliz gâvuruna vermemek için 250 bin şehit verdi, sana Güneydoğu’yu bu millet verir mi oğlum?

Yapmayın, yanlış yapıyorsunuz!

Bu vatan, bu devlet, Kürt’e de yeter, Türk’e de yeter! Bu topraklar Alevî’ye de yeter, Sünnî’ye de yeter! Gâvuru güldürmeyin bize! Size bağımsızlık vaat eden bu dinsiz kâfirler, bu dünyanın egemen zındıkları, size ne söylüyorlar kapının ardında bilmem, ama unutmayın, bugün Sarıkamış şehitlerini yâd ettiğimiz şu günlerde, 90 bin çocuğumuzu dağların yüzüne gelincik tarlası gibi serdik.

Biz Erzurum’u Rus’a vermedik, size de vermeyiz oğlum!

Şehidin tabutunun başında ağlarız. Küçücük çocuğun boynuna sardıkları babasının bayrağını görünce ağlarız. Türk milleti duygusaldır, gözümüz yaşarır bizim. Ağlarız, sızlarız. İçimiz yanar yirmi yaşında bir çocuğun kardeş kurşunuyla ölmesinden; bin yıllık akrabalarımızın çocuklarına bizim çocukların vurdurulması, tuzaklar kurulup hain mayınlarla şehit edilmesi canımızı yakar, içimizi yakar. Ama unutmayın, içimiz yansa da, ciğerimiz ateş çemberine dönse de, bu vatanın bir karış toprağı, ne içerideki, ne dışarıdaki gâvurlara verilmeyecektir.

Can kardeşlerim! Allah o dağlara çıkarttıkları Kürtlerin yavrularına iman ve basiret versin. Tevbe ve pişmanlık nasip etsin. Gâvurların oyunlarını bozmayı önce o dağlardaki çocuklara nasip etsin. Ama onlar inat edeceklerse, Malazgirt’te olduğu gibi, İstanbul surlarında olduğu gibi, Çanakkale’de, Sarıkamış’ta olduğu gibi, vatanını bölücülerden kurtarmayı da Allah bu millete nasip etsin.

Allah devletimizi yönetenleri adaletten, merhametten, haktan ve cesaretten ayırmasın. Allah kötülere fırsat vermesin. Cenâb-ı Hakk, ölmüşlerinize rahmet eylesin.

Allah sizi önce elinizin, dilinizin, dininizin, gözünüzün, kulağınızın, hayatınızın, evinizin, ailenizin Fâtihleri olmayı nasip etsin. Mekke’sini fethetmiş Müslüman olarak mezara girmeyi Allah cümlenize nasip etsin.”

***

Bu sözleri o coşkuyla tıklım tıklım bir salona söylemek her kişi değil, er kişi işidir. Allah ondan râzı olsun!

Kendisi ile 2017 yılında, Hac farizası için gittiğimiz Mekke’de tanışmıştık. Kaldığımız otele gelip sohbet etmişti. Hacılarımızın ona olan teveccühü nedeniyle bir hatıra fotoğrafı çektirememiştik. Milletimiz onu çok sevmişti, Rabbim de sevgisini, merhametini esirgemesin!

Merhum hocamıza tekrar Cenâb-ı Hakk’tan rahmet niyaz ederken, kederli yakınlarına ve milletimize başsağlığı dilerim.